Gerginlikten hayır çıkar mı?

15 yıllık tek parti iktidarının sonunda geldiğimiz nokta; Gelir adaletsizliğindeki görülmemiş artış, kapanan fabrikalar, kapanan oteller, ticarethaneler ve bunun doğal sonucu olarak işsizlik, hayat pahalılığı, karabasan gibi üzerimize çökmüş bir terör, sokağa çıkmaktan korkan, umudunu kaybetmiş, yarınım ne olacak diye korkan insanlar. Tam bir umutsuzluk ve depresyon hali.

Ekonomik ve sosyal olarak yaşanan yıkım, süslü demeçlerle, algı operasyonlarıyla gizlenebilir olmaktan çıkmış durumda. Bankacılara yönelik olarak yaptığı konuşmada “… Bankalar, belki yeniden değerlendirme yaparsa teminatlar yetersiz gibi gözükebilir…”   diyen Başbakan’ın, gelinen durumun vahametini bütün açıklığıyla ortaya koyan bu konuşması üzerine çok da yorum yapmaya gerek yok aslında. http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1978620-basbakan-yildirimdan-bankalara-paniklemeyin-mesaji

Bu depresyon ve panik halinden kurtulmak için önümüze getirilen çözüm, Anayasa değişikliği. AKP cephesi ve Cumhurbaşkanı’nın düşüncesine göre tüm bu sorunlardan kurtulmak için devletin, seçilmiş ve partili cumhurbaşkanının yönetiminde çalışacak şekilde yeniden şekillendirilmesine yönelik olarak hazırlanıp, mecliste yapılan “gizli” oylamalarla kabul edilen anayasa değişikliğinin toplum tarafından da kabulü gerekiyor.

Bu değişikliğe karşı çıkanların düşüncesi ise tam tersi yönde. Söz konusu Anayasa değişikliğinin, bırakın ekonomi ve siyasette yaşanan sıkıntıları çözmeyi ve daha güçlü bir Türkiye yaratmayı, mevcut sorunları çok daha ağırlaştıracağını, kuvvetler ayrılığını fiilen ortadan kaldıracağını, tek adam yönetimi ya da parti devleti getireceğini söyledikleri anayasa değişikliği ile demokrasinin fiilen son bulacağını söylüyorlar. Ekonomide yaşanan sorunların tüm toplumu etkiler hale gelmesi, bizatihi AKP iktidarı tarafından uygulanan ve ulusal ekonomiyi savunmasız bir şekilde, reform yapıyoruz diyerek bu gün şikayet ettikleri “üst akıla” teslim etmiş olmasından kaynaklandığını belirtiyorlar.

Anayasa oylamasında oy kullanarak ülkenin geleceğine karar verecek herkesin bu iki görüş arasında tercihte bulunması, ‘güçlü başkanlık öngören anayasa değişikliği yaşadığımız sorunların çözümü olur mu?’ sorusunu kendisine sorması, takım tutar gibi değil, vicdanının sesini dinleyerek yanıtlanması gerekiyor.

Bu görevi hakkıyla yapabilmenin olmazsa olmaz koşulu ise önerilen Anayasa değişikliğini tembellik etmeden ve her iki tarafı da dinleyerek öğrenmek. Anayasa değişikliğiyle hallolacağı söylenen sorunlarımızın ekonomik ve sosyal sorunların, toplumun tüm kesimlerinin içini yakan terör belasının Anayasa değişikliğiyle önerilen ilaçla çözülüp çözülmeyeceğine, en azından kendi vicdanımızda ikna olmamız gerekiyor.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, doğru karar verebilmenin, referandum sonrası vicdanen rahat olabilmenin temel koşulu “bilmek”. Bilmek için ise sağlıklı bir tartışma ortamına gereksinim var.

Sağlıklı bir tartışma ortamının önündeki en büyük engel ise, bizzat iktidarın ve iktidarın yanında görünen medyanın söylemlerinden ve üslubundan kaynaklı olduğunu düşündüğüm toplumsal saflaşma ve parçalanmışlık hali. Ülkenin tüm sorunlarına çözüm olacağını söyleyerek gündeme getirdikleri anayasa önerisinin medeni ve açık bir şekilde tartışılmaması için ellerinden geleni yapıyorlar kendileri gibi düşünmeyenleri vatan haini olmakla suçluyorlar. Sağlıklı bir bilgilenme ortamını adeta bilinçli olarak ortadan kaldırmaya, anayasa değişikliğinin içeriği ile çare olacağı söylenen dertler arasındaki var olmayan ilişkinin fark edilmesini engellemeye, içeriği tartışılmayan bir anayasanın sorgulanmaksızın herkesçe onaylanmasını sağlamaya çalışıyorlar.

Sorun, bir kısım “hayır”cının da benzer bir yolu izlemesi, gerginlikten ve kamplaşmadan hayır çıkacağını varsayması. “Evet” diyeceği varsayılan kesim sanki bu ülkede yaşamıyor, yaşanan gündelik sıkıntılardan, geçim derdinden, çocukları, kendisi gelecek kaygısından azadeymiş gibi davranması. “Evet” diyeceğini varsaydığı kesimleri homojen bir kitle zannederek toplumu geren, biz ve onlar diyerek ayıran gerginlik politikasına destek olması.

Halbuki ne evet diyecekler ne de hayır diyecekler açısından başka bir Türkiye yok.

Yapılması gereken, hepimizin aynı gemide olduğunu, bizim bölünmemizin, ülke üzerinde oyun oynayanların ekmeğine yağ sürmek anlamına geleceğini unutmadan, getirilen değişikliklerin ne olduğunu, evet”ci, ya da “hayır”cı ayırmaksızın, tüm toplumu etkileyen sorunlara çözüm olamayacağını ayrıntılı ama net bir dille ve karşı gördüğümüz kişilerle empati kurarak tartışmak. “Evet”cisine de “hayır”cısına da yarar sağlamayacak gerginlikten uzak durmak, referandumun ertesi günü de aynı ülkede ve birlikte yaşayacağımızı unutmadan, bu zor günleri en azından barış içerisinde atlatmak.

Yazıyı, Saadet Partisi Genel Başkanının referanduma ilişkin yaptığı bir açıklamayla bitirelim. Türkiye’nin 15 yıllık sürecine ilişkin, “…Ülkemiz tek başına iktidar olan bir parti neticesinde 15 yıl sonra bu günkü hale gelmişse, terör zirve yapıyorsa, ekonomi dibe vurmuşsa, dış politikada başarısız olunmuşsa. Bunların hepsi aynı iktidar döneminde meydana geldi. Bunu kötü niyetle yaptıklarını söyleyemeyiz ama bunu beceremediklerini söylemek mecburiyetindeyiz…” http://odatv.com/milli-gorus-son-noktayi-koydu-2501171200.html





Bunları da sevebilirsiniz