Seni sen yapan birçok değeri burada öğrenirsin. Ortak yaşamaktan tut da parasız kalmaya kadar çoğu şeyi öğretir üniversite yılları. Hayat tecrübesi denen kavram burada anlam kazanmaya başlar. Tabiî ki asıl öğrendiğimiz ve tecrübe kazandığımız alan fikirseldir. Farklı coğrafyalardan insanların buluştuğu o amfilerde insan öyküleri birleşir ve birbirine karışır. Farklılığın eksiklik değil de zenginlik olduğunu, bakış açılarını ve herkesin kendi içerisindeki haklılığını kavrarsın çoğu zaman.
Bunların dışında seni şekillendiren asıl insan ise kürsünün arkasındakidir. İlkokul ve lise sıralarındaki öğretmen gitmiş; yerini kürsüdeki hocaya bırakmıştır. Yaptığı mesleğin asıl noktasını kavrayamamış, akademisyenliği sadece dersini kitaptan veya ezberden anlatıp; etliye sütlüye karışmadan sınıftan çekip giden hocalar hariç olmak üzere, mesleğin hakkını vererek yapan hocalar farkında olmadan sizin hayatınızda mükemmel izler bırakır.
Asıl meselenin, her anlatılanı sorgusuz sualsiz yazmakla ve sınavda ezberden verilen cevaplarla olmayacağını, önemli olanın sorgulamakla başlayacağını öğrendiysen, hakikatli bir hocayla karşı karşıyasındır. Herkesin fikirlerini söyleyebildiği, haklı ve haksız olunan noktaların açıklandığı yerlerdir üniversite amfileri. Sadece hocanın ders notlarından veya kitaptan anlattığı basmakalıp cümlelerden ibaret değildir. Öğrencilerin ve hocaların korkmadan düşüncelerini beyan ettiği bilim yuvalarıdır üniversiteler. Gelecekte, ülkeyi şekillendirecek nesillerin yetiştiği yerlerdir aslında.
Ülkede kamu kurumlarının çoğu yozlaşmış bulunmakta ve yozlaşmaya da devam etmektedir. Artık çoğu kurum, personel alımında liyakattan başka kriterlere göre seçim yapmaktadır. Ne yazık ki bu geçmişte de böyle oldu; hala da böyle olmaya devam etmektedir. Bir tek kurumları ele geçirmeye çalışan toplulukların ismi değişmektedir. Ama asıl korkutucu olan ise gelecek nesilleri şekillendirmekte olan üniversitelerin de bu yozlaşmadan nasibini almasıdır.
Son dönemde yaşanan ve ülkenin adeta can damarı niteliğinde olan üniversitelerindeki çok değerli akademisyenlerin ihraç edilmesi ve akabininde yaşananlar, nasıl bir karanlık dönemin içinde olduğumuzu bize göstermektedir. Ankara üniversitesini, Marmara üniversitesini, üniversite yapan ne binası, ne rektörü ne de dekanıdır. Oraya o ismi kazandıran emektar akademisyenleri ve hocalarının arkasında duran korkusuz öğrencileridir. Bu da gösteriyor ki böyle değerli akademisyen ve öğrenciler olduğu sürece kimse üniversiteleri yozlaştıramaz ve bilim yuvası olmaktan çıkaramaz…
Ne diyor Ece Ayhan:
Ben direniyorum, direneceğim de.
” Hayır, kesinlikle sizin bildiğiniz gibi değil ” diye !
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş de olsa, bence hem direnmek, hem diretmek gerek.
Haklılığın inadı denen şey, bence budur işte…