Biz Bu Çağın Hiç Sevilmeyen Kadınlarıyız

Son zamanlarda hangi taşı kaldırsam altından sevilmeyişim/sevilmeyişimiz çıkıyor. Bu da derde kedere sürüklenmek için yeterli bir sebep değil gibi geliyor çoğu zaman. Tabii buna pek uyduğumu söyleyemem. Çünkü “sevilmeyişlerimizi” düşündükçe içime bir diken saplanıyor.

Okudunuz değil mi? Haber bültenlerinde ve sosyal medyada “aşk cinayeti” başlığıyla yer bulan haberi. Helin Palandöken. Gözleri çok güzel bir genç kadın. ‘Gizli bir sapığım var, sokağa çıkmaya korkuyorum’ demişti ve o sapığı tarafından “aşk“ cinayetine kurban gitti. Aşk cinayeti değil erkek şiddeti! Kadın cinayeti! Aşk bu değil!

Aşk neydi? Milena’ya yazılan mektuplardı, Cemal Süreya naifliğiydi, Turgut Uyar’ın dizeleri, Nazım’ın Verası idi. Yeri gelmişken; adına şiir yazılmamış tüm kadınlara da selam olsun.

Peki günümüzde “aşktan” ve “sevmekten” anlaşılan ne? Alışılmışın dışında bir cevap olacak belki ama hep bir kısıtlama halini aldı aşk. Hep bir dayatma durumunu. “Gece o saatte dönemezsin diye gitme diyorum oraya.”, “Tabii ki onu giymene izin vermedim sokakta neler var bilmiyor musun sen?”, “Bu sana yakışmamış bence kısa kestir ben öyle seviyorum.” minvalindeki cümlelerden en az birini duymuşuzdur. En az diyerek iyimser davranıyorum. O da benim önlemez romantikliğim.

Kendimden örnek vereyim. Bir sevgilim saçlarımı uzunken beni daha çok sevdiğini söylüyordu. Uzayan saçlarım dökülmeye başlayınca kestirdim ve “Özge ya yakışmamış” cümlesini duydum. Bir sevgilim saçlarım kısayken beni daha çok sevdiğini söylüyordu. Saçlarımı kestirdim ve “Sevgilim saçın böyleyken seni ayrı bir seviyorum.” cümlesini duydum. Şu an ikisi de hayatımda değil. Ben de saçımı kısacık kestirdim geçen haftalarda. Çünkü canım öyle istedi, kurutması kolay oluyordu. Zaten erkeklerin lafıyla yola çıkılmaz. Sahi siz beni neden olduğum gibi sevmediniz?

Böyle böyle vazgeçmedik mi kendi değerlerimizden, fikirlerimizden, yaşantımızdan? Benim iyiliğim için kalıbına sığdırdığımız kaç bahanemiz oldu? Bu bizim iyiliğimiz değildi. Bu bizim kabullenişimizdi. Bu bizim büyük çaresizliğimizdi. Dışarıda başka bir kadınları insan olarak görmediği, onun haklarını özgürlüklerini yok saydığı, sevmediği için sevmediği o kadını taciz etme, bedeni üstünde söz söyleme, şiddet uygulama hakkını kendinde buldu. Özetle erkekler bizi sevmedi. Hem de hiç sevmedi. Sevmeyişleri hep bir bahaneyle desteklendi. “O saatte dışarıda ne işi varmış?”, “O da etek giymeseymiş.”, “Gülmeseymiş.”, “Hamile haliyle sokakta neden geziyormuş?” cümleleri mahkeme salonlarında iyi hal sayıldı. Ama biz kadınlar bir türlü iyi sayılmadık. Kötüydük, güldüğümüz ve gezdiğimiz için suçluyduk.

Siz kadınları neden sevmediniz?

* Yazıya ilişkin görseller web alıntısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın