Alaçatı, ülkemin kötü kopyası

Haziran ayına girdik…

Yeni bir yaz sezonu başladı.

Tatil, sayfiye, deniz, güneş, kum, eğlence falan filan..

Binbir bela ile boğuşan ülkemde bir gözde tatil beldesinin dertli hikayesini okumanın, bir anlamda ülkemin kötü bir kopyasını sergilediğine inandığımız için bu konuyu ele alacağız.

Konumuz Alaçatı: Vahşi kapitalizmin tepine tepine kurtlarını döktüğü son yılların en gözde tatil beldesi, trilyonların lüks köşklere, portlara, beach kulüplere, yatlara ve yoz eğlence mekanlarına aktığı bir girdap.. Marinasındaki yatların çoğunun Amerikan bayraklı olduğu bir özenti beldesi.. Benim de içinde yaşadığım bir eski cennet; şimdinin ise itici kozmopolit ve kışkırtıcı vıcık vıcık bir “Araf” kenti (cennet ile cehennem arasında anlamında)..

Önce ülkemizin önde gelen halkla ilişkilercilerinden, Alaçatı’da yaz-kış yaşayan tanınmış gazeteci ve yazar Salim Kadıbeşegil dostumuzun, 22 Mayıs 2017 tarihinde “Aret Vartanyan hislerimize tercüman olmuş” başlığı ile sosyal medyada paylaştığı Aret Vartanyan’ ın önemli yazısını okuyalım.

ARET VARTANYAN YAZISI

“Biz Alaçatı’yı böyle sevdik… Alaçatı ve İzmir için birkaç cümle yazacağım çünkü birkaç sene sonra bizim Alaçatı’mız kalmayacak. Tuval Restoranı bilir misiniz artık Alaçatı’da yok. O bölge barlar sokağı olunca yaşam değişti. Gürültü, popüler olandan en kısa zamanda en fazla kazanma hırsı kanser gibi yayılıyor.

Bazı şeylere çanak tutuluyor. Gürültü problemine göstermelik uygulamalar var ancak belediyenin bu işi çözmesini sağlayacak bir Çevre Bakanlığı ilişik belge ve birimi yok. Alaçatı’ya bir çivi çakmayan, sömüren işletmeler Alaçatı’yı öldürüyor. Mafyasi bile türedi, yaşanan olaylar medyaya yansımıyor hatta cinayetler bile.

Biz Alaçatı’yı böyle sevmedik. Huzuruyla, doğasıyla, taş evleriyle sevdik. Şimdi kalitesiz yapılar, zevksiz mekanlar, sokaklardaki kakafoni, kaba saba davranışlar. Alaçatı Turizmciler Derneği programına bakınca bu konulara eğilmek yerine gayet light şeyler var. Kimse suya sabuna dokunmak istemiyor.

Unuttukları bir şey var. Alaçatı bir St.Tropez, Portofino, Amalfi olabilir ancak kültür, sanat, gusto olmadan daha ileri gitme şansı yok. Bugün bindiği dalı kesen işletmeler yarın çok ‘ah’ edecek. Sadece rant elde etmeye gelenler için bir sıkıntı yok onlar zaten gelirler, tüketirler, sonra tüketecek yeni bir yere geçerler tayfalarıyla birlikte. O yüzden Alaçatı’ya gerçekten değer verenler bir şeyler yapmak zorundalar.

İzmir’in turizmdeki bayrağına İzmir de daha fazla sahip çıkmalı. Yarın çok geç olacak. Biz de elimizden geldiğince Alaçatı’mızın nezdinde üzere Bodrum’da, Cunda’da, Kaş’ta ve daha nice cennet mekanda yaşanan kıyıma karşı durararak korumaya çalışacağız. Ünlüsü, ünsüzü, Oralısı, buralısı ses vereceğiz. Bu değerler bizim ve ranta kurban edilemeyecek kadar değerli.#alaçatı #alacati”

YORUMLAR… YORUMLAR…

Aret Vartanyan’ ın bu yazısının yayınlanması üzerine, 10 dakika içinde Salim Kadıbeşegil’in profilinde benim de içinde bulunduğum nice kişinin içler acısı yorumları beliriverdi. Aynen yayınlıyorum. Yorumcuların soy isimlerini, benimki hariç, “ne olur ne olmaz kaygısı” ile açıklamadım.

Yaşar Aksoy: Yüzde yüz doğru. Bir zamanlar Bodrum Gönüllülerinin başkanı rahmetli Saynur Gelendost’tan örnek alsınlar. Çevre kirliliği ve sosyal çürümeye dikkat çekmek için ölüm orucuna yatmıştı Bodrum için. Az daha ölüyordu. Ege Üniversitesi hastanesinde oruç boyunca yanı başındaydım. Son anda komada iken, Çevre Bakanı’ndan gelen söz üzerine orucuna son verdi. Ama mide ve bağırsak sendromu sebebiyle fazla yaşamadı. Biz bunları gördük. Ne yazık ki, bir yerlere ucuz delege oyunları ile seçilince veya yüksek politika yapınca toprağımızdan yasemin fışkıracağını sanıyoruz ve yüksek rantlarımızla şişiniyoruz. Ama dağarcığımızda hiçbir şey yok. Sosyal demokrat etiketli belediyeler, birkaçı hariç (Örneğin Eskişehir, Seferihisar) daha da çaresiz.. Aret arkadaş haklı. Yöneticilerimiz ve yüksek politikacılarımız derin uykuda. Ot festivalinin arabesk curcunası bile onları uyandıramıyor.. Belediyede birkaç arkalı zevatın dosya takibini başarı ile tamamlarlarsa, bunu sosyal demokrasi sanıyorlar. Oysa birkaç kişi zengin oluyor o kadar.

Şeyda: Aslında Türkiye’nin hikayesi biraz da bu, değil mi?

Bengü: Salim Kadıbeşegil çok üzücü tabii ki.. Yıllar öncesi şahit olduğumuz Bodrum Barlar sokağı. Ama çocukluğumun Ankara bürokrasinin Akçakocasi. Sonra Erdek’i böyle tüketildi..Başkasını bilmiyoruz.. Çook üzücü. Pardon..Side’yi unuttuk. Tüketilmenin önemli örneğidir. Prof.Jale İnan kazılarının getirdiği uluslararası çok üst çizgi.. Ve sonrası..

Pinar : Kuşadası da böyle bitti Salim Bey. Biz bunu hep yapıyoruz

Erkan: Sizi de Urla’ya bekleriz hocam. Urla’nın en az 20 yılı var huzur içinde geçecek.

Filiz: Gençliğimin bütün yazlarını keyifle yaşadığım yerin yok oluşunu üzülerek izliyorum. Acil çözüm bulunmazsa burası da tüketilecek kimsenin işine yaramadığı gün de bir kenara atılacak.

Gazeteci Osman: Para hırsı, rant, avanta gözleri kör etmiş durumda. Akıllar durmuş. Gelecek kuşakları, güzellikleri korumayı düşünen çok az ne yazık ki. Alaçatı elden gitti gidiyor. Acil bir şeyler yapmalı. Yazık…

Yaşar Aksoy: Osman’cım merhaba, özledik seni. Görüşüne yanıt olarak değil, bir açılım olarak katkı yapmak isterim. Senin bu doğru tespitlerini, devrimci, ilerici filan geçinen sol yerel yöneticiler, sol belediye meclis üyeleri, sol kent konseyi filan neden görmezler acaba?.. Yoksa bu sol etiketler, bir aldatmaca mı?… Alaçatı gerçeğine bir de buradan bakalım. Evet güncel sağ iktidara gelirse, tümüyle talan yapacak, doğrudur. Ama şu mevcut sol (sahte sosyal demokrasi), çürümeye, yabancılaşmaya, ranta teslim olmaya, ranttan kendine pay çıkarmaya neden bu kadar müsait acaba?.. Atalarımız “İki ucu ballı değnek” mi demişti?.. Yoksa başka bir şey mi demişlerdi?.. İşin burasını çözmeden hiç bir şey olmaz kardeşim. Tüm sol belediyelere, Eskişehir Belediyesi gibi bir kafa gelmedikçe, bu rezillikler yıllar boyu sürer.. Öptüm kardeşim.

Osman: Aynen katılıyorum değerli Yaşar ağabeyciğim. Yöneticilerde; iyi niyet, temiz yürek, yetenek, azim ve üretkenlik şart. Sol meselesine gelince; onlar edebiyat..Lafta sol, lafta sosyal demokrasi filan…

Gülendam : Korkarım Alaçatı için geç kalınmamıştır.

Eray : Paylaşabilir miyim Salim Kadıbeşegil?

Eray: Alaçatı’yı bitiren belediyedir. Tek kelimeyle, o yüzden çok kafa yormaya gerek yok. Belediye cebini dolduruyor saçma sapan izinlerle, yarın öbür gün rantçı işletmeler gibi çekip gidecek ardında da enkaz bırakacak. Sokakların haline bakın. Bi pazar kuruluyor ertesi üç gün pert. Hacı Memiş Camii karşı sokağına mekan açıldı, gece sonu tüm çöpleri sokakta. Bu mu belediyecilik? Bunlara bile dokunmayan bir belediyeden daha fazlasını beklemek komik olur. Acı ama gerçek.. Alaçatı’nın hazin sonuyla karşı karşıyayız.

Ali : Yanlız Alaçatı mı? Çeşme aynı yola yolcu değil mi Yaşar Aksoy baba? Kelebekler vadisi? Kaputaş? Göcek ne durumda? Cunda farklı mı çok değil beş sene öncesinden? Bence arz -talep burada da işliyor (maalesef). Talep edenin beklentisine girişimcinin muhteşem vizyonlu arz’ı birbirini dengeliyor. Turizm bugün katledilmedi… Kastım böğrüne hançerin girmesi değil. Zehirlenmesi. O sebeple böyle titremeleri, bulantıları. Sonrası şiddetli ateş, sıtma nöbetleri.. Çocuklarımıza denk gelecek sonraki bölümler.. Rant ise barda ki sarışın kadın.. Yalnız turizm de değil sütlü mısır- kestane seyyar satışında bile ki… Umarım ülke gelecekte iyi teşhis ve tedaviye cevap verir.

Bülent : Yazık oldu…. Ortalama kültür orayı da bozdu… Artık düzelmez… Sen kendine yeni bir yer bul bizde gelelim Salimcim….

Nurdan: Bitti gitti .. Geçmişler olsun yeni ev alanların aklına şaşayım, moda uğruna yapılan bir etkinlik. Bizim çocukluğumuz , gençliğimiz burada geçti, bisikletimiz ile Alacatı’ya gider, dönüşte karanlığa kalmaya korkardık, o kadar boş ve sakindi sakız ağaçları ile dolu olan nefis bir doğa vardı.Bence katliam yapıldı imar verildi, ikiz villalar yapıldı, ağaçlar söküldü, ekilecek tarla kalmadı.. Tabii gelişme olacak ama kaliteli ve limitli olmalı, sonuç olarak geçmiş olsun..

Zehra : Hep söylerim şikayet edenlerin hepsi; önce gelen sonra gelene karşı. Bu topraklarda mal mülk hırsı varken yağmalanmamış toprak kalmayacak. Kimse gelip otelde pansiyon da kalmıyor. Herkes ev peşinde.

Eray: Ben de sonra gelenlerdenim ama belki herkesten ilk gelenlerdenim. Neyse, vicdanlı, ahlaklı bir yaşayan ve esnaf olarak üzülüyorum bu duruma.

