Üniversite Olmak !

İçinde bulunduğumuz ay okulların yanı sıra üniversitelerimizin de öğretime başladığı zaman aralığı. Üniversiteye adım atma heyecanı, üniversitede bir sınıf daha atlamış olmanın gururu ve bitirmeye yaklaşmanın coşkusunun biri diğerine karışıyor. Pekiyi! Üniversite olmak nedir?

Üniversite dilimize “Evrenkent” olarak çevrilmiş. Evrenselliği çağrıştıran, yerinde ve anlamını karşılayıcı bir çeviri. Son 10 yılda kapısında üniversite yazan kurumlarımızın sayısı birkaç kat artmış olabilir. Adını belirle, kapıya “…..üniversitesi” yaz, adının önünde unvanlar taşıyanları bir şekilde kadrolaştır ve son olarak öğrenci al! Her eylülde olduğu gibi öğrenime başla!

Üniversite olmak yukarıda özetlendiği gibiyse üniversite zengini olduğumuz övünçle söylenebilir.

Üniversite ya da Evrenkent bir öğrenim kurumu mudur? Kapısına yazı asmakla kurulabilir mi? Diplomaya kavuşturmak ve literatüre ortalama katkıda bulunmak üniversitenin varlığı bakımından yeterli eylemler olarak görülebilir mi?

Üniversite olmanın çok daha fazlasını gerektirdiğini yeryüzünün önde gelen üniversitelerini de tartan kantara çıktığınızda fark edebilirsiniz ancak!

Üretiminiz nedir?

Buluşunuz var mıdır?

Evrene ve insanlığa katkınız ne düzeydedir?

Bunları başarabilmek için yalnızca eğitim ve öğretim yeterli olamaz.

Üniversite kâğıt üzerinde görünenin ötesine geçilen yerdir.

Bir örnek verelim!

ABD’nin seçkin ve önde gelen üniversitelerinden birisi olan Stanford yeni dönemde öğrenime başlayacak yeni kayıt yaptırmış öğrencilerinden okumalarını istediği 3 kitap belirlemiş.

  1. Altıncı Yokoluş, Elisabeth Kolbert, Okuyan Us Yayınları.

  2. Homegoing, Yaa Gyasi

  3. Salvage the Bones, Jesmyn Ward

Listedeki üç kitaptan yalnızca ilki Türkçe’ye çevrilmiş. Kitapta gezegenimizde yok olmuş türler anlatılıyor. Bir zamanların yenilmez, yok olmaz sanılan türlerinin yok oluşu üzerinden insana ayrıcalıklı değer ve yer biçenlere ileti veriliyor dolaylı yoldan. Yeryüzündeki hiçbir türün ayrıcalıklı olmadığı, bugün yeryüzünün efendisi gibi görünse de bu türlerden hiç birinin sonsuza dek var olma güvencesine sahip olmadığı anlaşılabilir şekilde anlatılıyor.

Altıncı Yokoluş bunları anlatırken Evrim Teorisi’nin artık bir gerçek olduğuna da vurgu yapmış oluyor.

Görkemli yerleşkeleri, albenili yapıları ve elbette dolgun akademik kadrolarıyla azmanlaşan üniversitelerimize dönecek olursak! O kadar uysal, o denli uyumlu ve yumuşak başlılar ki; değil pek çoğundan, birinden bile ses çıkmıyor evrimin üniversite öncesi okullarımızda okutulmasından vazgeçilmesi karşısında.

Üniversite açmak kapısına asılan bir tabelayla söz konusu olabilecek denli kolay bir iş olarak görülüyor ve algılanıyor.

Buna karşılık üniversite olmak hemen her koşulda gerçeği haykırmayı gerektirecek kadar zor bir eylem!

Boyun eğen üniversitelerimize değinirken; toplumsal edilgenliği de unutmamak gerekiyor!

Stanford Üniversitesi yeni öğrencilerine okumalarını salık verdiği kitaplar aracılığıyla bir tür had ve sınır bildirmede bulunmuş oluyor.

Bu iş için sopayı değil de kitabı kullanıyor Stanford Üniversitesi.

Yine, Amerikan üniversitelerinde öğrencilerin okuması istenen kimi kitapları sıralamakta yarar var!

  1. Cumhuriyet, Eflatun

  2. Biyoloji, William Campbell

  3. Komünist Manifesto, Karl Marks

  4. Etik, Aristo

  5. Prens, Makyavelli

  6. Odipus, Sofokles

  7. Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Joseph A. Schumpeter

  8. Peloponnes Savaşları, Tukidides

  9. Birmingham Hapishanesi’nden Mektup, Martin Luther King Jr

  10. Oddysey, Homer

  11. Antropoloji, Franz Boas

  12. Zapata ve Meksika Devrimi, John Womack

  13. Özgürlük Üzerine, John Stuart Mill

  14. Ulusların Zenginliği, Max Weber

  15. Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Thomas Kuhn

  16. Yaratıcı Yazarlık, Wallace Stegner

  17. İşbirliğinin Evrimi, Robert Axelrod

  18. Saydam Toplum, David Brin

  19. Amerikan Teknolojisinin Toplumsal Tarihi, Ruth S. Cowan

  20. İlyada, Homer

Listede yer alan klasiklerin Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki çeviri seferberliğiyle Türkçe’ye kazandırıldığını ve o yıllarda öğrencilerle buluşturulduğunu biliyoruz. Yine, belleklerimizi yokladığımızda Cumhuriyet’in ilk yıllarında evrimin müfredatta yer aldığını anımsayabiliriz.

Üniversiteler hiç kuşkusuz diploma verilen yerler.

Eğer amaçlanan içi boş ve anlamını yitirmiş diplomaların dağıtımı değilse üniversitelerimizin üzerlerindeki ölü toprağını çok geç olmadan silkelemesinde ve varlık nedenlerini hatırlamasında yarar var!

Üniversiteler diplomalı cahil değil de diplomaya yaraşır insanların yetiştirildiği yerler olmalıdır!

Müfredatların içinde ya da dışında yer alan okumaların donanıma paha biçilmez katkılar sunacağı hiç ama hiç unutulmamalıdır!

Kolayca fark edilebileceği gibi üniversite olmak hem kolay hem zordur!

Zorluğu üniversite olmaya giden yoldaki eylemden çok önyargıları kırabilmektedir.

Kolaylığı önyargılardan arındıktan sonra yapılacakların hiç de zor olmamasındadır!

İnsanlık tarihine biraz saygı duymak ve o deneyim yüklü tarihi biraz olsun rehber almak, özgür insanı anımsamak üniversite olmak eylemini gerçekleştirilebilir bir hedefe dönüştürecektir.

Üniversite olmak başkalarının üretimine ve yaratılarına alıcı yetiştiren değil de özgün üretimlere ve yaratılara imza atacak insanlar yetiştirmenin adıdır!



Bunları da sevebilirsiniz