Mankurtlaştırma

Oysa ki; EĞİTİM “Bireyin ve toplumun özgürleşmesinin önkoşuludur”  

12 Mart Faşist darbenin Başbakanı Nihat Erim’in TRT’de yaptığı konuşmada: “Alınacak tedbirler  balyoz  gibi kafalarına hemen inecektir” sözleriyle başlayan harekat sonucu; kimimiz ders anlatırken, kimimiz öğretmenler odasında sohbet ederken kimimiz sendika (TÖS) lokallerinde kitap okurken göz altına alındık. Ben Gaziantep’te bir okulda öğrencilerime zıt anlamlı sözcükleri (sevgi – nefret, şişman – zayıf, varsıl – yoksul, karşıt – yandaş, v.b gibi) anlatırken birden polisler ellerinde sten tabancalarla sınıfa girdiler.

Öğrencilerimden bazıları ağlıyordu.

Üzerimde silah aramaya başladılar ama elimdeki silahı (BEYAZ TEBEŞİRİ) önce görmediler. Her iki elimin başparmaklarına kelepçe taktıklarında silahım (BEYAZ TEBEŞİRİM) elimden düşmüştü, Beyaza, aydınlığa o kadar düşmandılar ki; BEYAZ TEBEŞİRİ ayakları ile ezdiler.

Gözaltına o kadar çok öğretmen almışlar ki; körler okullarından, sağır ve dilsiz okulu öğretmenleri ve hepimiz aynı torbaya konulduk. Suçumuz komünizm propagandası yapmak.

Ankara’da Sağır ve Dilsizler okulu öğretmeni suçunu sorduğunda sınıfta komünizm propagandası yaptığını söylüyorlar.

Öğretmen arkadaş ‘kardeşim ben sağır ve dilsizler okulu öğretmeniyim nasıl yapmışım’ bu işi diye sorduğunda; işaretlerle – mimiklerle yoksul varsıl, uzun kısa, aç – tok, yandaş – karşıt gibi sözcükleri öğretiyormuşsun diye yanıtlarlar.

Aslında bizim amacımız; soru sormayı, merak etmeyi, muhakeme etmeyi, itiraz edebilmeyi, biat etmemeyi, düşünmeyi öğretmekti. Daha açıkçası zıtlar birliğini öğretmekti yani TEZ – ANTİTEZ VE SENTEZ.

Toplumun ve bireyin özgürleşmesi için neden ve sonuç ilişkilerini öğretmek biz öğretmenlerin birincil görevi olarak düşünmek zorundayız.

Zira sorgulayan, sonuç ve neden ilişkilerini kavrayan, düşünen, okuyan, tartışan öğrenciler yüz yıl ve ötesini düşünüp planlar. Yani bir ütopyaları vardır.

Mankurtlaştırılmış eğitim sisteminin temeli ise biat eden, her şeyi kabullenen ve sadece öbür dünyada hurileri düşünmek öyle yaşamaktır .


Şimdi gelelim Mankurtlaştırma ya.


Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel isimli büyüleyici romanında;

“Nayman Ana” söylencesine göre; Kırgızların komşusu ve can düşmanı olan Juan-Juanlar son derece gaddar ve acımasızdır. Fırsat buldukları zaman komşu kabile ve oymaklara baskınlarda bulunup yakıp yıkarlar, ne bulurlarsa yağmalarlar ve genç esirleri de Mankurtlaştırarak ölünceye kadar kendilerine köle yaparlar.

Esir edilen gencin önce kafa derisini yüzerler, sonra yaş bir deve derisini kafasına sıkıca sarıp günlerce güneşin altında bekletirler. Deve derisi kurudukça kafayı sıkar, bu işkenceden kurtulan esir sayısı neredeyse yok denecek kadar azdır. Sağ kalabilen esirin beyni zedelenir ve sonunda hiçbir şey anımsamaz. Kimdir, nereden gelmiştir, ailesi, anası babası, uyruğu nedir? Bu soruların hiçbirine yanıt veremez ya da bulamaz…

Juan-Juanlar, Nayman Ananın da bir oğlunu esir almış ve onu da bir Mankurt hâline getirmişlerdi. Ama oğlundan bir türlü vazgeçmeyen ve onu bulup geri getirmeye kararlı olan Nayman Ana, araya taraya Juan-Juanlann develerini gütmekle görevlendirdikleri oğlunun izini bulur ve gizlice onun bulunduğu yere kadar sokularak karşısına çıkar. Ne var ki oğlu kendisini tanımaz. Kendi adını dahi bilmemektedir. Nayman Ana ısrarla oğluna kendisini tanıtmaya çalışır. Ona adını, kendi adını, babasının adını boş yere tekrarlayıp durur. Ama oğlu geçmişine ilişkin en ufak bir şey anımsamaz. Nayman Ana yılmaz. Israr eder. Oğluna geçmişini anımsatmak için her yolu dener. Çaresizdir ama umutsuz değildir. Nihayet oğlunun yanına kadar sokulur.

“Senin atan Dönenbay. Sen Dönenbay’ın oğlusun. Amam ananın bu çığlığı mankurtun kulaklarına erişmez.

Mankurt sadağından çektiği oku fırlatır. Nayman Ana kalbini parçalayan ok yüzünden toprağa düşerken hala ““Senin atan (baban) Dönenbay. Sen Dönenbay’ın oğlusun!” demektedir.

Aytmatov’un romanında olağanüstü bir çarpıcılıkta anlattığı bu “mankurtlaşma” durumu, sosyolojik bir kavram olarak önemlidir.

Onlar başkaldırmayı ve itaatsizliği hiç düşünemezler, bilmezler ve yalnız verilen emre uyarlar.

