O Muazzam Fotoğraf

Gözümüzün önünde bazı kalıplaşmış fotoğraflar vardır. Orta yaşlarında bir erkek, saçlarına kır düşmüş. Bazen entelektüel, bazen sportif. Altında arabası, harika bir semtte güzel bir evi… Pazar sabahları köpeğiyle parkta oynuyor. Bisikletiyle dağlara çıkıyor. Anlatıldığında gözümüzün önüne son derece karizmatik bir adam geliyor. Tam bir yalnız kurt. Peki aynı fotoğrafa bir kadını yerleştirdiğimizde imaj nasıl değişiyor?

Orta yaşlarında bir kadın ama saçlarına kır düşemez çünkü o zaman bakımsız olur illa ki boyatacaktır. Altında arabası, harika bir semtte güzel bir evi vardır. Yazık ki kendini kariyere vermiştir. Altında güzel arabalar harika evler olsa ne olacak evlenememiş baksanıza! Hayır ya da hikaye tam tersi: Kariyer yüzünden evlenemedi değil evlenemediği için kendini kariyere verdi. Etkinliklere katılıyor. Hafta sonları bisiklet sürüyor. E ne yapsın akranları evde çocuk baktığı için buluşamıyor. O da yalnızlıktan kendini doğaya veriyor. Veyahut yalnızlığını köpekçiğiyle oynayarak gideriyor. Kısaca kadın ne yaparsa yapsın asla kendi kararını kendi vermiyor. Hep başkalarının ve durumların onları ittiği zorunluluklara göre yaşıyor.

Erkek yalnız kalınca kendi tercihi oluyor. Kadın yalnız kalınca evde kalmış. Ne kadar başarılı olursa olsun. Kariyer yaparsa yapsın hepsi yok sayılıyor. E tabi doğal olarak bir de işin cinsellik tarafı var. Yalnız kurt olarak tabir edilen orta yaşlı erkeğimiz bohem aşklar yaşayıp gününü gün ediyor. Fakat kadınımız kariyerden başını kaldıramıyor. Hem bohem aşklar da nedir? O evleneceği erkeği arıyor ama maalesef ki geç kaldı!



Yaptığı tüm kariyere ve verdiği emeklere rağmen nedir kadını başarısız kılan? Aile kuramaması mı? Yoksa anne olamaması mı? Bir erkek baba olamadığında eksik kalmaz da neden kadın anne olamayınca eksiktir? Sonuçta bir bebeği dünyaya her iki cins birlikte getirir. Erkeğin buna hakkı vardır da kadın neden yarım kalır anne olmayınca? Bu sorulara verilecek mantıklı bir cevap yoktur. Günümüz modern dünyasında tüm bunlar değişiyor, artık böyle görülmüyor diye kendimizi kandırmaya devam edebiliriz. Ama kabul edelim harıl harıl doktora tezini yazarken arada gelinlik bakabilen kadınlarız hala. Bizim içimize işlemiş -bari doğurduğumuz ya da doğurmadığımız- çocuklarımızı ve anne olmayı ‘tercih’ etmiyorsak yeğenlerimizi koruyalım!

Bireyin kadın olsun erkek olsun; hayatta bir başkasının yanındaki kişi olmadan, buna ihtiyaç duymadan kendi olarak bir hayat kurabileceğini, yalnızlığın bir tercih olabileceğini kabullenmek gerekiyor. İnsan sosyal bir varlık olsa da ebeveyn olmanın hatta eş olmanın toplumun ittiği zorunluluklar olarak algılanarak değil de bilinçli tercihlerle seçilmesi tüm toplumun hayat kalitesini etkileyecektir. Bir başına kalıp kendini tanımayan bireyden ne doğru yaklaşımlar oluşturabilen bir ebeveyn olur ne de hayat paylaşılabilecek bir eş…

Ve Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi;

‘’yalnızlık.

her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında

tek sermayesi, sahip olduğu tek şeydir

kıymetini bilmelidir. ‘’



* Yazıyla ilgili görseller web alıntısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın