Zamanın İçinde

“Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında….”

Ne güzel yazmış Ahmet Hamdi Tanpınar. Yaşıyoruz… Hayatın tüm rutinlerini yerine getirerek, olması gerekenleri, ister severek ister zoraki yaparak günü güne ekleyerek yaşıyoruz. Şairin dediği gibi ne tam olarak yaşamanın bilincinde olarak zamanın içine girebiliyoruz ne de, tüm yaşananlardan kendimizi soyutlayarak zamanın dışına çıkabiliyoruz….

Yaşadığımız ülkenin atmosferinden kaynaklı olarak zaten istesek de etrafımızda olanlardan kendimizi soyutlayamıyoruz. Ülke gidişatına baktığımızda zaten kendimizi, olanlardan uzakta tutmamanın, aksine tam da içinde olmamız gereken zamanları yaşıyoruz. Hepimizin malumu ,önümüzde içeriğiyle bile insanı güldürecek kadar absürd bir referandum süreci var. Evet kampanyasını yürütenlerin bile savunabileceği argümanların olmadığı, bir referandum süreci. İşte savunulacak maddeler bulunamadığı için, söylemlerin particilik anlayışına sürüklendiği, hayırı savunanların teröristlikle suçlandığı ve değişikliğin kabul olduğunda idamın getirileceğinin vaat edildiği günlerden geçiyoruz kısaca.

Baharın getirmiş olduğu o ılık ve çiçek kokulu hava, referandum süreciyle birlikte gelişen umudunda esinti kaynağı oldu aslında. Yine güzel bir haziran ayında bu umuda tanık olmuştuk. Şimdi de mevsimlerin en güzelinde bu umudu gelen bahar ile birlikte yeşertiyoruz.

Yapılmak istenen değişikliklere baktığımızda ülkenin gelmiş olduğu durumdan acı ve hüzün hissetmiş olabiliriz. Fakat atalarımıza kulak vermek gerek. Her şerde bir “Hayır” vardır. Ülkede yaşananlara baktığımızda (hem iç politikada hem de dış politikada) bir çıkmaza girildiğinin, siyasi, ekonomik, kültürel anlamda bir yozlaşma içinde olduğumuzu görebiliriz. Yine de tüm yasaklamalara, engellemelere rağmen yürütülen hayır kampanyası umutlanmanın boşuna olmadığını bize göstermektedir.

Çünkü yapılmak istenen küçük bir partileşme veya makam kavgası değil. Dış siyasette yaşananlardan sonra söylenen, batının bizi duble yollarımızdan, metrolarımızdan, köprülerimizden dolayı çekemediği fikri, izlenen siyasetin ve yapılan söylemlerin ülke siyasetinin ve dış politikanın yerlerde olduğunun kanıtıdır. Tüm dünya bir zamanlar bize imrenerek ve kıskanarak bakıyordu. Ama bunu hak eden bir lider vardı bu ülkede. Yüzyılda bir dünyaya gelen ve bize nasip olan bir dahi vardı bu topraklarda.

Cumhuriyet’in ilanından bir kaç ay önce 24 Mart 1923’te Time dergisinin kapağında Atatürk vardı. 4. sayısında Atatürk’e yer veren Time’daki yazıda Anadolu topraklarında özgür bir ulus kurma mücadelesi ve kişiliği övgü ile anlatılıyordu.

Yazı o zamanlar popüler olan bir söze Atatürk’ün verdiği cevapla başlıyor. Nerede bir Türk kendisinin efendisidir? sorusuna daha önceleri Osmanlı’nın yozlaşmışlığı, zayıflığı ve “hasta adam” imajı yüzünden “cehennemde” diye cevap verilirken, bu aşağılayıcı sözü “Türkiye’de” haline getirdiğini yazıyordu.

Hakkındaki makalede, tarihçi  Arnold J. Toynbee’nin görüşlerinden de yararlanılmıştı. Profesör Toynbee,  ”Mustafa Kemal Paşa hiç şüphesiz çağdaş tarihin büyük şahsiyetlerinden biridir. Hayata saçılan milli hareket ilhamıyla birlikte daha iyi bir dünya için beklemek yerine bir Türk’ün Anadolu’da kendi efendisi olabileceğinin canlı bir örneğidir” diyordu.(1)

İşte biz böyle bir liderin yarattığı bir ülkede, şehitlerimizin kanı ile sulanmış bu toprakları yozlaşmış bir zihniyete bırakmamalıyız. Yapılmak istenen yukarda denilen cehenneme geri dönüşten başka bir şey değildir. Bize sunulan bu cennetin kıymetini bilmeli ve bir karış toprağında binlerce insanın emeğinin olduğu bu vatanın parçalanmasına engel olmalıyız.”HAYIR” lı bir ay dileğiyle…



  1. http://www.sozcu.com.tr/2016/egitim/ataturk-93-yil-once-bugun-time-dergisinin-kapagindaydi-1152138/

Bunları da sevebilirsiniz