Karşıyaka’da Milli Bağımsızlık aşkı…

21 Eylül hayatımda önemli bir gündü…

Çocukluğumun geçtiği, büyüdüğüm, gazetecilik ve yazarlık hayatımda çok şeyler borçlu olduğum baba evimin hala orada olduğu Karşıyaka’da uzun yıllar sonra yeniden bir konuşma yapacaktım.

Üstelik “9 Eylül ve Milli Bağımsızlık” üzerine…

Hem de sevgili hocam, Türk İnkılap Tarihi’nin en önde gelen tarihçilerinden Prof. Ergun Aybars ile yan yana…

Üstüne üstlük panelimizi Haluk Işık yönetecekti.

Haluk Işık kim?

Bir şiiri ile size tanıtayım onu, fazla söze gerek yok:



Sen “9 Eylül” dersin iki kelime 

Ben değişen yazgı anlarım 

Özgürlük anlarım, bağımsızlık, 

Sen “İzmir” dersin iki heceyle 

Ben sevinçten ağlarım… 

Tarihin başı mı dönmüş 

Şimşek hızı geldiklerinde? 

Şaşırmış mı toprak 

Ayakları yere değmeyen atlar geçerken? 

Önce deniz mi görmüş 

Kavruk yüzlü neferleri? 

Bugün 9 Eylül 

Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları… 

Sen “9 Eylül” dersin iki kelime 

Ben onurlu bir halk anlarım 

Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım 

Sen “İzmir” dersin iki hece 

Ben saygıyla ayağa kalkarım” 

(Haluk Işık)



Karşıyaka Belediyesi Nikâh Sarayı’nda 21 Eylül 2016 Çarşamba günü saat 19.00’da başladı etkinliğimiz. Konusu: “Dünü ve bugünüyle 9 Eylül, İzmir ve Türkiye” idi. Söyleşimizi tiyatro sanatçısı, yazar ve şair Haluk Işık yönetti. Prof. Dr. Ergün Aybars’ın konuyla ilgili son analizleri ve benim ilk kez paylaştığım bilgi ve belgeler, etkinliğe farklı bir boyut kazandırdı. Karşıyaka Belediye Başkan Yardımcısı Süha Barlak, yeğenim CHP eski İzmir Milletvekili Ali Rıza Bodur, belediye meclis üyeleri, aydınlar ve yüreği milli bağımsızlık için çarpan yüzlerce vatandaşın katıldığı toplantımız süresince, bu salonda en son 16 yıl önce konuşmuş olduğumu hatırladım. “Bir Aşkın Hikâyesi Karşıyaka” isimli kitabımın tanıtımı için, büyük insan karşıya belediye başkanı A.Kemal Baysak ile birlikte düzenlediğimiz “Karşıyaka Tarihi” konulu konuşmamı iki bine yakın vatandaşımız izlemişti.

Tam 16 yıl sonra, yine aynı salonda konuşma sırası bende değil iken, kalabalığı gözlerimin ucuyla her zamanki gibi taradım. Karşıyaka Lisesi’nden sınıf mümessilimiz Süleyman Tusder’i, Karşıyaka’daki en inançlı mücadele arkadaşlarımdan Mehmet Ersoy’u, 30 yıl önceden komşumuz posta dağıtıcısı bir güzel insanı ve başı örtülü eşini (1995 sel felaketinde yan yana olan ev balkonlarımızdan birbirimize ekmek ve azık atmıştık), yeğenim Ali Rıza Bodur’u (Uşak Kuvayi Milliyesi’nden Müftü Ali Rıza Efendi’nin torunu), Manavkuyu muhtarı Fatoş Ceylan’ı (Türkiye’nin en genç kız muhtarı) , Hikmet Şimşek Sanat Merkezi müdürü Fatoş Tezcan’ı ve daha nice dostları görünce içim yine hem hüzünlendi, hem de coşkuyla kıpırdadı. Evet, yaş yetmişe geldi ve yine Karşıyaka’da 9 Eylül üzerine konuşuyorum ama birçok dostum artık aramızda yok. En başta daima beni en ön sırada dinmeyen rahmetli babam da yok.

Prof. Dr. Ergun Aybars her zamanki bilim adamı ve Atatürkçü bilinci ile Türk Kurtuluş Savaşını, cumhuriyet aklını ve içinde bulunduğumuz korkunç politik sistemi en ince ayrıntılarına kadar analiz etti.

İki Belge Gösterdim

Ben, Emperyalizme karşı yaptığım klasik tutarlı konuşmamın bitişinde kitlenin ayağa kalkarak alkışladığı iki belge gösterdim.



