Güney Çin Deniz Sorunu

GİRİŞ

Güney ve Uzak Doğu Asya’nın her anlamda tartışmasız en fazla potansiyele sahip olan bölgesi Güney Çin Denizi, şu an için günümüz uluslararası sisteminin gündeminde sıklıkla yer almasa da, yakın ve orta gelecekte sıkça karşımıza çıkacaktır. Bazı araştırmacıların görüşüne göre sıcak çatışma riskinin en yüksek olduğu bu bölge, belli başlı devletler için paylaşılamaz bir hazinedir. Gerek yer altı zenginlikleri, gerek bazı ülkelerin yıllık ticaret kapasitesinin çoğunun geçtiği önemli Boğazlara sahip olması bölgenin değerini gittikçe arttırmaktadır. GÇD’ne sınırı olmamasına rağmen, soruna kendi çıkarları için dahil olan ABD,Japonya gibi büyük güçler de soruna uluslararası bir boyut kazandırmaktadır. Bu devletlere karşı Çin, sorunun yalnızca bölgesel devletler arasında değerlendirilmesi gerektiğini, bölge dışı güçlerin soruna dahil olmamasını ve Birleşmiş Milletler gibi platformlara taşınmamasını gerektiği belirtmiştir.

Bu çalışmadaki birinci bölümde, bölgenin bu kadar değerlenmesinin ardındaki sebepler incelenecektir. Bölgenin jeo-politik konumu, yer altı zenginlikleri, bölge ekonomisinde önemli rol oynayan balıkçılık sektörü, ve bazı spesifik adaların durumu incelenecektir. Bu kısım sonunda, çıkar ve prestij yarışında bu bölgede egemen konumda olmanın devletler için neden bu kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

İkinci kısımda ise, bölgesel bir güç olmamasına rağmen ABD’nin bu bölgeyle neden bu kadar yakından ilgilendiğinin üzerinde durulacaktır. ABD ve Çin arasındaki bu üstünlük yarışının sadece bölgede söz sahibi olmakla sınırlı kalmayıp, aslında bir tek kutuplu-çok kutuplu sistem çekişmesi olarak da yen bir boyut kazandığı gerçeği anlatılacaktır. Ayrıca, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi yasaları veya Tahkim Mahkemesi kararları gibi uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesi gereken bu mücadelenin, devletlerin çıkarları uğruna nasıl göz ardı edildiği incelenecektir. Tahkim Mahkemesi’nin kararlarını tanımaya Çin Hükümeti’nin buna gerekçe olarak sunduğu tarihten gelen hak iddiasının bu dünden bugüne gelişim süreci de ikinci bölümde anlatılacak konular arasındadır.

Son olarak da Tayvan, Brunei, Filipinler , Tayland gibi ülkelerin devlet olarak attıkları bireysel adımları ve ASEAN üzerinden aldıkları –almaya çalıştıkları- kararlar üzerinden soruna ne derece dahil oldukları anlatılacaktır.Ayrıca, Asya-Pasifik coğrafyasından olan ancak GÇD’ne sınırı olmayan Avustralya, Japonya gibi devletlerin müttefik ilişkileri, güç dengesindeki konumları incelenecek, iş birliklerinin sorunu nasıl şekillendirdiği incelenecektir.

Bütün bu ulusal ve uluslararası gerçekler göz önüne alındığında; gelecekte sorunun hangi konumda gündemimizde olacağı, işlerin kimin lehine daha çok işleyeceği, devletlerin çıkarları uğruna neler yapıp yapamayacakları, uluslararası kurumların sorunun çözümünde yetersiz kaldığı durumlarda ne gibi çözümler aranması gerektiği bu projenin asıl konusudur.

BİRİNCİ BÖLÜM
GÜNEY ÇİN DENİZİ’ NİN COĞRAFİ VE STRATEJİK ÖNEMİ

Güney Çin Denizi, Uzak ve Güney Doğu Asya’nın en kritik oktalarından biridir ve araştırmacıların üzerinde en çok tartıştığı bölgelerinin başında gelmektedir. Başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere; Vietnam, Filipinler gibi diğer bölge devletlerinin de çok eski zamanlardan beri hak iddia ettiği ve geçmişte kimi zaman sıcak çatışmaların yaşandığı bu bölgenin, henüz dünya gündeminde çok yer almasa da yakın ve orta gelecekte en ciddi kriz bölgesi olacağı tahmin edilmektedir.

Güney Çin Denizi’nin coğrafik konumundan bahsedecek olursak, Güney Doğu Asya’da Çin’in bittiği yerle Pasifik Okyanusu arasında, Doğu’da Filipinler, Güney’de Endonezya ve Malezya, Doğu’da ise Vietnam arasında kalan deniz sahası Güney Çin Denizi olarak bilinir1. Çin, Filipinler, Vietnam, Malezya, Singapur, Endonezya, Brunei ve Tayvan GÇD’ne kıyısı olan ülkelerdir. Dolayısıyla özellikle kara suları ve kıta sahanlığı gibi konular sorunun önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Avustralya gibi ülkeler de sınırı olmamasına rağmen uluslararası ilişkiler çerçevesinde soruna dahil olmuş ülkelerdir. Güney Çin Denizi’nde kıyı devletlerinin ithalat-ihracat faaliyetlerinin çok büyük bir oranını karşılayan ve stratejik açıdan çok önemli olan Malakka, Tayvan, Sunda ve Lombok Boğazları vardır. Özellikle Güney Doğu Asya ülkelerinin petrol ihtiyacının çok büyük bir kısmı deniz taşımacılığı ile sağlandığı için, bu boğazlar kıyı devletleri için ayrı bir önem taşır.

Bütün bunların yanı sıra, Güney Çin Denizi’ nin bu kadar paylaşılamayan bir bölge olmasının başka haklı sebepleri de vardır. Yer altı kaynakları bakımından çok zengin olması, ithalat-ihracat kapasitesi, eski zamanlardan beri bölge halkının geçimini sağlayan balıkçılık ve bölgenin önemli dinamiklerinden olan Spratly ve Paracel Takım Adaları bölgenin değerini arttırmaktadır. Şimdi bunları daha yakından inceleyelim.

1.1. Yer Altı Kaynakları

Petrol ve doğalgaz, uluslararası arenada yeri tartışılamayacak kadar önemli unsurlardır. Ekonomik kalkınma, dünya siyasetinde söz sahibi olma, sanayi ve endüstri dallarında gelişebilme bu kaynaklarla doğrudan bağlantılıdır. En önemlisi de, petrol ve doğalgaz kaynaklarının çıkarma, işleme, kullanma ve ihraç etme haklarının devletin kendi bünyesinde olmasıdır.


1 Musab Eryiğit, “Güney Çin Denizinde Sınır Anlaşmazlıkları ve ABD-ÇHC İlişkileri‟ ne Etkileri.” s.6.

Güney Çin Denizi de, sahip olduğu zengin petrol ve doğalgaz rezervleri ile bilinmektedir. 7 milyar varil petrol ve 25,5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunduğu belirtilmektedir. Bu rakamlar, yalnızca şimdiye kadar keşfedilebilen rezervleri göstermektedir. Toplamda ise petrol rezervlerinin 28 milyar varili, doğalgaz yataklarının da 7500 km3‘ü geçeceği düşünülmektedir. Bu rakamlar Güney Çin Denizi’ndeki enerji kaynaklarını tüm dünyada 4. Sıraya oturtuyor ki, bu durum kıyı devletler için çok büyük bir ekonomik gelir ifade ediyor.2 Böylesine ciddi rakamlarla ifade edilen petrol ve doğalgaz rezervleri, devletlerce paylaşılamaması konusunda tek başına bile yeterli sebep olabilir. Bugüne kadar petrol yataklarına sahip olan, sonradan keşfeden ve bunları çıkarıp ihraç edebilen ülkelerin yükselme oranı ve geçirdikleri değişim ortadadır. GÇD’de mevcut olan bu kaynaklara sahip olmak, bunu başarabilen ülkenin kaderini değiştirecektir demek hiç de yanlış olmayacaktır.

1.2. İtlahalat İhracat Kapasitesi

Güney Çin Denizi, dünya deniz ticaret filosu yıllık tonajının % 50’den fazlasının geçtiği boğazları bünyesinde barındırmaktadır. Malakka Boğazı’nın, Hürmüz Boğazı’ndan sonra enerji ulaştırması anlamında, dünyanın en önemli ikinci geçiş noktası olduğu ve ihtiyaç duyduğu petrolün % 55’ini ithal eden (bunun da % 51’i Ortadoğu, % 24’ü ise Afrika’dan tankerlerle gelmektedir, dolayısıyla Malakka Boğazı’ndan geçmektedir) Çin’ in, “petrolü” bu boğaz aracılığıyla ve güney çin denizi üzerinden kendi topraklarına ulaştırdığı dikkate alındığında, bölgenin ne denli stratejik olduğu rahatlıkla anlaşılabilir. Nitekim Malakka Boğazı – GÇD bağlantısı üzerinden, 2015 yılı itibarıyla günde 15 milyon varilin üzerinde ham petrol taşınmaktadır. Çin’in 2013 yılı itibarıyla ABD’ yi geride bırakarak dünya petrol ithalatında ilk sıraya oturması da GÇD’nin stratejik önemini açıkça betimleyen bir husustur.3

1.3. Endüstriyel Balıkçılık

Güney Çin Denizi’ nin sahip olduğu önemli bir ekonomik değer balıkçılıktır. Dünya toplam balıkçılığının % 8’i burada yapılmaktadır. Çok eski çağlardan beri, başta Çin olmak üzere tüm kıyı devletleri balıkçılıkla uğraşmaktadırlar. Ancak, ülke olarak Çin’de avlanan balık, diğer balıkçı ülkelerden çok daha fazladır. Bunun nedeni; deniz ürünlerinin daha fazla tercih edilmesi, çok zengin bir akarsu yatağına sahip olması ve doğuda balık verimliliğinin yüksek olan denizlerin mevcudiyetidir. Çin’de tüketilen balık, Kuzey Çin Ovası’ndaki göllerden, Sarı Deniz’den de elde edilse de, en çok KÇD’nden çıkartılmaktadır. Bunun sebebi, KÇD’nin denizaltı biyolojik çeşitliliği bakımından dünyadaki tüm deniz altı canlılarının üçte birini barındırmasıdır.



2 age, S.8.
3 Salih Tüysüzoğlu, “Güney Çin Denizi’nde Gerginlik Tırmanıyor”, http://politikaakademisi.org/2015/11/01/guney-cin- denizinde-gerginlik-tirmaniyor/

Güney Çin Denizi, endüstriyel balıkçılık için de çok uygun bir konumdadır. Özellikle gelişen teknoloji ve kullanılan yeni teknikler sayesinde, her ne kadar balık sürüleri yok ola tehlikesiyle karşı karşıya kalsa da, geleneksel balıkçılığa göre elde edilen artış, bölgenin değerini git gide arttırmaktadır. Çok eski çağlardan beri balıkçılıkla geçimini sağlayan ülkeler, bu konuyla ilgili aleyhlerine hiç bir kararı kabul etmeye yanaşmamaktadırlar.

1.3. Spratly ve Paracel Takım Adaları

Güney Çin Denizi’ nde çok sayıda irili ufaklı ada, takım ada, adacık ve kayalıklar vardır; hatta bunların bir kısmı da deniz seviyesinin altında bulunmaktadır. Bu adaların büyük bir çoğunluğu insan yaşamı için elverişli değildir. Yaşama elverişli olmayan bu bölgeler, sadece deniz araştırmaları ve balıkçılık için kullanılan tesisler, gözetleme kuleleri ve fenerler bulunmaktadır. Bu bölgede sadece Spratly ve Paracel Takım Adalarında birkaç kısmen büyük adada yerleşim bulunmaktadır. Spratly Adaları’nın

somut değeri, petrol ve gaz yataklarının yüksek potansiyellerinin keşfedildiği 1960’ların sonuna kadar, sadece balıkçı kaynaklarıyla sınırlı olmuştur. 1968’de ise bölgede petrol olduğu keşfedilmiştir. Çin Jeoloji ve Mineral Kaynakları Bakanlığı’na göre, özellikle Spratly Adaları bölgesinde 17,7 milyar ton petrol ve doğal gaz rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca bölge, dünyanın en verimli ticari balıkçılık sahalarından birisidir.4

Bu takım adaların diğer bir önemli özelliği de, güvenliğin ve akış kontrolünün sağlanmasındaki rolüdür. Güney Çin Denizi’nde enerji ve ticaret yollarının güvenliği, Pasifik ve Hint Okyanusu arasında ana deniz geçiş yolu olan Malakka Boğazı’nın kontrol edilmesine bağlıdır. Spratly Adaları bölgesinde Çin’in inisiyatifi ele geçirmesi deniz ulaştırma hatlarının açık tutulması açısından hayati öneme sahiptir.5

Bütün bu koşullar göz önüne alındığında, bu takım adaların kontrolünü elinde bulunduran devletin, Güney Çin Denizi’nde daha etkili bir söz sahibi olacağını söylemek yanlış olmaz. Adaların stratejik konumları ve taraf ülkelerin bunu uluslararası arenada bir “kimlik” mücadelesi olarak görmesi sorunu derinleştirmiş ve uyuşmazlık hala çözülememiştir. Diplomatik yollar ile çözülemeyen bu uyuşmazlıklar, tarihte silahlı çatışmalara neden olmuş ve hala da olmaktadır.


4 Ayla Yiğitel , “Spratly Adaları Uyuşmazlığı’nın Çözümüne Yönelik Uygun Bir Model: Timor Gap Antlaşması”, S. 157-158. 5 Gökhan Binzat, “Güney Çin Denizi’nde ABD ve Çin’i Savaşın Eşiğine Getiren Suni Adalar Krizi ”

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/cin-halk-cumhuriyeti/2015/06/12/8208/guney-cin-denizinde-abd-ve-cini-savasin-esigine- getiren-suni-adalar-krizi

