Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (İKYB), 25 Eylül için bağımsızlık referandum kararı aldığını açıkladığında, TBMM tatilde idi.
Tatildeki TBMM’nin bir an önce olağanüstü toplanarak, uygulanacak politika konusunda açık ve net kararları alması beklendi.
Bu süreçte gerek TBMM, gerekse TBMM’deki dört parti, kararlı, açık, net bir tutum ve irade ortaya koymaktan uzak durdu.
IKYB bu konuda her türlü tutum içinde rahatlıkla hareket etti.
IKYB’nin yaptıklarını Türkiye sadece izledi…
***
Kuşkusuz tam bağımsız bir Türkiye’den beklenen, bağımsızlığının bir gereği olarak, kendi kararlarını, doğrudan kendisinin alması, bunun dışındaki bir görüntüye bile asla yol açmamasıdır.
Bu dönemde ve de bu konuda, tam bağımsızlığın gereği bir duruş ve kararlılık ortaya konulabildi mi diye sorulacak olursa, kuşkusuz yanıt olumlu olmayacaktır.
***
IKYB’de referandum gerçekleşmesi sonrasında yaşanacaklar, Irak Anayasasının ve toprak bütünlüğünün ihlaline yol açacak bir süreci ister istemez gündeme taşıyacaktır.
Konu, Lozan Antlaşması ve sonrasındaki Ankara Antlaşması gereği hukuksal olarak Türkiye’nin doğrudan söz hakkı olduğu da bir konudur.
Atatürk’ün çizgisinden yürüyen bir Türkiye elbette her zaman ve her yerde “yurtta barış, dünyada barış” ilkesine bağlılığını ödünsüz olarak ortaya koymalıdır.
Türkiye’nin, haklarına sahiplenmesi ve bunun gerektiği kararları alması ve adımları atması ise, kuşkusuz bu ilkeye aykırı hareket etmek demek değildir.
***
TBMM ve dört parti referandum öncesinde, konu hakkında ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerce açıklama yapıldıktan sonra, tutumlarını açıkça ortaya koymaya yöneldiler.
Diğer ülkelerin görüşü ortaya çıkmadan önceki süreçte, TBMM’deki dört partiden net ve kararlı bir irade ortaya çıkmadı.
Bu görüntü, bağımsız bir Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş çizgileriyle asla bağdaşmadı.
Emperyal devletin görüşleri sonrasında, 23 Eylül’de TBMM olağanüstü toplandı.
23 Eylülün sonrası ve hemen öncesinde TBMM’deki partiler görüşlerini açıklama yoluna gitti.
Bu görüşler açıklandığında da, emperyal devletler zaten kendi kararlarını ortaya koymuş idi.
Türkiye’de yapılanlar, sadece o görüş ve kararların bir tekrarı niteliğinden öteye geçmedi.
***
Çok daha önce TBMM toplanarak alacağı kararlar gereğince hükümet, Barzani’nin şirketlerine yönelik yaptırım uygulayabilecek iken, bu yola gidilmedi.
Barzani’nin temsilciği açık kalmaya, Türkiye’de bayrağı dalgalanmaya devam etti.
Etkin ve caydırıcı bir güç olarak TBMM’nin ve Türkiye’nin tutumu bu dönemde ortaya çıkmadı.
***
23 Eylül’de toplanan TBMM, Ankara Antlaşmasından kaynaklı haklarının saklı olduğu yolunda karar aldı.
Bu kararı alsa da almasa da, bu antlaşmadan kaynaklanan hakları kuşkusuz saklı.
TBMM, açık, net, uygulanabilir bir karar almaktan uzak durdu.
IKYB’ye, ne yapması, ne yapmaması gerektiği, Türkiye’nin ve hükümetin de izleyeceği yol haritasının ne olacağı konusunda, açık ve net kararlar alınmadı.
***
25 Eylül’de yapılan ve %78 katılımla gerçekleşen referandumdan %92 kabul oyu ortaya çıktı.
Merkezi Irak hükümeti, İKYB’ye sınır kapılarını teslim etmesi gerektiğini bildirerek, sınır kapılarını kapadı.
İran da, IKYB ile sınır kapılarını kapadı.
Türkiye, IKYB ile ilgili olarak Habur sınır kapısını kapamadı. Bölgede ticaretin daha önemli ve belirleyici olduğu ifade edilerek, sınır kapısı açık tutuldu.
***
Türkiye, boru hattı konusunda da tek bir adım atmadı.
Cumhurbaşkanı, vana elimizde isteğimiz an kapatırız, bir gece ansızın gelebiliriz demekle yetinerek, devlet politikası ve ciddiyetinden uzak tutum ve davranış sergilemekten uzak durmadı.
Bu dönemde Türkiye’nin varlık ve bağımsızlığının, uluslararası antlaşmalardan kaynaklı haklarının neyi gerektirdiğine göre değil, AKP iktidarının siyasi yararının neyi gerektirdiğine göre bir davranış sergilendi.