İnsanca Olmalı

Doğan güneşle birlikte, yeni günden beklentiler doğar. Güzel ve sorunsuz bir gün geçirmek isteriz. Aslında gün, doğumuyla birlikte senin için iyi ve kötü birçok şeye gebedir. Belki o gün hayatının dönüm noktası, miladı olacak kararları verdiğin veya seninle ilgili kararların verildiği gün olacaktır.

Artık değil güneşin doğması dünya bile yerinden oynasa ülkeyi bulunduğu durumdan kolay kolay çıkaramaz. Karanlık bir kabusun içinde gibiyiz. Hani karanlık bir rüyadasındır uçurumdan yuvarlanmak üzeresin, bağırırsın ama sesin çıkmaz ve duyulmaz ya, işte tam da bu haldeyiz. Dışarıdan bakanlar korku ve gerilimin olduğu bir film izliyorlar, biz ise bu filmin ortasında yaşamaya ve var olmaya çalışıyoruz.

Yaşanan haksızlıkları ve hukuksuzlukları yazsak sayfalara sığmaz. Hangisini yazabilirsin ki zaten. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Açlık grevindeki eğitimcileri mi, sürgün edilen savcıları mı(1), hapsedilen gazetecileri mi, ihraç edilen kamu görevlilerini mi, tüm bunlar olurken basına yansıtılmayan diğer hukuksuzlukları mı…

Susturulamayan birkaç yayın organı sayesinde şimdilik yapılanları okuyor ve izliyoruz. Tanık olduklarımız dışında, olamadıklarımızdan en azından haberdar olabiliyoruz. Bir avuç insanın çabaladığını ve umut olmaya çalıştığını görüyoruz. Yapılan haksızlıklara müdahale etmenin hukuki yolları olmadığı için, artık insanlar maalesef bedenleri ile haklarını aramak durumunda kalıyorlar.

Ankara’nın merkezinde başlayan ve hükümet yetkililerince görmezden gelinen Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’in bedenleri ile verdikleri mücadele şimdilik parmaklıklar arkasında devam ediyor. Bir devletin kendi vatandaşına yaşattığı çaresizliğin ve dayattığı hukuksuzluğun göstergesi bu durum. İsrail hapishanelerinde bulunan Filistinli mahkumlar, İsrail’in keyfi uygulamaları ve hak ihlallerine son verilerek tutukluluk şartlarının iyileştirilmesi için yaptıkları kırk günlük açlık grevlerine son verdiler(2). Düşman devletinin hapishanesinde bulunan Filistinli mahkumlar kırk gün sonra anlaşmaya varıp açlık grevine ara verebiliyorlarken, kendi ülkelerinde seksen günü geçgindir bedenlerini ortaya koyan bu insanlar ise görmezden geliniyor.

Yine de muhalefet ve duyarlı birçok insan tarafından destek verilen bu insanların mücadelesine destek olmak boynumuzun borcudur. Herkesin sesinin kısılmaya çalışıldığı bu dönemde aslında en çok yükseltilmesi gerekiyor. Fakat insanların asılsız iddialarla tutuklandığı ve hukuk yollarının tamamen kapatıldığı bu zamanda, hiçbir şey söylendiği kadar kolay olmuyor. Ya susup her şeyi görmezden geleceğiz. Yani düzene teslim olacağız. Ya da bir şekilde korkusuzca sesimizi çıkartıp, bu uğurda canlarından vazgeçmiş insanların arkasında değil yanında duracağız. Özellikle inananların kendini arındırdığı ve tuttuğu oruçlar ile açlık çekenleri anlayıp nefsini terbiye ettiği bu ayda, Semih Özakça ve Nuriye Gülmen’i anlamak daha kolay olur diye düşünüyorum…



“Bir yerimiz varsa bu dünyada
Her şey insanca olmalı
Sevmek de
Yaşamak da
Ölmek de…” Edip Cansever



  1. http://www.birgun.net/haber-detay/majestelerinin-yargisi-ni-yazan-hakim-karadag-urfa-ya-suruldu-161382.html

  2. http://www.ntv.com.tr/dunya/filistinli-mahkumlar-aclik-grevine-son-verdi,zGWOEByKwEecEN8YPrubQw

Bunları da sevebilirsiniz