Karmaşada Yaşamak

Bir şeylerin ilgi çekmesi için ancak sansasyonel olması ya da topyekûn bir tepki veya katılımın olması gerekli sanırım. Bunun dışında olanlar için ise toplumun genelinde bir vurdumduymazlık, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılık ruhu hâkim ne yazık ki. Bu ruh hali, ta ki etrafında olup bitenlere sessiz kalıp, her yanı yakan ateş kendi çevresini sarıp kendini de yakmaya başladığında sona erecektir. Fakat o zaman geldiğinde de sessiz kaldığı zamanların inadına ne kadar haykırsa da bir faydası olmayacaktır.

Ülke de yaşananların neresinden tutsan elinde kalıyor. Kim haklı kim haksız belli olmadığı gibi, sadece at izi, it izi değil tüm izler birbirine karışmış durumda. Özellikle şu günlerde herkes at gözlüğü takmış, etrafını görmeden sadece önüne bakarak görmek istediği resmi görüyor. Aman ben suçlu olmayayım da kimi alırlarsa alsınlar, kimi ihraç ederlerse etsinler moduna girmiş bulunuyor. Dolar mı yükseliyor; aman canım ne önemi var sanki dolarım mı varki derdine düşeyim diyor kendi kendine. Ülkenin yuvarlandığı uçurumu inatla görmezden gelerek.

Ülkede yaşanan felaketler silsile halinde sıralanıyor. Olağanüstü hal döneminde olmak, haklı veya haksız yaşanan ihraçlar, gazeteci, yazar ve siyasetçilerin tutukluluğu, cinsel istismarlar ve bu çerçevede çıkarılmaya çalışılan insanlık dışı yasalar, maden faciasında hayatını kaybedenler, içeriği kamuyla paylaşılmayan operasyonlar sonucu şehit düşenler… ve bunlarla birlikte yaşanan nice yaşam mücadelesi veren hayat hikayeleri…

Evet tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda huzurla yaşayan mutlu mesutçuk bir ülke olmadık hiçbir zaman. Gerek konumu itibariyle gerek toplum yapısı itibariyle her daim karışıklıkları içinde barındıran ve bu karmaşayla yaşamaya alışmış bir ülke konumundayız. Fakat bugün yaşananlara baktığımızda yaşanan bu siyasi istikrarsızlıklar beraberinde ekonomik istikrarsızlığı da getiriyor. Bu da demek oluyor ki sokaktaki vatandaş her ne kadar hak ve hukuku önemsemese de konu cebindeki paraya gelince işin vahametinin farkında olacaktır.

Şu an çoğu insan tüm bu yaşananlara uzaktan bakmakla yetiniyor, çünkü kendisini bir şey yapabilecek konumda görmüyor. Görse bile bu kadar haksızlıklar yaşanırken kendisinin de bu haksızlık çarkına kaptırmaktan korkuyor belki de. Oysaki kitlesel olarak tepki verilince bir şeylerin değişebileceğine tanık olduk. Geçtiğimiz ay Polonya’da kadınların kitlesel eylemi sonucunda Polonya parlamentosu, kürtajı tamamen yasaklayan ve kürtaj olan kadınlara hapis cezası öngören yasa tasarısını reddetti. Geçtiğimiz günlerde de ülkemizde çıkacak olan cinsel istismar yasası toplumun çoğu kesiminin itirazı ve tepkisi sonucunda geri çekildi. Bu yaşanan küçük geri adım bile belki de ülke adına kocaman bir ışığa dönüşebilir. Yapılan haksızlıklara hiçbir ayrım yapmaksızın sadece insani olarak bile yaklaşsak belki bir şeylere engel olabiliriz aslında. En azından başlangıç olarak yaşanan istikrarsızlığa karşı bir adım atmış oluruz, istikrarı yakalamak adına.

Ülke gündemimin yoğunluğundan başımızı kaldırıp dünyaya baktığımızda ise küresel siyasetin baş aktörü olan Amerika Birleşik Devletleri’nin de yeni bir dönemece girdiğini görmekteyiz. Donald Trump’ın gelişi kendi ülkesi dahil özelliklede Ortadoğu’da izleyeceği politikayla birçok ülkeyi etkileyecektir. Bekleyip göreceğiz. Bir taraftan emperyalizmin başat faktörü aktör değiştirirken öte taraftan ömrünü emperyalizmle mücadeleye adamış Fidel Castro dünyadan göçüp gitti. Her ne kadar fiziksel olarak bu dünyada var olmasa da fikirsel olarak bu dünyaya izlerini her daim koruyacaktır. Çünkü mücadelesi ve yaptıklarıyla başka bir dünyanın varlığını herkese ispat etmiştir. Tarih kendi deyişiyle onu aklamıştır. Mücadele edip haksızlığa uğrayan tüm insanların aklanması umuduyla… Yazıyı onun sözüyle sonlandıralım.

“Bir katilin, bir hırsızın başbakan olduğu bir cumhuriyette, dürüst kişilerin yerinin ya mezar ya cezaevi olduğunu anlayabilmek zor bir şey olmasa gerek.” Fidel Castro

Bunları da sevebilirsiniz