Bedrettin: Dünyanın Mavi Elmas’ı Boğaz ve Yeşil Zümrüt’ü Boğaz Sırtlarını koruyamayan belediye ve Karadeniz’in akarsularını, Trakya ve Anadolu Coğrafyasında Endemik Bitki Örtüsünü, ormanları koruyamayan, rant peşinde koşan gayrimenkul şampiyonları ve bu yanlışları millete duyuracak olan gazetecilerin kalemleri de demir parmaklıklar arkasında kalmaya devam ettikçe çözüm hiç gelmeyecek…..

Beşir Baba: BENIM FIKRİM SENİNLE BERABER.. ALAÇATI ÇAPULCULARIN ELINE SON 3 YILDIR GEÇTİ.. ALAÇATI ARTIK EFSANE DEĞİL.. DOĞALLIĞINI KAYBETTI

Ayşe: Ranta karşı durmak mümkün değil günümüz Türkiyesi’nde her yer içler acısı.. Kültür erozyonu var, ben ümidimi kaybettim. Boyalık’ta Ebru Gündeş’in olduğu söylenen bir yapı adeta transatlantik ve 2 adet… Sadece Alaçatı değil her yer perişan.

Yaşar Aksoy: Yaşa Beşir baba. Bu arada benim purolar bitti. İstanbul’a kargo ile gönderir misin? Adresim: Köprü altı fakirhanesi – Karaköy. Bu arada seni facede görmek sihir gibi bir şey oldu. Her taşın altından çıkıyon, helal sana Beşir baba. Ulen Karayip Korsanları’ndaki Jack Sparow gibisin.. (Beşir baba, Alaçatı meydanında İstanbulluların uğrak yeri 15 Eylül Kafesinin tam kenarında sosyeteye sigara, puro, çakmak satan Siirtli eski müezzin, bir candan ve lafazan vatandaşımızdır.. Cilalı İbo’ya pek benzer..)

Can : İstanbul fiyatlı kazığı ilk Tuval’de yiyip Alaçatı’nın nereye gideceğini fark ederek kendimize gelmiştik. Alaçatı bitiyorsa bu İstanbullunun tüketici hoyratlığının sonucudur. Parayı verdiği her şeyi kendisinin sanmasının sonucudur, tabii bu gelişmeler karşısında rantın cazibesi ile aynı trene binerek dur demeyen yerel işletmeciler en büyük suçludur!

Bedrettin : Teşekkürler Aret Vartanyan…

Özlem : Geçti Bor’un pazarı Salim Bey… 10 yıldır bunları söylüyoruz. Bütün esnafa, belediye başkanlarına, otelcilere… Müstahak!

Salim Kadıbeşegil ‎ (Alaçatı 2020 Sosyal Katılımcı Sitesi’nde sonradan yaptığı yorum): Aret Vartanyan’ın hislerimize tercüman olan paylaşımının altına imza atıyorum. Benim düşüncelerim de şöyle; Alaçatı’yı Alaçatı yapan değerler, Alaçatı’nın marka değerini tescilledi. Bunlar yerel doku, koruma altına alınan evler sokaklar, sakin ve dingin bir ortam, yerli halkın meslek sahibi olduğu aile işletmeleri, yerel lezzetler, ödenen fiyata değer bir hizmet anlayışı, sanat ve kültür kokusu sinmiş bir yaşam idi.. Alaçatı bu değerler ile marka oldu!

Bunlar birilerinin iştahını kabarttı.. Kendilerinin bir tuğla bile koymadıkları bu değerleri önce tırmalamaya, sonra tırtıklamaya şimdi de parçalamaya başladılar… Örnek bir yerel markadan geriye eller havaya kültürünün beraberinde gelen olumsuzluklarla insana boş boş bakan taşlar kalıyor. Yaşamda birileri İZ birileri İS bırakır. Alaçatı’nın yerel kimlik ve değerlerini keşfeden ve yaşamı boyunca bunun için mücadele eden rahmetli Leyla Figen şüphesiz iz bırakanlar safında kaldı. Ona eski Agrilia’nın dış cephesine asılı bir plaketi, bir meydan ya da sokak ismini çok görenler ise marka değeri tepeden aşağıya yuvarlanmakta olan Alaçatı “herhangi bir yer” olduktan sonra yeni bir Leyla Figen bulmak zorunda kalacaklar ama iş işten geçmiş olacak.

Yaşar Aksoy : Salim Kadibeşegil’in alnından öpüyorum. Helal olsun. Leyla Figen’in ismini bu beldeden sakınanlara da yazıklar olsun. Tam 20 yıldır çeşitli vesilelerle bu girişimci hanımefendinin isminin Alaçatı’da uygun bir yere verilmesi konusunu yazdık, çizdik. Değerli eşi Şevki Figen şahittir bu çabamıza.. Ama gizli bir el bunu hep engelledi. Burası bizim babamızın malı deniyor yani. Öyle ise, sevabı sizin ise, günahı da sizindir. Beldenin şimdiki tarihi, sosyolojik ve ekonomik çöküşünün hesabını sizler vereceksiniz.

NASIL BİR BELEDİYECİLİK?..

Söz, şimdi bende..

Evet durum budur..

Söz konusu Alaçatı veya Çeşme beldesi, güya sosyal demokrat politikaların sandık sonuçlarına göre zirve yaptığı bir yöredir. Oysa halk, bu partiye Atatürk’ün mirasını taşıdığına inandığı için ve korkunç dini diktatörlüğü karşı olduğu için oy verir. Hepsine müthiş saygım var ve onları çok seviyorum. Hele laik partinin (yani CHP’nin) ilçe başkanının ve arkadaşlarının tek başına Atatürkçü gayreti saygı ve sevgi duyulacak bir davranıştır. Çünkü beldede başka ulusal ses yok gibidir.

Oysa beyhudedir..

Sosyal demokrasi denen ama ülkemizde ne olduğu belli olmayan şey, halkına pratik ilerici-devrimci çözümler ve kültür tabanlı bir inanç-uygulama yöntemi sunup bunu demokratik başarıyla yerel yönetimlerde uygulayamadığı zaman tam tabiri ile çuvallayacak; böylece beni, bizi, hepimizi, yani tüm çağdaşlık özlemindeki halkımızı, din tabanlı diktacı sağın hoyrat sömürücü ve talancı istilası ile baş başa bırakacaktır.

Yukardaki parağrafı iyi okuyun bir daha..

Yok, ot festivali, öpücük festivali, eğlence etkinlikleri, afilli kortej yürüyüşleri, cicili bicili konserler falan filan… Toplumsal çürümüşlük, kültür erozyonu, rant vurgunculuğu, sirtaki havaları, rakı şarap kadehleri, yalaka basın mensuplarının birbirinin tıpkısı övücü renkli yazıları ve sonunda turizmin bitişi ile birlikte ekonomik çöküş… Haydi eller havaya, vur patlasın çal oynasın, dimi ya?.. Efendim ne yapalım, yobazlar gibi zikir çekip huuu diye bağırmaktansa, hiç olmaz ise böyle rakıyı çekip böyle modern etkinlikler yaparız diyorsanız, buyurun yapın.

Ben yokum!..

Alaçatı, vahşi kapitalizm ile sahte sosyal demokrasinin bitiş manzarasıdır.

Yazık..

SOSYAL (!) DEMOKRAT (!) PARTİ (!) MANZARASI

Şimdi hemen bir tarih doçentinin, Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi’nin eski başarılı müdürünün ve CHP içinde politika yapan Dr.Oktay Gökdemir’ in görüşlerini yansıtalım (2.5.2017 tarihli paylaşımı):

Her seçim yenilgisinden sonra hemen kurultay ve genel başkan hesapları.. Dert parti içi iktidar.. Bıkmadık usanmadık.. Yenile yenile, utanmıyoruz da.. Herkes mevcut durumda nasıl pozisyon alabilirim derdinde.. Belediye başkanları yeniden nasıl atanırım derdinde.. Mahallelerde herkes delege olup, oğlunu kızını yeğenini belediyede işe koyma derdinde.. Bu kısır döngüden partinin üst yönetimi de besleniyor.. Bir tür sembiyotik ilişki kurulmuş..

Su başlarında hep aynı insanlar.. Önce Sav’ cı, sonra Eşref Erdemci, sonra Baykal’ cı sonra, Kılıçdaroğlu’cu oluyorlar.. Partide ismi halk olmasına rağmen halk yok, çıkar ve nüfuz çevreleri var, bunlar batı bölgelerinde halkın yaşam tarzı endişesinden verdiği her oyu kendilerine sayıyorlar; oysa seçimlerde oyunu CHP’ye veren sıradan seçmenlerle bu profesonelleşmiş kesimlerin hiç bir alakası yok.. Örneğin parti en yüksek oyu İzmirde, Karşıyaka’dan , Güzelyalı’dan, Göztepe’den alıyor ama ilçe ve il yönetiminde esameleri bile yok.. Partiyi varoşun ve çeperin profesyonelleşmiş unsurları yönetiyor.. Hemen söyleyeyim bu durumdan kimse rahatsız değil.. Bir tür al gülüm, ver gülüm dünyası….

Sıradan CHP’ ye oy veren seçmenlerin parti içinde oluşan bu clientelist yapılanmalardan haberi dahi yok, örgüt dediğiniz şey örgüt olmaktan çıkmış metropolde dosya takibi ve işe adam aldırmayla uğraşıyor, ben bütün bu analizlerimi sayın genel başkanın yüzüne de söylediğimden gayet rahatım, hiç bir beklentim yok. Onun için rahatça analiz ediyorum..

Genel merkezdeki odasında sayın genel başkana bunları ilettiğimde omzumu tutarak samimiyetle şunları söylemişti: “Hocam yerden göğe haklısınız, bu lümpenleşmeyi elbirliği ile engelleyeceğiz, ya lümpenler galip gelecek ya da hep beraber onları yeneceğiz”.. Aradan 3 yıl geçtikten sonra öyle anlaşılıyor ki genel başkan da bu kısır döngüye yenilmiş….

Fakat arkadaşların (!) unuttukları bir şey var.. Muhalefet cephesinde yeni bir merkez parti kurulursa yaşam tarzı endişesinden verilen oylar da gidecek.. O zaman cumhuriyeti kuran partiyi vakıf yaparsınız.. Üzerine bir bardak soğuk su için emi..”



Oktay Gökdemir’in bu tespitlerini 1970’lerin CHP’si üzerine yaptığım için, o tarihten itibaren delege tabanlı güncel seçilmeci siyaset ve çıkara dayalı sol particilik mesleği ile hiç ilgilenmedim. İdeolojik mücadeleyi kendime yol seçtim, iyi de yapmışım. Bu yüzden ve hiçbir çıkar beklemediğim için analizlerimi doğru tespitlere oturtabiliyorum.

Böyle bir ortamda çağdaş, otantik ve üretici bir sosyal demokrat uygulama örneği olarak, Alaçatı ve Çeşme’yi mi gösteriyorsunuz?

Yok böyle bir şey..

Yazık ki ne yazık..

Çözüm nedir derseniz?.. Yanıtlayalım…

Çözüm formülü: Türkiye sağı için Sosyal Kapitalizm ve Türkiye solu için ise gerçek Sosyal Demokrasi’ dir.

Ki, ikisi bir yerde buluşur ve Avrupa Birliği standardında gerçek demokrasi, barış ve ulusal kalkınmayı sağlar.

Bunları iyi öğrenin..

Yukarda belirttiğim formüle göre yerel yöneticilik yaparsanız, anca başarılı olabilirsiniz..

Başka türlü diktatörlüğe karşı etkin mücadele edemezsiniz..

..resimaltı..

Alaçatı Devrimi’nin önderi Leyla Figen..

Bunları da sevebilirsiniz