İKİNCİ BÖLÜM
A.B.D VE ÇİN HÜKÜMETLERİ ARASINDAKİ JEOPOLİTİK ÜSTÜNLÜK SAVAŞI

Güney Çin Denizi’nin bugün bu kadar önemli bir sorun alanı haline gelmiş olmasının en önemli nedeni kıyıdaş ülkelerin birbirleriyle ve özellikle Çin ile yaşadığı paylaşım sorunları ve Çin’in, bu denizin önemli bir bölümünü kendisine ait olarak görmesi ve bunu “tek taraflı” söylemler/eylemler ile ortaya koyması neticesinde, “serbest ticaret” ve “denizlerde ulaşım serbestliği” başta olmak üzere birçok liberal ilkeyi zedeliyor olmasıdır. ABD’nin, aynı zamanda bir Asya-Pasifik aktörü olduğu ve son dönemde Çin’in büyümesinden rahatsız olarak, Pekin’in gücünü azaltabilecek ya da en azından kontrol altında tutabilecek (dengeleyecek) girişimlerde bulunmayı hedeflediği dikkate alındığında, Güney Çin Denizi’nin Çin’in kontrolü altına girmesine izin vermek istemeyeceği ortadadır.6

2.1. ULUSLARARASI HUKUKUN İHLLALERİ
2.1.1. 1982 Deniz Hukuku BM Sözleşmesi (UNCLOS)

Deniz hukuku olarak adlandırdığımız devletler arası antlaşma, aslında çok eski bir tarihe dayanır. Çünkü, denizler eski çağlardan beri gerek beslenme, temel ekonomik gelir gibi insan ihtiyaçlarını karşılamış, gerek zaman ilerledikçe ve pusula, güçlü gemiler gibi gelişmeler sayesinde ticaret, ulaşım, savaş gibi konularda kullanılmıştır. Bütün bunlar, anlaşmazlıkların ve sorunların önüne geçilmesi için ortak bir düzenleme ve yaptırım gerektirir. Özellikle, 20. yüzılın ortasından itibaren devletler deniz yataklarındaki enerji kanynaklarını kullanabilmek için yeni düzenlemelere ihtiyaç duymuştur. 1973’den 1982’ye kadar devam eden uluslararası görüşmelerin ardından BM Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi olarak bilenen sözleşme ortaya çıkmıştır.7

Bu sözleşmeye göre; devletlerin karasularının genişliği tesbit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini, bitişik bölge ise karasuları genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 24 deniz milini geçemez. Ayrıca, İki devletin sahilleri bitişik veya karşı karşıya olduğunda, aralarında aksine anlaşma olmadıkça, bu devletlerden ne birinin ne de diğerinin kendi karasularını, bütün noktaları bu iki devletin herbirinin karasularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatların en yakın noktalarından eşit uzaklıkta bulunan orta hattın ötesine uzatmaya hakkı yoktur. Bununla beraber bu hüküm, tarihi hakların veya diğer özel durumların varlığı nedeniyle, her iki devletin karasularının başka şekilde sınırlandırılmasını gerekli olduğu durumlarda uygulanmaz.8


6 Göktürk Tüysüzoğlu, age, prg.4.

7 Musab Eryiğit, age, S.8.

8 BirleşmişMilletlerDenizHukukuSözleşmesi’’KısımII,Blm.2,Md.3,Md.15.Blm.4,Md.33.

Çin Hükümeti 1947 yılında, -BMDHS’nin kabülünden çok daha önce- ’’Dokuz Çizgili Harita’’ denilen bir bildiri yayınlamıştır. U şeklinde diyebileceğimiz bir deniz alanının tarihsel olarak kendisine ait olduğunu belirttiği bu bildiriyle, Güney Çin Denizi’ne kıyısı olan devletlerin karasuları dışında kalan tüm bölgedeki ada, adacık ve kayalıkları kendi egemenlik alanı içerisinde gördüğünü belirtmektedir. Ancak BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nden sonra bahsedilen bölge; Filipinler, Vietnam ve Malezya gibi ülkelerin 200 millik münhasır ekonomik bölgelerinin de içerisinde bulunmaktadır. Çin BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalamasına ve tanımasına karşın bahsedilen bölgede hak iddasını sürdürmekte ve üzerinde egemenlik kurduğunu ilan ettiği Spratly Adaları ile Paracel Adaları’nın da kıta sahanlığına sahip olduğunu ilan ederek deniz alanını genişletmeye çalışmaktadır. Bu durum, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne de aykırı bir durumu oluşturmaktadır.

Çin’in bu durum karşısında söylediği önemli kozlardan biri de Vietnam’ın tutum değişikliğidir. Çin’e göre Vietnam, Eylül 1975’e kadar Spratly Adaları’ndaki Çin varlığını kabul etmiş; hatta Çin’i desteklemiştir. Bu tarihten sonra, adalar üzerinde egemenlik iddia etmeye başlamıştır. Vietnam ise bu tutum değişikliğini kabul etmekte ve önceki tutumunun nedenini; o dönemdeki durum gereği, bölgesel (SSCB) ve küresel (ABD) tehditlere karşı Çin’e dayanmak ve ona karşı çıkmamak zorunluluğunun oluşturduğunu belirtmektedir.9

2.1.2 Serbest Ticaret ve Denizlerde Ulaşım Serbestliği

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre Spratly ve Paracel Adaları, Çin’in kıta sahanlığının dışında kalmaktadır ve GÇD’ne kıyısı olan diğer ülkelerle birlikte Çin’in münhasır ekonomik bölgesinde yer almaktadır. Yani yasal olarak, bu adaların hiçbir ülkenin egemenliği altında olmaması ve sahip olduğu tüm zenginliğin de kıyıdaş ülkeler arasında paylaşılması gerekir. Ancak bu duruma rağmen Çin, Spratly Adaları ve çevresinde çeşitli askeri tesisler inşa etmekte, liman ve altyapı kurma çalışmalarını hızlandırmakta ve hatta adaları silahlandırma yönünde hamleler dahi yapmaktadır. Çin, bu tarz hamlelerinin yanı sıra, diğer kıyıdaş ülkelerin Güney Çin Denizi’nde enerji arama-tarama faaliyetlerine izin vermek istememekte (özellikle Vietnam-Hindistan ortaklığı çerçevesindeki girişimlere müdahale etmeye çalışmakta), bu denizde gördüğü “yabancı gemileri” durdurup arama kararı almakta ve özellikle Vietnam, Filipinler, Hindistan ve ABD olmak üzere, bu denize giriş yapan çeşitli ülkelere ait ticaret ve savaş gemilerini çeşitli yollardan “taciz” etmektedir.10 Bütün bunlar, BM Uluslararası Deniz Hukuku sözleşmesiyle yasal güvence altına alınmış, uluslararası yaptırımları olan ve global ticareti korumaya ve güçlendirmeye yönelik tüm çalışmalara ters uygulamalardır ve tüm kıyı devletleri ve ABD tarafından tepki gösterilmektedir. Uluslararası ticarette ile deniz ulaşım özgürlüğünde ciddi sorunlar yaratan Çin’in bu tavırları, uluslararası arenada ciddi tartışmalara sebebiyet vermektedir.

9 AylaYiğitel,age,S.165.

10 Göktürk Tüysüzoğlu, age, prg.6.

2.2. ÇİN’İN SALDIRGAN TUTUMU 2.2.1. İnşa Edilen Askeri Tesisler

ABD Savunma Bakanlığı Çin’in Spratly Adaları bölgesindeki coğrafi formasyonlarda toplamda yaklaşık olarak 8 km2’lik alanda dolgu çalışması yaptığını, suni adalar üzerinde deniz feneri, uçak pisti ve liman inşa ettiğini ve bazı sığlıklara topçu silahları konuşlandırdığını tespit etmiş, suni adaların askeri amaçla kullanılmaısndan endişe edildiğini açıklamıştır.11

İnşa edilen bu askeri tesisler, özelikle bu kadar kritik bir bölge üzerinde olunca tartışmalar artımıştır. Günümüz dünya sisteminde güçlü bir rol oynamak isteyen Çin, bütün itiraz ve tepkilere rağmen bu suni yapılanmayı sürdürmektedir. Ancak, Çin’in bu tutumundan rahatsız olan ülkelerden Filipinler’in Tahkim Mahkemesi’ne başvurması ve kararın Çin’in aleyhine sonuçlanması, sorunda yen bir döneme girilmesine neden olmuştur. Mahkemenin verdiği kararın dikkat çekici iki yönü, Çin’in bu denizlerde geçmişte hakimiyet kurduğu teziyle, bu denizde ‘hususi ekonomik bölge’ oluşumuna yol açacak adaların varlığı argümanlarını reddetmesiydi. Çin hükümetinin ne açılan davayı ne de mahkemenin vereceği kararı tanıyacağı yolundaki açıklamalara rağmen, Tahkim Mahkemesi’nin kararı, bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen uluslararası toplumda büyük yankı uyandırdı ve gündeme damgasını vurdu.12

Sorunun bu boyutlara ulaşmasının sebebinin bir çok farklı nedeni vardır. Ekonomik çıkarlar, güvenlik kaygıları, antlaşma ihlallerine gösterilen tepkiler temel sebepler olsa da asıl sorun siyasi çekişmelerdir. Çin’in bu hızlı yükselişinden tedirgin olan ve dünya uluslararası sistemindeki hegemonik gücünün sarsılmasını istemeyen ABD, gücünü katlayarak devam ettirmek isteyen ve belki de ‘’gözdağı vermek’’ isteyen Çin ve bütün bu yaşananlar karşısında tarihsel hak iddalarına dayanarak daha fazla zarara uğramak istemeyen GÇD kıyı devletleri… Bölgedeki dinamiklerin ne kadar hassas olduğunu ve GÇD’nin ne kadar önemli bir konumda olduğunu yaşanan tüm bu gelişmeler daha iyi anlatmaktadır.

11 J. Rush, Artillery weapons detected on artificial islands built by China, US claims, in what it calls a ‘disturbing’ development

in South China Sea, http://www.independent.co.uk/news/world/asia/us-claims-artillery-weapons-have-been-detected-on-

artificial-islands-built-by-china-in-what-it-calls-10284280.html

12 MehmetÖzayCakarta,‘’GüneyÇinDenizi’ndeYeniDönem’’,2016http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/guney-cin-denizi-nde-yeni- donem-/606775

2.2.2. Çevreleme Stratejisine Karşı ‘’Saldırgan’’ Duruş

Çevreleme politikasının temelinde, ABD’nin Soğuk Savaş ve sonrası dönemde SSBC’nin büyümesini, güçlenmesini ve Asya bölgesinde kendisine coğrafik açıdan yakın olan devletlerde komünist rejimi yayma politikalarını uygulamasını engellemek amacıyla uyguladığı bir takım ekonomik, siyasi ve politik yaptırımlar yatmaktadır.

Günümüzde ise, kominizm tehlikesi ortadan kaltıktan sonra ve çok kutuplu dünya düzeni başladığında ABD’nin dış politikasının tam anlamıyla değiştiğini söyleyemeyiz. Dünya sistemindeki gücünün sarsıldığından/sarsılacağından endişe eden ve gücünü muhafaza etmenin yollarını arayan Amerikan Hükümeti, çevreleme politkasının unsurlarını değiştirerek sürdürmeye devam etmektedir. Bu politikayı da, yeni yükselen güç olarak adlandırılan ve yine bir doğu devleti olan Çin’e karşı uygulamaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, özellikle GÇD sorununda oldukça saldırgan, çıkarcı ve kimi zaman uluslararası antlaşmalara uygun olmayan faaliyetlerde bulunan Çin karşısında Amerik’nın “yandaş” bulmakta zorlandığını söyleyemeyiz. ABD, Japonya, Güney Kore ve Tayvan arasında esasen var olan yakın savunma/güvenlik ağına, Filipinler de dâhil oluyor. Avustralya’nın ABD lehine Asya’ya eklemlenmesi ve Hindistan’ın ABD ve ABD’nin bölgesel müttefikleri ile olan yakın ilişkileri, Çin karşısındaki bu savunma/güvenlik ağının çapını daha da büyütüyor.13 Özellikle Filipinlerle varılan anlaşma sonucunda Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgede elde edeceği askeri üsler, bölgenin güç dengesini önemli derecede etkileyecğini söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

Kendisine karşı olan, kimi somut kimi soyut bütün bu biraraya gelme ve uygulanan yaptırımlar karşısında Çin’in zaten saldırgan olan tutumunu daha da sertleştireceğini söyleyebiliriz. Amerika liderliğindeki Batı’ya karşı bir duruş geliştirmek ve bu duruşu sağlamlaştırmak, hem kendi bölgesinin en önemli gücü haline gelmek hem de bu gücü uluslararası platforma taşımak, çok kutuplu sistemi daha da belirginleştirmek ve bu sistemdeki yerini muhafaza etmek Çin’in zaten halihazırda uyguladığı saldırgan uygulamalarının ve ofansif politikasının temelini oluşturmaktadır.

2.2.3.Tarihsel Hak İdeası

Güney Çin Denizi sorununun bu kadar karmaşık bir hal almasının en önemli sebeplerinden biri de bölge devletlerinin deniz üzerindeki hak iddialarıdır. Bütün devletler, çok eski zamanlardan ve kültürlerden beri bölgedeki faaliyetlerini sürdürdükleri için, bugün kimse hiç bir hakkından taviz vermek istememektedir ki bunların başında da Çin vardır.

13 Osman Metin Öztürk, “ABD-Çin Rekabeti: ABD’nin Yeni Çevreleme Politikası”, 2016.

Çin, tarihsel kanıtlarını M.Ö. 2.yy’a kadar götürmektedir. Uzun yıllar süren seyrüsefer sonunda Xisha (Paracel) ve Nansha (Spratly) Adaları’nın keşfedildiğini söyleyerek adaların bu yolla ülke toprak larına katılmış olduğunu ileri sürmektedir.14 Çin tarihsel kanıtlarını; İkinci Dünya Savaşı öncesinde Japonya tarafından işgal edilen Spratly Adaları’ndan, savaş sonrasında imzalanan San Fransisco Barış Antlaşması ile feragat edilmesiyle adaların tekrar kendisine dönmüş olduğunu ima ederek tamamlamaktadır.15 Kısacası Çin, ilk egemenliği fiili işgal ile kazandığını ve bundan sonra yurttaşlarının çeşitli amaçlarla bu adaları kullandığını, hükümetin de bunu destekleyecek adımlar attığını belirtmektedir. Dikkat çeken en önemli nokta, özellikle çeşitli dönemlerdeki haritalara atıf yapılması ve bu haritalara o dönemlerde itiraz edilmediğinin vurgulanmasıdır.16

2.3. A.B.D. HÜKÜMETİ’NİN ASYA PASİFİK STRATEJİSİ

Amerika Birleşik Devletleri, özellikle Soğuk Savaş’ın SSCB’nin yıkılmasıyla sonuçlanmasının ve Batı Bloku’nun ‘’zafer’’inin ardından dünya sisteminde tek hegemonik güç olarak duruyordu. Ancak, son yıllarda Çin’in ekonomik alanda yaptığı dev sıçramalarla Asya-Pasifik bölgesinde büyük bir güç haline gelmesi, ABD’yi tedirgin etmeye başladı. Çin’in GÇD’de uyguladığı ve ABD’nin çıkarlarını tehtid eden uygulamaları, ABD’nin o bölgede daha etkin politikalar uygulamasına sebep oldu. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri, GÇD Bölgesi’nde yaşanacak bir kaos ortamının dünya ticaretine, dolayısıyla da kendi ekonomisine oldukça zarar vereceğinin bilincindeydi. Ayrıca Güneydoğu Asya’daki iletişim ağının çok önemli bir kısmı Güney ve Doğu Çin Denizi’nin altından geçmekte ve bu iletişim kabloları bölgede; ABD, Japonya ve diğer donanma sahibi devletlerin iletişimleri için stratejik bir önem arz etmektedir.17 Bütün bunların sonucunda, ABD’nin Asya – Pasifik bölgesini bir ulusal güvenlik meselesi olarak gördüğünü söyleyebiliriz.

14 (Alıntılayan Ayla Yiğitel, S.163-164.) (Aktaran 1 SAEMK. (Stratejik Araştırma ve Etüd Millî Kom.), (1999, ss. 8-11).

Devletlerarası İlişkilerde egemenliği Tartışmalı Adalar Sorunu. ss. 1-50.)

15 Ayla Yiğitel, age, s.164. (II Dünya Savaşı’nın ardından Müttefik Kuvvetler ile Japonya arasında 8 Eylül 1951’de San Fransisco’da imzalanmış ve 28 Nisan 1952 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Antlaşmayla II. Dünya Savaşı resmen sona ermiştir. Antlaşmanın 2. Maddesine göre Japonya; Kore, Tayvan, Hong kong, Kuril Adaları, Parasel ve Spratly Adaları,

Antarktika ve Sahalin Adaları’ndaki haklarından feragat etmektedir.)

16. Age. s.164.

17 (Alıntılayan , Ayla Yiğitel, S.163-164.) (Aktaran, 6 Emmers, R. (2010). The Changing Power Distribution in the South China

Sea: Implications For Conflict Management And Avoidance. Political Science. ss. 118- 131

ABD’nin Güney Çin Denizi’nde uyguladığı politikaların başında, Çin’in bireysel ve hukuka aykırı hareketlerinin sonucunda zarara uğramış, bölgede istediği kadar söz sahibi olamayan ve daha az gelişmiş ülkelerle işbirlikleri kurarak bölgede Çin’e karşı ortak bir tutum geliştirilmesini sağlamak gelmektedir. Bu ortaklıklar, daha önce de bahsettiğimiz ‘’çevreleme’’ polikası çerçevesinde oluşturulmuşlardır.

Bölgedeki diğer devletlerin daha güçlü bir söz hakkına sahip olabilmesi için ABD, çeşitli ekonomik, askeri ve siyasi politikalar izlemektedir. Buna kanıt olarak, Filipin Ordusuna askeri eğitim verilmesini, ortak bir karar almakta zorluk çeken ASEAN ile görüşmeler yaparak soruna dahil olmasını, deniz güvenliğinin sağlanması için gerek bölge, gerekse de bölge dışı devletlerle anlaşmalar yapmasını gösterebiliriz.

Günümüzde artık Asya-Pasifik’te ÇHC menfaatine olacak her gelişme ABD için bir kayıp anlamına gelmektedir. Bölgede güç dengesinin korunmasını, tek güçlü hegemon bir devlet yerine çok devletin söz sahibi olduğu yönetim arzusunda olan ABD yönetimi için ÇHC zaten oldukça güçlenmiş hale gelmiştir. Şanghay İşbirliği örgütü ile Orta Asya ülkeleri ve Rusya ile yaşadığı sınır sorunlarını minimize ederek güvenlik problemini çözen Çin, Pakistan, Afganistan ve hatta Hindistan ile ilişkileri geliştirerek tüm dikkatini Güney Çin Denizi’ne vermeyi planlamaktadır.18

18 Musab Eryiğit, age, s. 16

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BÖLGESEL GÜÇLERİN GÜNEY ÇİN DENİZİ SORUNUNDAKİ ETKİLERİ

3.1.BÖLGESEL ÖRGÜTLER 3.1.1. ASEAN

ASEAN Örgütü’nün temeli Endonezya, Filipinler, Malezya, Singapur ve Tayland Dışişleri Bakanlarının 8 Ağustos 1967’de Bangkok’ta imzaladıkları beş maddelik bildirgeyle atılmıştır. Sözkonusu bildirgede ASEAN’ın kuruluş amaçları; ekonomik, sosyal, kültürel, teknik, eğitim ve diğer alanlarda işbirliği gerçekleştirilmesi ile adalet kavramına, hukuka ve Birleşmiş Milletler ilkelerine saygı çerçevesinde bölgesel barış ve istikrarın sağlanması olarak belirlenmiştir. ASEAN’ın kuruluş yıllarında ön planda olan çatışmaların durdurulması ve siyasi istikrarın sağlanması gibi hususlar, Soğuk Savaş sonrası dönemde yerini ekonomik işbirliğinin geliştirilmesine yönelik çabalara bırakmıştır. 19

ASEAN ile arasındaki en önemli gelişme, 2010 yılının başından itibaren ASEAN-Çin Serbest Ticaret Bölgesi’nin hayata geçirilmesidir. Bu bölge 1 milyar 900 milyonluk bir nüfusu kapsamaktadır. Anlaşmayla Çin ile ASEAN’ın altı kurucu üyesi olan Endonezya, Malezya, Tayland, Filipinler, Singapur ve Brunei arasında ticarette malların yüzde 90’ından fazlasında sıfır gümrük vergisi uygulanmaktadır. Bunun sonucunda ASEAN sadece bir ay gibi kısa bir sürede, Çin’in en büyük ticaretini gerçekleştirdiği Japonya ve Avrupa ülkelerini de geride bırakarak bir numaraya yükselmiş ve Çin’in en büyük ticari ortağı olma konumuna erişmiştir.20

Bu gelişmelerin sonucunda ABD, ASEAN ve Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin ciddileştiğini ve arttığını fark etmiş ve ona yönelik adımlar atmaya başlamıştır. Özellikle 11 Eylül 2001 Terör Saldırıları’nın ardından, petrol ihtiyacının büyük bir kısmını karşıladığı ve önemli ticari ilişkilerinin bulunduğu Orta Doğu’yla daha farklı bir siyasi dış politika izlemeye başlamış, ekonomik alanda yüzünü Asya-Pasifik bölgesine dönmüştür. O bölgede de her anlamda en elverişli yer olan Güney Çin Denizi’ni, stratejik rakibi olarak gördüğü Çin’in tekeline bırakmamak için, bölge devletlerinin çoğunu kapsayan ASEAN ile görüşmelerini sıklaştırmıştır.

Ancak Çin’in Güney Çin Denizi’deki iddia ettiği tek taraflı haklar, uyguladığı saldırgan politikalar ve “Büyük Pasta”dan aldığı fazla paylar, ASEAN – ÇHC arasındaki ilişkiyi zedelemeye başlamıştır. Çin’in bu tavırlarından rahatsız olan devletler, askeri harcamalarını tekrar gözden geçirmeye başlamış, kendi hak iddialarını haklı dayanaklara oturtma ve kendi komuta-kontrol yeteneklerini güçlendirme çalışmalarına başlamışlardır. Ancak buradaki sorun, ASEAN’ın ortak hareket etme ve ortak karar alma konularında yaşadığı sıkıntılardır. Bunun en önemli sebebi de, devletlerin kendi aralarında yaşadığı anlaşmazlıklardır.

19 Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) , Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı http://www.mfa.gov.tr/guneydogu-asya-

ulkeleri-birligi.tr.mfa

20 Ayla Yiğitel , age, s.171.

Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta GÇD’nin güvenliğinin hem bölge devletleri hem de uluslararası ticaret açısından çok önemli olduğudur. Bu güvenlik ortamının sağlanabilmesi için, ilişkiler bir süreç içinde adım adım geliştirilmelidir. Çatışma yönetimi bu süreçte kritik öneme sahiptir; küçük sürtüşmeler veya olaylar, güven inşa sürecinde büyük anlaşmazlıklar ya da ciddi aksamalara neden olmamaları için kontrol edilmelidir.21 Çünkü ABD, ASEAN ile ilişkilerini sürdürürken ve devletler kendi çıkarları için en uygun olanı yapmaya çalışırken, Çin de her ne kadar ABD’nin bu süreçten uzak kalmasını ve sorunun asıl olarak Çin-ASEAN arasında sürdürülmesini istese de, bölgedeki devletlerleitekl, görüşmeler yapmaktadır. Bu çerçevede Çin’in Laos, Kamboçya ve Bruney ile Güney Çin Denizi anlaşmazlığında “konsensüs”e varmış olması, ASEAN’da şok etkisi yarattı. Bu gelişmenin şaşırtıcı yönlerinden biri kuşku yok ki Laos ve Kamboçya gibi Güney Çin Denizi meselesine taraf olmayan iki ülkenin Çin’le masaya oturmuş olması.22

Kısaca özetlemek gerekirse, GÇD gibi kritik bir lokasyonda her devlet kendi çıkarları ve geleceği için en uygun adımları atmak istemektedir. Hem bölge devletleri hem de bölge dışındaki güçler, uygun savlar sunarak, kendi işine yarayacak her türlü desteği kendine çekmeye çalışmaktadırlar. Burada atılacak her adımın, dünya ticaretini, enerji akışlarını ve ekonomisini etkileyeceği unutulmadan hareket edilmelidir. Ancak günümüz konjüktüründe, bunun pek mümkün olacağı söylenemez. Gelişen ekonomisine güvenerek ABD’ye “kafa tutan” bir pozisyona yükselen Çin’in bu saldırgan tutumundan vazgeçmeyeceğini, kendi çıkarını etkileyecek hiç bir kararı kabul etmeyeceğini tahmin edebiliriz. Tarihten gelen hak iddialarına dayandığı çıkarlarını sürdürmek ve bölgedeki gücünü arttırmak isteyen Çin, hiç bir adımı atmaktan çekinmeyecektir.

3.2. BÖLGEDEKİ DİĞER DEVLETLER 3.2.1. Japonya

Japonya, Güney Çin Denizi’ne sınırı olmamasına rağmen konunun önemli bir ayağıdır. Çin’in yayılmacı hareketlerine karşılık olarak ABD müttefiki bir politika izleyen Japonya, soruna bu şekilde dahil olmaktadır. Çin ile aralarındaki ilişki, stratejik bir konuma sahip ve yer altı kaynakları bakımından zengin olan Diaoyü Adaları gerginlği yüzünden gittikçe gerilmektedir.

Müsteşar Yamanaka, Çin’in antlaşmanın yapıldığı dönemde Senkaku adalarıyla ilgili herhangi bir talebi olmadığını belirterek, 1970 yılında bölgede petrol rezervlerinin olduğunun anlaşılması üzerine adaların taliplisinin çoğaldığını söyledi. Yamanaka şöyle konuştu: “Antlaşma döneminde Çin’den herhangi bir itiraz gelmedi, demek ki Çin, o adaları Japonya’nın toprakları olarak kabul etmiş oluyor. Ama 1970’in sonlarına doğru bu adalarda petrol ve benzeri doğal kaynaklar bulundu. Bu tarihten itibaren hem Çin hem de Tayvan adalar üzerinde hak iddiaa etmeye başladı. Bugün fiilen adaları Japonya elinde tutuyor. Onlar ne derlerse desinler bizim açımızdan hiçbir hakları yok.” 23

21 Ayla Yiğitel, age, 176

22 Mehmet Öay, ” Güney Çin Denizi ve Çin-ASEAN İlişkilerinde Bağlayıcılık” http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/guney-cin-denizi- ve-cin-asean-iliskilerinde-baglayicilik/562389

23 “Anti-Japon Öfke ‘Şiddetleniyor'”

http://web.archive.org/web/20121019162247/http://www.sabah.com.tr:80/Dunya/2012/09/15/antijapon-ofke-siddetleniyor

Bu adanın dışında, yine Güney Çin Denizi bölgesinde olan Malakka Boğazı da kritik bir konudur. Japonya petrolünün yaklaşık %80’i de bu boğaz yoluyla sevk edilmekte ve bölgenin LNG ithalatı, Güneydoğu Asya ticaret rotaları üzerinden gerçekleştirilmektedir. 24 Kendisi için böylesi hayati bir bölgenin kontrolünü tamamen Çin’e bırakmak istemeyen Japonya’nın bölgede gücünü arttıracak bir takım uygulamar yapması kaçınılmazdır. Bu sebeple, Japonya, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana “pasif” ordu yapılanmasını terk edeceği sinyalini, kabul edilen anayasa maddesi ile vermişti.25 Sonuç olarak, GÇD’de artan bir Japon etkisi göreceğimizi söyleyebiliriz.

3.2.2. Avustralya

Güney Çin Denizi’ne sınırı olmayan fakan bölgedeki gelişmelerin yakından ilgilendirdiği bir diğer ülke olan Avustralya, daha çok denetleme statüsünde olsa da bölgede kendi çıkarları gözetmek için bir takım adımlar atmaktadır. Tıpkı Japonya gibi asker harcamalarını arttıran Avustralya, daha çok tatbikatlara ağırlık vermektedir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Güney Çin Denizi’nde yapay adalar oluşturma kararından sonra ABD, Avustralya ve Japonya’nın temmuz ayında ortak tatbikat yapacağı açıklandı. “Tılsım Kılıcı” adı verilen geniş çaplı tatbikata ABD ve Avustralya’dan 30 bin asker katılacak. 26

Tatbikatların haricinde denetleme görevini de sürdüren Avustralya, Endonezya ile birlikte haraket ederek ‘’kaynayan kazan’’ olarak ifade edebileceğimiz Güney Çin Denizi’nde denetlemelere ağırlık verecek. Kararın, Avustralya Savunma Bakanı Marise Payne ve Endonezya Savunma Bakanı Ryamizard Ryacudu’nun geçen hafta Bali Adası’ndaki görüşmesinde alındığını dile getiren Bishop, Avustralya’nın “bölgede barış, istikrar ve güvenliğe destek verdiğini” vurguladı. Avustralya gemilerinin, ABD ve Hindistan ile Güney Çin Denizi’nde tatbikat yaptığını hatırlatan Bishop, ‘‘Bölge ülkesi olarak bu, zaten bizim düzenli olarak yaptığımız bir şey” dedi.27

Her ne kadar devletin askeri polikası olarak uzun zamandır sürdürdüğü denetleme görevi, normal seyrinde devam ediyor gibi gözükse de, Güney Çin Denizi’ndeki gerginlik sebebiyle daha da artmıştır. Bölgede kendi çıkarlarını etkileyecek olumsuz bir adım atılmasına engel olmak isteyen Avustralya, özellikle Çin’in bölgedeki askeri genişlemesine karşı ABD ile görüşmelerini sıklaştırmıştır. BD 7. Filo Komutanı Koramiral Joseph P. Aucoin, üst düzeyde görüşmeler gerçekleştirmek üzere Avustralya’ya gelmesini buna kanıt olarak gösterebiliriz. Ziyaretinin ana günden maddesi ise Pekin Hükümeti’nin bölgedeki askeri genişleme politikasıydı. Sidney’de gazetecilerle konuşan Aucoin, Avustralya ve diğer devletlerin ihtilaflı bölgenin en az 12 deniz mili açığına savaş gemileri göndermesinin bölgenin yararına olacağını ifade etti. Ekim 2015’ten bu yana ABD bölgede iki kez seyrüsefer özgürlüğü operasyonu gerçekleştirdi.28


24 Ayla Yiğitel, age, s.160.
25 Mehmet Özay, age, http://aa.com.tr/tr/analiz-haber/guney-cin-denizi-ve-cin-asean-iliskilerinde-baglayicilik/562389

26 “ABD, Avustralya ve Japonya’dan ortak tatbikat” http://www.hurriyet.com.tr/abd-avustralya-ve-japonyadan-ortak-tatbikat-

29118535


27

“Avustralya ve Endonezya Güney Çin Denizi’ni birlikte denetleyecek” http://www.konhaber.com/haber-

avustralya_ve_endonezya_guney_cin_denizi_ni_birlikte_denetleyecek-624392.html


28 “Güney Çin Denizi İçin ABD’den Avustralya’ya Çağrı” , Ankara Üniversitesi Asya-Pasifik Uygulama ve Araştırma Merkezi

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Tarihin başından beri balıkçılık yapan, kendi kültürlerini geliştiren ve yaşatan “çekik gözlüler”in yaşadığı Güney Çin Denizi, günümüzde güçlü devletlerin çıkarları uğruna üzerinde mücadeleler verdiği stratejik bir arenaya dönüşmüştür. GÇD’nin sahip olduğu bütün yeraltı zenginliklerinden ve jeo-politik konumundan faydalanmak isteyen devletler için, artık sadece bunları elde etmek yeterli değildir. Üstünlük yarışı olarak da nitelendirebileceğimiz, devletlerin kendi prestijlerini korumak için sürdürdükleri bir mücadeleye dönüşen bu durum, gittikçe daha da şiddetlenmektedir. Gelişen teknolojinin özellikle askeri silahlara, deniz araçlarına, uydulara yansıdığı 21. Yüzyılda, bu bölgenin bir “pimi çekilmiş bomba” olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.

İlerleyen süreçte, gelişen ekonomisine, teknolojisine ve geçmişten beri sürdürdüğü kültürel bilincine fazlasıyla güvenen Çin’in bütün bunları arkasına alarak daha da agresif bir tutum içerisine gireceğini

tahmin edebiliriz. Çin’i zaten yeni stratejik rakibi olarak gören Amerika Birleşik Devletleri ile aralarında ilişki gittikçe gerilecektir. Ancak burada belirtmemiz gereken en önemli nokta, ABD’nin Çin’e olan ekonomik bağımlılığıdır. Her ne kadar, Çin, ABD için zaten şimdiden fazla güçlenmiş olsa da ve ABD Çin’in daha fazla güçlenmesine izin vermek istemese de, gerginiliğin böylesine hayati bir ticari partneriyle sıcak savaşa varacak boyutlara ulaşmasına izin vermeyecektir. Soruna daha çok bölgedeki devletleri kendi yanına çekerek, onlara çeşitli ekonomik ve askeri yardımlar yaparak, bölge devletlerinin çoğunu kapsayan ASEAN ile ilişkilerini arttırarak ve sorunun büyklüğüne göre bazı ültimatomlar vererek dahil olmaktadır, olacaktır. Ancak hiç bir zaman Çin’le ilişkisini bitirecek adımlar atmayacaktır. ABD’nin bu çizgisini farkında olan Çin ise, bölgedeki etkinliğini gittikçe arttıracaktır. Zaten ASEAN bazında soruna baktığımızda, ASEAN üyesi hiç bir devletin gerek ekonomik anlamda, gerekse de askeri anlamda Çin ile rekabet edecek gücü bulunmamaktadır. Çin ile sınır anlaşmazlığı yaşayan Filipinler, Vietnam, Malezya ve Brunei, Çin ile ancak ABD desteğini arkalarına alarak hareket edebilirler ki, bu da ne kadar sınırlı bir etkiye sahip olduklarının/olacaklarının kanıtıdır.Örnek olarak, Filipinler ve ÇHC arasında ise son dönem de sıkça duyduğumuz Scarborough kayalıklarında yaşanan gerilim artarak devam edecektir. Zira son zamanlarda Filipinler donanmasını modernize etmeye başlamıştır. Ancak ABD destekli bu modernizasyon ÇHC ile baş edebilecek boyutlarda değildir. Elden düşme veya ikinci sınıf sahil güvenlik gemi ve botları ile ÇHC ile mücadele edecek kadar gözü kara olmadını umduğum Filipinler yönetimi, ABD gücünün bölgedeki seyrine bağlı olarak politika üretmeye devam edecek.29 Bütün bu gelişmeleri göz önünde tuttuğumuzda karışaşılabilecek en kötü senaryo, kendi gücünün farkında olan Çin’in yeni bir “Haraç Sistemi” başlatmasıdır. Buna göre Çin, Asya- Pasifik’te ABD’nin yerini almayı başaracak ve kendisinin merkez oldupu bir düzende, bölgesel kurumları zayıflatarak ikili ilişkiler üzerinden yeni bir bölgeselleşme süreci başlatacaktır.30 Bölgesel kurumlar olarak bahsedilen olgunun ağırlıklı olarak ASEAN olduğu düşünülürse, zaten kendi aralarında sorunları olan ve çoğu sorunda ortak bir karar almakta güçlük çeken bu kurumun giderek zayıflaması, Çin’in işine gelecektir. İşlerin bu raddeye gelmesi durumunda ise, bölge devletleri daha

fazla Çin’i karşılarına almak istemeyecek, politikalarını Amerikan yanlısı olmaktan ziyade, Çie’e yönlendireceklerdir. Uğradığı bu prestij kaybı ve GÇD’nin Çin’in tekeline geçmesi yüzünden uğrayacağı ekonomik zarar ABD-Çin arasında sürtüşmeleri arttıracaksa da, asla sıcak çatışma raddesine gelmeyecektir. Çünkü globalleşen dünyada, artık neredeyse ‘’ulussuz’’diyebileceğimiz çok uluslu şirketlerin her iki devet içindeki varlıkları, ekonomik entegrasyonlar, uluslararası kamuoyunun etkisi buna müsade etmeyecektir. Yani evet ilişkilerin olumsuz etkilenmesi kaçınılmazdır, ancak kimi

görüşlerin söylediği gibi bir sıcak çatışma riski, hatta daha ileri boyutta 3. Dünya Savaşı’nın bu bölgeden başlayacağı ihtimali gerçekleşme ihtimali çok düşük bir olasılıktır.