  1. 9 Eylül gününe yaklaşan günlerde, yani İstiklal Ordusu İzmir’e Yunan’ı kovalayarak yaklaşırken, İzmir halkının elinde Türk bayrağı yoktu. Çünkü işgal yıllarında Yunan askerleri İzmirlilerin evlerini basarak bayrakları toplamışlar ve mahalle ortalarında topluca ateşe vermişlerdi. Yani, sizin artık bayrağınız yok, o bayrağınız bir daha geri gelmeyecek mesajını veriyorlardı. Bu yüzden halkın elinde bayrak yoktu. Ancak İstiklal Ordusu İzmir’e yaklaşırken, İzmir anaları, evlerindeki kırmızı masa örtülerini, kırmızı perdelerini, kızlarının kırmızı etekliklerini bozarak, üstlerine beyaz patiskadan yıldızlar dikmişlerdi. Böylece İzmir’in derinliklerinde halkın bayrakları, ev ev, mahalle mahalle yapılmıştı ve göndere çekilecek saatleri bekliyordu.

9 Eylül 1922 sabahı Teğmen Ali Rıza Akıncı İzmir Hükümet Konağı’na böyle bir halkın yaptığı bayrağı çekmişti ilk olarak. Namazgahlı terzi Sırriye teyze de 8 Eylül akşamı bayrak dikmiş ve sabahında evinin cumbasına asmıştı. Bu bayrağı daha sonraki yıllarda bana emanet eden rahmetli Sırriye teyzenin burada ellerini defalarca öpüyorum. İşte Karşıyaka’daki panelde önce bu bayrağın hikayesini anlatıp, dinleyicilere çantamdan çıkarıp gösterdim. Alkış tufanı arasında salonundan iki kahraman dostumu sahneye çağırdım ve iki yanından bayrağı bir süre salona dönük tutmalarını istedim. Bunlar, 40 yıllık Kuvayi Milliyeci arkadaşım esnaftan Mehmet Ersoy ile araştırmacı yazar belediye meclis üyesi Ahmet Diker’di. Onlar bayrağı tutarken ikinci belgeyi anlatmaya başladım.

  1. Karşıyaka Spor Kulübü 1912 yılında Omiros bahçesinde kurulmuştu. Omiros Bahçesi şimdiki çocuk yuvası bahçesidir, her daim ağaçlıklı yemyeşil bir güzelim ortamı vardır. Ben Çocuk Yuvası civarının çocuğuyum. Evimiz çocuk Yuvası’nın içinde bulunan İtfaiye’nin tam karşısında idi. İtfaiye çavuşlarından cennet mekân Naim Soyusinmez amcamız biz mahalle çocuklarına ilk kez top oynamayı, KSK’li olmayı öğretmiştir. Boş vakitlerinde bizi çocuk yuvasının bahçesinde bir alana toplar, top oynatır, bu bahçede kurulan KSK tarihinden sayfalar anlatırdı.

Hiç unutmam bize bir şiir de ezberletmişti. Yazılı olarak hepimize bu şiiri dağıtmıştı, arada topluca okuturdu. 60 yıldır sakladığım bu şiiri aşağıda sunarken, panelde de aynen okudum:

KUVAYI MİLLİYECİ

Bre kardeşim, sıra şimdi bizdedir

Düşman girmiş İzmir’e, kuvvet derman bizdedir

Salih Çavuşu al yanına, okur işgalcinin canına

Dededen kalma vardı senin, duvarda asılı martinin

Silahlığını da al tütün keseli



Haber sal gelsin Kör Veli

Kardaşım Ahmet’i ben çarçabuk bulurum

Bir de aldık mı Efe Mehmet’i

Görsünler o zaman Kuvayı Milliye’yi



Bize Gazi giydirir, şehadet tacını

Helalleşmeyi bitirin, kız kızan bacı

Çoğumuz birdir, azımız da

Kavgamız vatan yolunda

Bizim sönmez andımız, İstiklal Marşımızda…

Naim amca bir gün elinde şerit halinde bir terzi mezurası ile geldi ve bizim teker teker vücut ölçülerimi aldı. Hepimiz merak ettik, ama o hiç cevap vermedi.

Aradan bir hafta geçti.

Naim amca hepimizi bir ağacın altına topladı ve elindeki torbadan hepimizin adı üzerine kâğıtlarla iliştirilmiş formaları çıkarıp verdi.

Bunlar, yeşil-kırmızı Karşıyaka formaları idi.

Büyülenmiş gibiydik.

Hemen o formaları giydik kuşandık.

Artık bizim bir mahalle takımımız olmuştu.

Ve renklerimiz, şanlı Karşıyaka’nı renkleriydi.

Naim amcaya rahmetler diliyorum.

İşte panelde ikinci belge olarak, bu 60 yıldır sakladığım formayı çıkarıp salona gösterdim. Salon ayağa kalktı, gümbürtü koptu sanki.

Karşıyaka’nın tribün liderlerinden genç kuşak temsilcisi Feruz Bozaslan’ı da sahneye çağırıp formayı elinde tutmasını istedim.

Ve konuştum:

  • İşte 94 yıllık Türk bayrağı ve 60 yıllık yeşil kırmızı KSK forması… İşte Karşıyakalılar, Karşıyakalılık budur…

Böylece 21 Eylül günü benim görevim bitmiş oldu.

Bunları da sevebilirsiniz