Kaosu, Meydan Larousse boşluk ve sonsuz karanlık olarak tanımlamaktadır. Genelde ise karmaşa diye anlaşılmakta ve yorumlanmaktadır. Siyaseten kaos, yönetilenlerin yönetilemediği, yönetenlerin de yönettikleri üzerinde baskı ve devlet terörü uyguladıkları bozulmuş devlet düzeni anlamına gelmektedir.
İçinde bulunduğumuz günlerde ülkede yaşananlara ve uygulanan siyasete baktığımızda, sonsuz bir karanlık görmekteyiz. Bu günlere 2002-KASIM seçimlerinde iktidar olan AKP’nin, karmaşık söylem ve yalanları ile aldatılarak geldiğimiz gözlenmektedir. Yolsuzluk, yoksunluk ve yoksullukla mücadele söylemleri ile politikada yer alan AKP, bu üç Y’yi kendi bataklığına yerleştirmiş bulunmaktadır. İktidar 17/25 Aralık’la içine düştüğü yolsuzluk girdabından henüz çıkmış değildir. Aklanmadan çıkma imkanı da yoktur. Yoksunluğa gelince; AKP yandaşı olmayanlar için, yaşam bir karabasan olmuştur. Gün be gün artan yoksulluk ise, emekçileri, memurları ve sabit gelirli emeklileri kredi kartı borç açmazının içine gark etmiş bulunmaktadır. Zira bu iktidar, bir yandan Cumhuriyetin toplumsal kazanımlarını satarak diğer yandan da devamlı borçlanıp faiz ödeyerek, ülkeyi üretmez devlete dönüştürmüştür. “Bir lokma, bir hırka” anlayışı ile makarna, bulgur ve en kötü kömüre halkı muhtaç ve razı etmişlerdir. Osmanlı aldığı borçları ödeyemez konuma gelince, nasıl Borçlar İdaresi’nin sarmalına girdiyse, Cumhuriyet’te aynı duruma gelmiş bulunmaktadır. Her gün artan borçlar ve doların önlenemez yükselişi ülkeyi kaosa ve karanlığa sürüklemektedir.
Cumhurbaşkanı’nın binmiş olduğu tramvay, kendi kanaatince son durağa gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle tramvaydan inerek, inançları içinde ülke insanlarını kendine benzeterek yaşatmak istemektedir. Bu amaçla Meclis’teki iktidar çoğunluğuna güvenip-dayanarak on üç senedir ülkeyi sürüklediği bataklık siyasetini, yeni bir kaos içine yuvarlamak istemektedir. Ne ülke içinde barış ne de komşularla barış kalmıştır. Bir dünya lideri söylemi ile tüm İslam Alemi’ne siyasal şekil vermek istemektedir. Oysa kendi ülkesinde bile insanların yarısı karşısında kaya gibi durmaktadır. Hayaller gerçek olsa dünyada mutsuz insan kalmazdı.
Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal içeride ve dışarıda barışı sağlamak ve yaşatmak için “Yurtta barış, Dünya’da barış” özdeyişi ile ülkede ve dışarıda doksan yıl onurlu bir ulus oluşturmayı başarmıştır. Huzur ve umutla yaşayan ulusun bireyleri son yıllarda karamsarlığa kapılıp, geleceğinden şüphe eder olmuştur. “BOP Eş Başkanı” olmakla övünüp yıldızının parlayacağını hayal ederek ve ettirilerek “Arap Baharı” karanlığının içine dalmıştır. Yeşereceği sanılan dağlara kar yağmış, bütün hayalleri karanlık dehlizlerde yitip gitmiştir. Ortada hiçbir sebep yokken, Suriye ile dostluğu kendi inançları adına yıllarca devam edecek düşmanlığa çevirmiştir. Terör örgütlerine yapılan her tür yardımlarla ülkenin dört bir yanı kan gölüne döndürülmüştür. Henüz işin başında bulunmaktayız. Suriye içlerine dalınan her metre, bu ülkenin gençlerinin kanına mal olacaktır. Suriye’deki günümüz iktidarının yıkılışı ve yerine İhvan siyasetinin geçmesi, ülkemize asla yarar sağlamayacağı gibi, felakete neden olacağı kesindir. Unutmamalı ki, bazen insanoğlu yetiştirip beslediği nesnenin kurbanı olur.
Artık bu kaos ve bataklık siyasetine dur deme zamanı gelmiştir. Dinle ve kinle siyaset üretilemez. Bu anlayıştan doğacak çocuk, anne ve babasını bile gün geldiğinde yemekte bir sakınca görmez. Ülkede bir tek terör örgütü varken, Siyasi iktidar “Stratejik Derinlik” masalı ile bugün üçe çıkarmış bulunmaktadır. Ulusumuzun bir parçası olan Kürtlerle ortak yaşamı sağlayacak ortamı yaratmamışken, bir de başımıza büyütüp beslediğimiz İŞİD’i bela ettik. Düne kadar kırmızı halılarla karşıladığımız Suriye Kürtlerini de bir anda düşman ilan ettik. Oysa düşman kazanmak kolay ama dost bulmak zordur. Biliriz ki, ülkelerin ne dostu ne de düşmanı olur. Ülkeler arası dostluk çıkarlar karşılığı oluşur ve gelişir. Devlet elinde sopa ile dört bir yana saldırırsa, o devletin başına gelmedik bela kalmaz.