Sonuç olarak söyleyebiliriz ki, yakın ve orta gelecekte Güney Çin Denizi’nin adını uluslararası gündemde sıkça duyacağız. Devletlerin çıkar arayışları sürdükçe, bölgedeki tansiyon da devam edecektir. Burada kişisel olarak belirtmek istediğim en önemli nokta, günümüzün getirdiği şartların ve kurumların birincil öncelik olarak tutulmasıdır. Şöyle ki, başta Çin olmak üzere bölgedeki çoğu devler, tarihten gelen yaşanmışlıklarla hak iddia etmektedir.Eski çağlardan beri orada balık avlamak, günümüzde geçerliliğini kaybetmeye yakın bir savdır. Modern çağın getirdiği kurumların verdiği hükümlere, zorunluluklara her devlet uymak zorundadır. Kapalı ve küçük bir deniz olduğu ve bir çok sahildar ülkesi olduğu, bu yüzden de sınır sorunları yaşadığı değiştirilemez bir gerçektir; ancak kendi aleyhinde çıkan kararlara rağmen bölgede hak iddia etmeyi sürdürmek, hukuka aykırı yapılanmalar yapmak ve kendi güçlü yanlarını kullanıp kendinden daha geri düzeyde bulunan devletlerle anlaşma yapmaya yanaşmamak sorunun çözümünü imkansız bir hale getirmektedir. Özellikle yer altı

kaynakları bakımından çok zengin olan ve her devletin sahip olmak istediği belli takım adalar, kayalıklar ve deniz bölgesi için, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin sorunu çözmede yetersiz kalan ve ihlallere açık münhasır bölge, bitişik bölge ve kıta sahanlığı gibi maddelerini uygulamak yerine, sadece Güney Çin Denizi’ne kıyısı olan devletlerce oluşturulan bir komisyonun vereceği kararları uygulamak, soruna daha kalıcı bir çözüm getirecektir. Aksi taktirde her devlet maddeleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayacak ve ona göre hareket edeceklerdir. Bunun sonucunda da, soruna asla kalıcı bir çözüm getirilemeyecektir.

29 Musab Eryiğit, age, s.17.

30 Ceren Ergenç, Çin’in Yükselişi, Uluslararası İlişkilere Giriş, Küre Yayınları, 2014. s.444-445

KAYNAKÇA

ARIBOĞAN, Deniz Ülke. “Çin’in Gölgesinde Uzak Doğu Asya.”İstanbul: Bağlam Yayınları, 2001, s. 167 – 186.

“Anti Japon Öfke Şiddetleniyor”

<http://web.archive.org /web/20121019162247/http://www.sabah.com.tr:80/Dunya/2012/09/1 5/antijapon-ofke-siddetleniyor>

“ABD, Avustralya ve Japonya’dan Ortak Tatbikat” <http://www.hurriyet.com.tr /abd- avustralya-ve-japonyadan-ortak-tatbikat-29118535>

“Avustralya ve Endonezya Güney Çin Denizi’ni birlikte denetleyecek”

<http://www.konhaber.com /haber- avustralya_ve_endonezya_guney_cin_denizi_ni_birlikte_denetleyecek-624392.html>

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi, <http://denizmevzuat.udhb.gov.tr /dosyam/denizhukuku.pdf> “China ‘has deployed missiles in South China Sea’ – Taiwan”, 2016

<http://www.bbc.com /news/world-asia-china-35592988>
ÇALIK, Nuray. “Amerika Birleşik Devletleri’nin 11 Eylül sonrası Asya Pasifik politikası.” ,

2013, s.113-120

“Çin ile Japonya Arasında Gerginlik Yükseliyor”

<http://web.archive.org /web/20121022021613/http://www.denizhaber.com.tr/guncel/44337/a dalar-krizi-japonya-cin-tayvan-abd-gerginlik-savas-ada-deniz-denizhaberajansi-g.html>

DENİZ, Taşkın. “Yükselen Güç Çin Halk Cumhurieyti’nin Stratejik Hamleleri.” Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 50.50, 2014, s.14 – 19

ERYİĞİT, Musab. “Güney Çin Denizinde Sınır Anlaşmazlıkları ve ABD-ÇHC İlişkileri’ ne Etkileri.” Dünya Bülteni Araştırma Masası, 2014, s. 1-19.

ERGENC, Ceren. “Çin’in Yükselişi” Şaban Kardaş (Ed.), Ali Balcı (Ed.) Uluslararası İlişkilere Giriş, Küre Yayınları, İstanbul, 2014, s. 444 – 445.

“Güney Çin Denizi’ndeki Tansiyon Bir Savaşın İlk Kıvılcımı mı?”

<http://tr.euronews.com /2015/05/26/guney-cin-denizi-ndeki-tansiyon-bir-savasin-ilk- kivilcimi-mi#>

OZAY, Mehmet. “Güney Çin Denizi ve Çin-ASEAN İlişkilerinde Bağlayıcılık”,

<http://aa.com.tr /tr/analiz-haber/guney-cin-denizi-ve-cin-asean-iliskilerinde- baglayicilik/562389>

ABD-Çin Rekabeti: ABD’nin Yeni Çevreleme Politikası < http://www.stratejikortak.com /2016/03/abd-cin-cevreleme-politikasi.html>

Güney Çin Denizi İçin ABD’den Avustralya’ya Çağrı Ankara Üniversitesi, Asya-Pasifik

Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi < http://apam.ankara.edu.tr /guney-cin-denizi- icin-abdden-avustralyaya-cagri/>

OZAY, Mehmet. “Güney Çin Denizi’nde Yeni Dönem” <http://aa.com.tr /tr/analiz- haber/guney-cin-denizi-nde-yeni-donem-/606775>

ORMECİ, Ozan. “21. Yüzyılda ABD-Çin Rekabeti.” Süleyman Demirel Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2013, s. 5-10.

SHAMBAUGH, David, and Michael Yahuda, eds. International relations of Asia. Rowman & Littlefield, 2014. Chapter 9.

RUSH, James. “Artillery weapons detected on artificial islands built by China, US claims, in what it calls ‘disturbing’ development in South China Sea” , 2015 <http://www.independent.co.uk /news/world/asia/us-claims-artillery-weapons-have-been- detected-on-artificial-islands-built-by-china-in-what-it-calls-10284280.html>

TUYSUZOGLU, Salih. “Güney Çin Denizi’nde Gerginlik Yükseliyor”

<http://politikaakademisi.org /2015/11/01/guney-cin-denizinde-gerginlik-tirmaniyor/> Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği, Türkiye Cumhuriyeti Dışişler Bakanlığı

<http://www.mfa.gov.tr /guneydogu-asya-ulkeleri-birligi.tr.mfa>
YİGİTEL, Ayla. “Spratly Adaları Uyuşmazlığı’nın Çözümüne Yönelik Uygun Bir Model:

Timor Gap Antlaşması” Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2014, s. 157 – 180.

“11 Eylül Saldırıları Sonrası ABD’nin Değişen Orta Asya Algısı”

<http://akademikperspektif.com /2014/01/03/11-eylul-saldirilari-sonrasi-abdnin-degisen- orta-asya-algisi/>


Bunları da sevebilirsiniz