Mankurt kavramı, aklı ve bilinci kuşatılarak teslim alınmış, tarihi unutturulmuş efendisinin çıkarları için kendi değerlerine, dostlarına, sınıfına, halkına ve ülkesine yaban ya da ihanet eden kişiler için de kullanılabilir. Daha da önemlisi yalnız insanlar değil, toplumlar da mankurtlaşabilir.


Günümüzde ise özellikle gelişmiş olarak kendini gösteren batı toplumları adını mankurtlaşma koymasa da, kendi dışında kalan tüm kültürleri çaktırmadan mankurtlaştırma çabası içindedirler.

Yöntem değişse de amaç aynıdır.

Çok kültürlü yaşam, hoşgörü, insan hakları gibi kavramlar ise niyeti perdeleyen maskeden başka bir şey değildir. 

Bizim eğitimi sistemimizde daha kurtuluş savaşı yılların başlangıcında eğitimde MANKURTLAŞTIRMA girişiminde bulunulmuştu.

“Fransızların, Maarif Nazırı: Damat Ferit kabinesinin Milli eğitim Bakanı Ali Kemal’e tavsiyeleri şuydu:

Modern ilk mektepleri kapatınız. Bunların yerine eski usul cami mektepleri açınız, Bu suretle cahil halkın idaresi daha kolay olur.

Bu tavsiyeleriyle, kendi sömürgelerinde yürüttükleri gerici sistemi Türkiye’ye zorla sokmak ve milli ruhu dağıtmak istediklerini belli ediyorlardı.”

Zira eğitim sistemi çökertilen bir toplumu teslim almak daha kolay, onları yönetmek daha sorunsuzdur.

Bu gün eğitim sistemimizin tek koşulu İTAAT ET, RAHAT ET mantığıdır. Zira: 1 Kasım seçimleri sonu herkes AKP iktidarının ‘itaat et, rahat et’ çağrısına uymak için yarışa giriştiler.

Önce medya patronları makine ayarlarına dönme diye itaat etmeye başladılar. Sonra iş adamları sıraya girdi itaat etmek için. Zaten başta Genel Kurmay başkanlığı, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu ve toplumun büyük bir kesimi. Biat etmekte bir kusur işlemiyorlardı.

Şimdi yeni eğitim sisteminde her gün bir şeyler değiştiriliyor amaç sorgulamayan, düşünmeyen, itiraz edemeyen, biat eden, merak dahi edemeyen koyun bir nesil yetiştirilmek istenmekte. Onun içindir ki; okullar açılalı bir aydan fazla olduğu halde hala eğitim bir çıkmaz içindedir.

Gazetelerde sibyan mektebi ve orada öğretilenler kan dondurmaktadır.

Bitmedi. Oyuncakçılarda satılan Takva Bahçesi isimli oyun setinde kullanılan kartların üstünde yazan ve Andımız uyarlaması ile ilgili bir yazı yer alıyor.

Oyunun kapağında ise “Bakanlık ve Emniyet’in 10 altın kuralına uyulmuştur” denilmekte.



İşte o yazı:

Ayağa kalk oku
Elhamdülillah Müslümanım
Doğruyum, çalışkanım, iman doluyum…
Niyetim, peygamberimi tanımak hadislerini yaşamak
Amelim, Rabbimi, Habibini özümden çok sevmektir.
Ey büyük Allahım; İndirdiğin Kur’an’la, gösterdiğin cennete, İman dolu yüreğimle ve Peygamper Efendimiz (S.A.V)’in ahlakı ile yürümemi nasip eyle…
Ne mutlu Müslümanım diyene.

Yani açıkça 1997 yılında Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın “Laiklere şeriat enjekte edilecek” sözü bir farkla hayata geçirilmiş durumda çocuklara şeriat enjekte edilmektedir.

Yine 12 Haziran 1979 : MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan şunları söylüyor:

“Hafta tatili Cuma günü olmalı.  

Nikâhı müftüler kıymalı”. Mekteplere Kur’an dersi konulmalı. Bu milletin mektep kitapları niye Allah adıyla başlamıyor?”

Ve bundan böyle Nikâhı müftüler kıyacak.


Sonuç bugün 21 Ekim 2017 İlahiyatçı Yazar Sayın İhsan Eliaçık’a Kayseri Kitap Fuarında MANKURTLAR saldırdılar.


Ve Nazım Hikmet hala öğretmek, düşündürmek, merak ettirmek ders vermeye devam ediyor.

Akrep Gibisin Kardeşim, korkak Bir Karanlık İçindesin Akrep Gibi.
serçe Gibisin Kardeşim, serçenin Telaşı İçindesin.
midye Gibisin Kardeşim, midye Gibi Kapalı, Rahat.
ve Sönmüş Bir Yanardağ Ağzı Gibi Korkunçsun, Kardeşim.
bir Değil, beş Değil, yüz Milyonlarlasın Maalesef.
koyun Gibisin Kardeşim, gocuklu Celep Kaldırınca Sopasını
sürüye Katılıverirsin Hemen ve âdeta Mağrur, Koşarsın Salhaneye.
dünyanın En Tuhaf Mahlukusun Yani,
hani Şu Derya İçre Olup deryayı Bilmiyen Balıktan Da Tuhaf.
ve Bu Dünyada, Bu Zulüm senin Sayende.
ve Açsak, Yorgunsak, Alkan İçindeysek Eğer
ve Hâlâ Şarabımızı Vermek İçin Üzüm Gibi Eziliyorsak
kabahat Senin,
— Demeğe De Dilim Varmıyor Ama —
kabahatın Çoğu Senin, Canım Kardeşim!

Bunları da sevebilirsiniz