Ekin Sapı Devrimi

Devrim nedir? sorusu ile başlayalım. Sözlük anlamıyla devrim; belli bir alanda, hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik demektir. Devir fiilinden türetilen bu kelimeden de anlıyoruz ki “bir devrim, evvela devrimi devirecek.”

Tarım nedir ile devam edelim mi? Yine sözlük anlamıyla tarım; bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, uygun koşullarda korunması, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasıdır.

Devrimin, ekin sapından olabileceğini hiç düşündünüz mü? Peki, tarımın başka bir yolunun da mümkün olabileceğini? Hem de “hiçbir şey yapmama” yolu! Sakın bu yolun tembellikten geçtiği gelmesin aklınıza çünkü birlikte yürüyüp öğreneceğimiz bu yolda, tembelliğin sözlük anlamına hiç yer kalmıyor

Ekin Sapı Devrimi’ni başlatan ve bizlere bu yolu açan kişi; bir bilim adamı, filozof ve çiftçi olan Masanobu Fukuoka ’dır. 1913 yılında Güney Japonya’daki Şikoku Adası’nda doğan Fukuoka, mikrobiyoloji alanında bitki patoloğu olarak tamamladığı eğitiminin ardından, uzun yıllar bitki hastalıkları üzerine çalışmalar yapmıştır. Ancak, 25 yaşına geldiğinde yaşadığı bir tecrübe onun hayatını değiştirir. Zatureye yakalanıp ölümün eşiğine gelen Fukuoka; insanın doğayı kontrol etme, hatta anlama çabasının nafile ve özünde yıkıcı olduğunu idrak ederek köyüne dönme kararı alır. Babasının tarım arazisinde doğal tarım üzerine deneysel çalışmalar yapar. Fakat bu ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlanır ve şehirdeki işine geri döner.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından köyüne yerleşen Fukuoka, yeniden doğal tarım çalışmalarına başlar. “Hiçbir Şey Yapmama Tarımı” olarak nitelendirdiği doğal tarım yöntemine ulaşmak için doğayı gözlemleyip onun izinden giderek, müdehaleyi en aza indirgemiştir. 55 dönümlük arazisinde uyguladığı bu yöntemlerle aldığı mahsul, Japonya’nın en yüksek verimine denk seviyeye gelmiştir. Peki bu nasıl mümkün olabilmiştir?





Kimyasal tarımın uzun vadede yol açacağı zararların kabul edilmesinin de etkisi ile tarımda alternatif yöntemlere ilgi artmıştır. Japonya’daki tarım devriminin önde gelen sözcülerinden olan Fukuoka’nın yöntemi de bu noktada, üzerinde durulması gereken alternatif tarım yöntemlerinden biri olarak görülmektedir. Çünkü onun yöntemi, modern tarımın yok edici etkilerini tersine çeviren ve insanın bu nafile çabasını gözler önüne seren bir doğal tarım projesidir.

Kaos Yayınları, Fukuoka’nın iki önemli kitabını Türkçe’ye kazandırmıştır; “Ekin Sapı Devrimi” ve “Doğal Tarımın Yolu.” Bu iki kitap da herkesin yararlanabileceği bir rehber niteliğindedir.





İnsan bilgisini ve maddi servetini reddettiğini açıkça belirten Fukuoka, her şeyin doğanın eseri olduğuna inanmaktadır. Günümüz tarımını “insan bilgisine dayalı” bir tarım olarak tanımlar.

Kendi felsefesini oluştururken “bunu yapmasak nasıl olur?” şeklinde sorular sorarak aslında toprağı sürmeye, gübrelemeye, kompost yapmaya, böcek ilacı kullanmaya gerek olmadığını fark etmiştir. Modern tarım ise sürekli bir şeyler denemenin peşindedir ve bu da çiftçiyi topraktan uzaklaştırarak daha meşgul biri haline getirmiştir.





Hayvan gücüyle çalışmak her ne kadar insanların yararına gibi görünse de aslında onları hayvanların hizmetine sokmaktadır. Makineleşme ise çiftçinin işini azaltmak yerine onu makinesinin kölesi haline getirir. Sonuç olarak, tarım ürününün fiyatını belirleme gücü çiftçinin elinden alınmış olur. Bugün tükettiğimiz her şeyin fiyatını, üretiminde kullanılan enerji belirliyor. Fukuoka, ulaştığı tarım felsefesi ile bunun tam karşısında bir duruş sergiliyor.

Çiftçi varlığını borçlu olduğu toprağı unutup sadece kendi çıkarlarıyla ilgilenir olunca, tüketici hayatın temel taşı olan yiyecek ile sadece besin olarak yiyeceği birbirinden ayıramaz hale gelince, yönetici çiftçiye tepeden bakıp, sanayici doğaya dudak bükmeye kalkışınca, toprağın cevabı cansızlaşmak olacaktır. Doğa böylesine budala bir insanlığı önceden uyarma nezaketini göstermeyecektir.”