AKP İktidarı, iktidar olduğu günden günümüze dek, hep deneme yanılma ile ülkeyi yönetmeye çalışmaktadır. Bunun nedeni ise, inançları dışında çağdaş bir dünya görüşü ile devlet yönetmeyi bilmemek ve anlamamakta inat etmeleridir. Uygulamalarına baktığımızda saçmalıkları ve ilkesizlikleri görünmektedir. Eğitim sistemi de değiştirile değiştirile içinden çıkılamaz kaosa dönmüş, Orta Çağ karanlığının en geri en anlamsız ve bilimsellikten uzak, dinsel eğitime dönüşmüş bulunmaktadır. İktidarlarını meşrulaştırmak için ilk yıllarında AB aşkı ile yanıp tutuşurken, bugün “siz bize karışmayın, kendi işinize bakın” çığlıkları ile sözde kafa tutar görünmektedirler. Filistin için Hamas’la kurdukları bağla illa da “Gazze,Gazze “ diye diyerek Filistin Halkı’nın laik yarısını görmezden gelerek Filistin Sorununu kör düğüm yaptılar. O günleri, bugün unutarak, İsrail ile yeni ilişkiler kurmuşlardır. Libya ile, Suriye ile, Mısır ile, son olarak da Irak yönetimi ile hiç yoktan maraza çıkararak düşman olunmuş, pupa yelken açtıkları İslam Alemi dostluğu yerle bir edilerek, tümüyle düşman olunmuştur. Çizdikleri paralel ile koyun koyuna iktidar ortaklığı yaparken, Fettullahçılarla bir anda kanlı kavgalı olmuşlar, Feto’nun askerlerini general ve kuvvet komutanı yaparak, bu ulusa 15- Şubat gibi kanlı bir darbe yaşatmışlardır.
Devletin temel taşları sökülüp atılarak çatı çökertildi. Şimdi kendi yandaşları ile delik deşik bir yeni çatı yapmaya çalışmaktadırlar. Cumhuriyetin kurucu kahramanları ile uzlaşmaz çelişki yaratarak, onları tarihsel gerçekçiliğin dışına atma çalışmaları ve Osmanlı’yı canlandırma sevdası ile gaflet ve delalete sürüklenmiş bulunmaktadırlar. Bunlar gibi daha çok örnek oluşturulabilinir. İşte bu nedenlerle nereden ve nasıl bakılırsa bakılsın, AKP iktidar olduğu günden bugüne hep kaos siyaseti ile devleti yönetmiş, yarınları belirsiz sonsuz karanlığı elleri ile hazırlamışlardır.
İktidar kaostan çıkmayı bir türlü düşünmüyor. Bu kadar iç ve dış sorun çözüm ararken, bir de üstüne, iç karmaşa yaratmak için Anayasa değişikliği sevdasına kapıldılar. Anayasa toplumsal bir sözleşmedir. Bireyin devletle, devletin bireyle hak ve özgürlüklerini garanti altına almayı amaçlayan anayasa, tüm ulusun hak ve özgürlüklerini bir kişinin egemenliğine devredemez. Egemenliği toplumun iradesinden alarak zata özel kılmak, demokratik bir anlayış değildir. Bunun adı siyaset biliminde diktatörlüktür. Diktatörlerin bir halkı mutlu kıldığı ve erinç içinde yönettiği görülmüş şey değildir. Dünyanın her yerinde diktatörler halkına felaket getirmiş ve kendi sonları da hep kötü şekilde bitmiştir. Düşünülen anayasa, demokrasi yerine kişiye özel yetkilerle ulusu köleleştirmeyi amaçlamaktadır. On üç yılda zehri şekerleyerek yedirdikleri yetmezmiş gibi, şimdi zehri zorla içirmeye çalışmaktadırlar. Yoksulluğu ve yoksunluğu koz olarak kullanarak ulusun zaaflarını kullanıp, kendi çıkarlarını koruma sevdası duvara çarparsa, sonunun ne olacağını şimdiden bilemem. Çünkü her büyük olgunun sonunda kandırıldım demekle devlet yönetilemez. Oysa hak ve hukukla birlikte özgürlükleri korumak yöneticilerin geleceğini riske etmez. Tarih bize özgürlük savaşlarının mutlak kazanılacağını ispat etmiştir. Bu da böyle bilinerek bir an önce kaostan çıkmanın, aymazlıktan dönmenin yolları aranmalıdır. Karanlıklar suçluları ancak güneş doğana kadar saklar…