Bu Ülke Bunları Hak Etmiyor

Bir ülkenin saygınlığı, o ülkeyi yönetenlerin üstün bir ahlaka, çağdaş kültüre, insana verdiği değere ve hukuka duyduğu saygıya bağlıdır. Bunlardan her hangi biri eksik olduğunda o ülke, uluslar arası ilişkilerde kimliksizleşir. Cumhuriyetimiz, kuruluş yıllarında beş parası yokken, 1912 den 1923 e kadar savaşlar sonucu harap ve bitap düşmüşken, dünyada çok saygın bir yere sahipti. Çünkü, Onu yönetenler üstün bir zeka ve ahlak sahibiydiler. Kazanılan askeri zaferler bir yana, bu saygınlık ; çökmüş köhne bir İmparatorluktan o günün koşulları içerisinde Onun kahramanının geleceğe bakışıyla orantılı olarak kazanılmıştı.

Büyüklük asla lafla oluşmaz. Büyüklük, mütevazi ve kesin kararlı tavır takınmakla gelişir ve oluşur. Savaşlar sona erip barış sağlandıktan sonra başta Yunan Başbakanı Venizelos olmak üzere tüm düşmanları ile dost olan Mustafa Kemal, kendisini halkının geleceğine adamıştır. Yaptığı devrimlerle halkını birer yurttaş yapmış, ekonomik ve kültürel alanda ülkeye çağ atlatmıştır. Bu arada iç düşmanlarına kin ile değil, insani değerlerle yaklaşarak, ülkede yaşamalarına izin vermiştir. Yurt dışına gönderdiği yüz elli üst düzey yöneticinin tekrar yurda dönüşünü sağlamıştır. Bu yüce tavırlar, ancak kendisine sonsuz güveni olan liderlere özgüdür.

Bugün bizi yönetenler ise, kindar ve dindar insan yetiştirme gayreti ile toplumda ayrıştırma yaratarak, alabildiğine düşmanlık tohumları ekmektedir. Sadece bununla da kalınmayarak komşularla ve diğer uluslarla” sıfır problem” adı altında, olan dostlukları da sıfıra indirmişlerdir. Bu anlayış tarihte, faşist ideolojinin başardığı siyaset tarzı olarak görülmektedir. O ülkeler ki, dünyayı kana bulamışlar ve sonunda ülkelerine, halklarına kan kusturarak sonlarını felaketle noktalamışlardır.

Tarih inkarı değil, ders alınmasını zorunlu kılan bir süreçtir. Bu da ancak tarih bilinci ile gerçekleşir. Bu bilinçten yoksun olanlar günü geldiğinde yarattıkları karanlıkta boğularak, tarih sahnesinden bir daha gelmemek üzere silinirler.

Yalan üzerine siyaset kurulamaz. Belki belli bir süre başarı kazanılır ama unutulmasın ki, geceler sonsuza dek sürmez. Gün ağardığında her şey gün yüzüne çıkar ve yalancının mumu da söner. İçinde bulunduğumuz günler, yalan ve ilkel politikalar üzerine kurgulanmış siyaset günleridir. Umudumuz odur ki; din ve sahte bilgilerle aldatılan toplum, yoksunlaşıp yoksullaştıkça bir gün gerçeği görür ve kendisini aldatanları o karanlıkta boğar. Bugün ülkemizde güdülen ilkel siyaset, sahibinin sesi propagandası ile gelişmektedir. Aslı astarı olmayan uydurma bilgi ve haberlerle halk aldatılmakta, Kılıçtaroğlu’nun giydiği atletle oyalanmakta ve gün be gün yoksulluk bataklığına sürüklenmektedir. Bu gidiş ülkeyi asla aydınlık günlere götürmez, üstelik bu anlayış, insan zekasını körleştirmekle kalmaz, onu uysal bir köleye dönüştürür.

Bir devlet önce hukuk, sonra evrensel bir ahlakla yönetilmek zorundadır. Laik ve özgür yurttaşları biat eden, olayları ve gelişmeleri irdelemeyen bir sürüye dönüştürmek bir siyaset usulü olsa da, bir devlet yönetme anlayışı değildir. Böyle bir yönetim ancak aşiret mantığı ile açıklanabilinir. Nitekim son günlerde AKP nin başkanı “ şayet bir racon kesilecekse, bunu yalnız ben keserim” diyerek, nasıl bir devlet yönetmek istediğini sergilemiş bulunmaktadır. Devletler racon kesmekle değil, hukuka dayalı yasalarla yönetilir. Racon, yasa dışı işler yapanların anlaşmazlıkları kendilerinden daha güçlü birine baş vurarak çözümledikleri bir yöntem olup,bir mafya deyimidir. Örneğin, Panama’da başkan Noriega’nın geliştirdiği bir devlet yönetme şeklidir. Noriega “iktidarın tek görevi vardır; o da iktidarda kalmaktır” diyerek hukuku hasıraltı edip yasaları yok farz etmiştir. Ne acıdır ki, bugün, bu mantık ülkemizin siyasetini kuşatmış bulunmaktadır.

Her oluşumu ve siyasi gelişmeyi kendi iktidarını korumak ve kollamak için değerlendiren böyle bir mantık, zorunlu olarak hukuku yok sayacaktır. Nitekim AKP iktidar olduğu günden beri ülkede ne liyakat,ne ordu hiyerarşisi ne de hukukun üstünlüğü kalmıştır. Nitekim 15- temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası ne kadar muhalif kesim ve kişi varsa ya hapse atılmış ya da devletten uzaklaştırılmıştır. Üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hala tutuklamalar ve tasfiyeler devam etmektedir. Dün birlikte yol gittikleri ve aynı yağmurda ıslandıkları Fetö’cüler sanki kendi içlerinde yokmuş gibi hep dışarıda aranmaktadır. Herkesin bildiği, Fettullah’ı yere göğe sığdıramayan AKP milletvekilleri, iktidarlarını koruma adına kendi içlerinde yok sayılarak onlara asla dokunulmamaktadır. Hatta FETÖ araştırma komisyonuna bir numaralı FETÖ sevdalısı komisyon başkanı yapılarak, komisyon çalıştırılmamış ve sonuçta da hiçbir şey elde edilememiştir. Noriega’nın dediği gibi her şey iktidarda kalmak için yapılmaktadır. Bu aşiret yönetme tarzı, artık son bulmak zorundadır.

Bu ülke böyle devlet yönetmeyi kaldıramayacak kadar stratejik konumdadır. On altı yıkılan Türk Devleti’ne, on yedincisi eklenmek istenmiyorsa; yurtseverler arasındaki siyasi anlayış farklılıkları bir kenara bırakılarak, belli bir program altında anlaşılıp, devleti önce bu aşiret zihniyetinden kurtarmak gerekmektedir. Cumhuriyet kurulduktan sonra nasıl adım adım demokratik yaşama geçilerek siyasi partiler oluşmuşsa, cumhuriyet rayına oturtulup daha sonra demokrasiye geçmek artık gerek ve yeter şart olmuştur. Yokluk çözüm değil bir sondur! Bu sondan kurtulmak için bir güç oluşturmak da, gerek ve yeter şarttır.

Bunları da sevebilirsiniz