Teknolojinin hoyratlığı karşısında doğa, artan böcekler ile karşılık verirken; insan da tarımın ilaç kullanmaya ve gübreye bağımlı hale gelmesine izin vermektedir. Doğal olmayan yiyeceklerle beslenen insanlar da hastalıklara eğilimli ve doğaya aykırı insanlara dönüşürler.

Fukuoka, doğadan uzaklaşılarak uygulanan bu modern tarım tekniklerinin, ürün kayıplarını azaltmakta faydalı olabilseler de verimliliği arttırmak için etkili olmadığını savunmaktadır. Çünkü; kimyasal gübreler sadece toprak ölü olduğunda etkilidir, tarım ilaçları sadece sağlıksız bitkileri korumaya yarar ve tarım makineleri yalnızca büyük bir alanda tarım yapılacaksa yararlıdır.

İnsanın gıdasını zenginleştirmenin yolu basittir. Seri üretim ya da stoklama gerektirmez. Gereken, insanın kendi bilgi ve faaliyetlerinden feragat edip, doğayı yeniden kendi bolluğuna kavuşmaya bırakmasıdır.”

Birgün eline bir tutam sap alır ve şöyle der: “Yalnızca tek bir saptan bir devrim başlayabilir.” Fukuoka’nın devrimi tek kişilik bir devrim değil, “tek saplık bir devrim” olmuştur. İlk bakışta, bir pirinç sapı hafif ve önemsiz gibi görünse de Fukuoka, bu sapın ağırlığını ve gücünü fark etmiştir bir kere. Ona göre bu devrim oldukça gerçektir.

Fukuoka, doğal tarım yöntemini “doğrudan ekimle, toprağı sürmeden, yonca örtüsü altında kış tahılı ve çeltiğin art arda ekimi” olarak tanımlıyor. Doğal tarım, yani “hiçbir şey yapma tarım yöntemi” temelde dört ilkeyi benimsiyor.

Bunlardan ilki toprak işleme yok ilkesidir. İnsan toprağı kendi haline bırakırsa, doğanın güçleri onu gevşetip zenginleştirecektir. Doğada otlar ve ağaçların kendileri ile topraktaki solucanlar ve köstebekler, saban atının ve öküzlerin rolünü oynar, toprağı tümüyle yenileyip yeniden düzenlerler.

İkincisi gübre yok ilkesidir. Ekinlerin gübresiz de yetiştirilebileceğini ve insanların genelde inandığı gibi düşük mahsul getirmeyeceğini belirtir. Gübreler ekinin büyümesini hızlandırır, ama gübrelerle zayıflayan bitkinin hastalık ve zararlılara direnci düşüktür. Kimyasal gübre kullanılmadan tarım mümkün olsa da, ekinler o güne kadar sürülmüş ve yabani otları temizlenmiş tarlalarda bir anda gübre kullanmadan başarıyla yetiştirilemez.

Fukuoka, doğaya çok daha yakın olan organik bitki artıklarından gübre hazırlanması ve kullanımı üzerine yapılan araştırmaların ilk başta değerli görülebileceğini söylese de organik maddelerin kompost haline getirilmesini yararsız bulur. O, kendi yönteminde gübre olarak beyaz yoncadan oluşan bir zemin örtüsü kullanır, dövülmüş sapları tarlaya geri verir ve az miktarda kümes gübresi ekler.

Üçüncü olarak yabani ot temizliği yok ilkesini benimseyen Fukuoka, insanın birlikte var olmayı rekabet olarak algıladığını belirtmektedir. Bu yüzdendir ki insan; bir bitkinin, diğerinin büyümesini engellediğini düşünerek onları ortadan kaldırmaya çalışır. Fukuoka’nın yöntemi ise böyle çalışmaz. Yabani otlar problem oluşturduğunda, onları elle söküp çıkarmaktansa başka yabani otlarla yok etmenin daha bilgece olduğunu inanır. Sap malçı ile mahsüllerin arasına ekilmiş beyaz yoncadan oluşan bir zemin örtüsü ve geçici olarak su basmak(göllemek) gibi yöntemlerle tarlalarında yabani ot denetimini sağlamayı başarmıştır.

Dördüncüsü ise tarım ilaçları yok ilkesidir. İnsanlar yabani ot problemini, yabancı ot ilaçlarıyla sona erdireceğini düşünürler. Aslında yaptıkları sadece kendi işlerini zorlaştırmaktır; çünkü bu şekilde, yabancı ot ilaçlarına dirençli, güçlü yabani otlar oluşuyor ya da hiçbir şekilde kontrol edilemez yeni yabani ot türleri ortaya çıkartmış olurlar.

Doğal tarımın bu dört ilkesi doğa ile tümüyle uyum içindedir ve doğanın bereketinin geri kazanılmasını sağlar. Fukuoka’nın yöntemi kirlilik yaratmaz ve fosil yakıtlara gerek duymaz.





Bu tarım şekline geçiş aşamasında, yabani otların ayıklanması, gübreleme ya da budama ilk önceleri gerekli olabileceğini ama bu faaliyetlerin her yıl aşamalı olarak azaltılmasını belirten Fukuoka için en önemli etken, yetiştirme tekniği değil daha ziyade çiftçinin ruh halidir

Fukuoka, Buddha ve Gandhi’den ilham aldığını vurgular. Gandhi ve Fukuoka arasındaki en büyük benzerlik, ikisinin de “önce yapmış, sonra öğüt vermiş” olmasıdır. “Hayatım benim mesajımdır”, Gandhi’nin en dikkate değer ifadelerinden biridir. Doğal tarım kapsamında Fukuoka’nın hayatı da onun mesajı olmuştur. 

Gandhi’nin yolu yani yöntemsiz bir yöntemle, kazanmayı ve karşı koymayı gütmeyen bir akılla hareket etmek, doğal tarıma yakındır. İnsanın neşe ve mutluluk elde etme çabası içinde bunları yitirdiği anlaşılınca, doğal tarımın özü fark edilir. Tarımın nihai hedefi mahsülün değil, insanların geliştirilmeleri ve kusursuzlaştırılmalarıdır.”

Bilimsel tarımın hedefi insanın arzuladığı nesnelerin peşinden koşmaktır; oysa doğal tarım insanın tutkularını tatmin etmeye ya da arttırmaya çabalamaz. Misyonu, insan yaşamı için gerekli yiyeceği sağlamaktır. Ne kadarının yeterli olduğunu bilir. İnsanın tutkularına esir düşmeye, üretimi arttırmaya ve canlandırma çabalarına hiç gerek yoktur.

Tüketiciler genellikle tarımsal kirlenmenin nedenleriyle hiçbir ilgilerinin olmadığını düşünürler. Birçoğu, kimyasal işlemlerden geçmemiş gıda talep eder. Ama kimyasal olarak işlenmiş gıdalar da, esas olarak tüketici tercihleri doğrultusunda pazarlanır. Tüketici belli bir şekle sahip, iri, parlak, lekesiz ürünler talep eder. Tüketicilerin bu sonsuz arzularını tatmin etmek isteyen tüketiciler de tarım kimyasallarını hızla kullanıma sokarlar.

Tüketiciler doğal gıdanın daha pahalı olması gerektiğine inanır. Oysa doğal gıda için yüksek bir fiyat talep ediliyorsa, bu onun gerçekten doğal olduğunu göstermez ama tüccarın fazladan kar sağladığını gösterebilir.

Fukuoka, bir yiyecek krizi yaşarsak bunun asıl nedeninin doğanın üretkenlik gücünün yetersizliği değil, insan arzularının müsrifliği olacağını söyler. İnsanlar doğal insanlar haline gelmedikleri sürece, ne doğal tarımın ne de doğal gıdanın varolması mümkün değildir.

Bay Fukuoka, 95 yaşına dek sürdürdüğü tarım çalışmalarına dahil ettiği gençler ile birlikte bugün hala dünyanın dört bir yanına felsefesini yaymaya devam ediyor. Yunanistan’daki “Doğal Tarım Merkezi” ile öğrencilerinden Panos Manikis, neredeyse sıfır su ile tarım çalışmalarını sürdürürken; “Teatulia” firması ise Bangladeş’teki çölleşmiş alanlarda bile başarılı sonuçlar elde ederek çay üretimi yapmaktadır. Türkiye’de ise Çankırı-Doğanbey Köyü’nde “Üç Elma Doğal Tarım Çiftliği” ve İzmir-Karaburun’daki “Furma Ekolojik Yaşam Çiftliği” Fukuoka’nın doğal tarım yolundan giden çiftliklerin başında geliyor.

Şüphesiz ki 25 yaşında yakalandığı hastalık Fukuoka için “büyük bir felaket” olmuştur ancak “küçük çözümler” ile oluşturduğu yaşam ve doğal tarım felsefesi, onun hayatının geri kalanında değişimin mümkün olabileceğine inancını ve umudunu artırmış olmalı.

Bizi ütopyasız bırakan korkularımızın ve büyük sorunlarımızın çözümü için atılması gereken küçük adımları gelin birlikte atalım ve başka bir dünyayı mümkün kılalım! Mesela… kışın domates yerine turp yemeye ne dersiniz?







Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın