Kıbrıs Türkleri’nin direniş ve özgürlük mücadelesini, şiirlerinde bayrak gibi dalgalandıran Özker Yaşın, 1960’lı yıllarda gençlik heyecanlarımızın bir sembol şairiydi. Onu, Kıbrıs’ta sürgün yıllarını geçiren Namık Kemal yolunda giden bir şair olarak belledik. Vatanı Kıbrıs için binlerce dizelik özgürlük ve sevgi şiirleri yazan Özker Yaşın, Yeşilada’nın yiğit, özgür ve dürüst sesidir. 1987’de onunla Kıbrıs’ta buluştuğum zaman dünyalar benim olmuştu.
Neden Özker Yaşın?…
Artık Kıbrıs’ta müzakere yoluyla çözüm ve ortak devlet hedefine hayli yaklaşıldı. Hem çözümden hem de milli mücadeleden yana bir portresi olan özünde barışçı ve ilerici bir şair olan Özker Yaşın’dan öğreneceğimiz çok şey var, işte onun için üzerinde duruyorum.
KIBRIS’TA ÜÇ SEVGİLİM VARDIR
Birincisi,
“Sümülükya” denilen sapsarı Kıbrıs papatyalarıdır… Mart ayından başlayıp, taa Ekim ayının sonuna kadar bir halı gibi kaplarlar güzelim adayı… Ovaları, patikaları, tepeleri kaplayıp dağların zirvelerine doğru, Beşparmak dağlarına uzanırlar. Önlerine ne çıkarsa aşıp geçerler, ne dikenli tel dinlerler, ne mevzilerden korkarlar, ne de Yeşil Hat’a aldırırlar. Türk köylerini de, Rum köylerini de aynı sevecenlikle kucaklarlar. Her iki toplumdan kanları kaynayan delikanlılar ve genç kızlar, sümülükyaları avuçlarının içine alıp, “Beni seviyorsun… Sevmiyorsun…” diyerek, teker teker yapraklarını kopararak birbirlerine cilve yaparlar. Sümülükyaların şarkısına kulak verirseniz, bu yeşil adaya barışın, eşitliğin, huzurun ve sevginin yakışacağını size fısıldayacaklardır.
İkincisi,
“Mucendra” denilen mercimekli Kıbrıs pilavıdır… Amanın bilseniz ne lezzetlidir. Her öğün önünüze konsa, katiyen bıkmazsınız, daima onu sofrada ararsınız. Hem Türkler, hem Rumlar, mucendrayı kaşık kaşık yerler. Evlerindeen sofralarından asla eksik etmezler.
Kıbrıs’taki üçüncü sevgilim, direniş ve özgürlük şairim
“Özker Yaşın”dır… 1932 yılında Lefkoşa’da doğan ve şimdilerde yaşı 71 civarında olan, saçı ve sakalı bembeyaz olmuş Özker Yaşın, yaşamı boyunca hem EOKA’cı Rum faşizmine, hem de kendi toplumu içindeki haksızlıklara, yanlış yönetimlere karşı adeta kahramanca mücadele etmiş, zamanı gelince hem silahı, hem de şiirleriyle özgürlük bayrağını yükseltmiş bir dinenişçidir.
Özkeer Yaşın, Kıbrıs’ta sümülükyaların
“barışın çiçekleri” olması için, mucendranın ise
“barışın karavanası” olarak hep birlikte kaşıklanması için, bir öğretmenin, bir yürekli şairin duyabileceği tüm yüce duyguları yaşamış, sonra bu duygularla yazılabilecek tüm şiirleri halkı için yazmıştır. Cilt cilt şiir kitapları ve onbinlerce dizesi buna şahittir… Ama, kendi toplumu haksız bir saldırıya uğradığı zamanda ise, eline silahını alıp
“mücahit” olmuş, ama yine de cephede hep şiir yazmış ve şiirleri yazıldıktan sonra hemen sonra arka arkaya
Bayrak Radyosu’nda okunmuş ve her dinleyeni ağlatmış bir büyük şairdir.
Ne derim bilir misiniz?
Namık Kemal’in adası Kıbrıs’a, en çok yakışan şair, Özker Yaşın’dır..
NAMIK KEMAL KANI
Namık Kemal ile
Özker Yaşın’ın arasında, beni hüzünlendiren bir ters ilişki vardır. Namık Kemal, Osmanlı ülkesinde “hürriyet” olmadığı için direnişe geçmiş ve bu yüzden Kıbrıs arasına sürgün gönderilmiş bir vatan şairidir. Özker Yaşın, Namık Kemal’e hayran bir genç şair iken, Magosa’daki Namık Kemal Müzesi’ni ziyaret ettiği zaman “vatan şairinin”, Türk bayrağının iki tarafında asılı resimlerinin önünde öyle bir poz vermiştir ki, 1961’de çekilen bu fotoğrafı gördüğümde, “Göğsünü şişirerek gurur ve imanla’ poz veren genç şairin damarlarında
“Namık Kemal kanı” aktığını hemen hissetmiştim. Ama, 1960’lardan sonra Türk toplumunun uğradığı zulüm ve saldırılar karşısında vatan ve özgürlük şiirleri yazarak, bir direniş şairi olarak bileğinin ve sanatının hakkıyla bir bayrak gibi dalgalanan Özker Yaşın, daha sonra Kıbrıs Türk toplumu içinde kendisini çok üzen ve hırpalayan politik olaylar yüzünden, kendi kendisini sürgüne göndermiş ve 1987’de adadan bir daha dönmemek üzere ayrılarak, küçük bir çocuk iken annesi ile birlikte yaşadıkları İstanbul’un Fatih semtine yerleşmiştir. Ve günümüze kadar geçen süre içinde çok nadir olarak Kıbrıs’a gelmiştir.
Özker Yaşın’a ben,
“Kıbrıs’ın Namık Kemal”i derim… Tabii ki, bu tanımlamamı kendisine sorsaydım, bu çelebi mizaçlı mütevazi insan kabul etmezdi ve daha çok sürgündeki Macar şairi
Endre Ady’e benzediğini söylerdi. Endre Ady, 1877’de Macaristan’da doğmuş, şiirlerinde Macar halkının ulusal duygularını diri tutmak için elinden geleni yapmış, ancak daha sonra iç politikanın vefasızlığı yüzünden çok sevdiği yurdunda gönlünce yaşayamayıp vatanından ayrılmış, Paris’e yerleşmiş ve büyük bir hicran içinde yine kalemini ve şiirlerini Macaristan’ın hürriyeti için akıtmıştır.
Evet, Özker Yaşın şairimiz, Endre Ady’i de anımsatıyor. Ama bendeniz daha 13 yaşında iken okuduğum ve hala sakladığım
“Mehmetçik Kıbrıs’ta” isimli ilk şiir kitabımı nasıl unuturum?… Hele hele 17 yaşında iken kanlı gözyaşları ile okuduğumda, içimde isyan volkanlarının patladığı
“Hüseyin Ruso” şiirini nasıl hatırlamam? Bu yazımın içinde yayınladığım bu şiiri okuyup ta, gözleri ıslanmayacak, vicdanı titremeyecek bir insan olabilir mi?… Bu şiir, buna benzer Özker Yaşın’ın yüzlerce şiiri, Kıbrıs Türkü’nün özgürlük destanıdır. Okullarda Kıbrıs Tarihi bile okutmak beyhuddir. Özker Yaşın’ın şiir kitaplarını okutun, orada Kıbrıs’ın gerçek tarihi yazılıdır.
Hey… Size sesleniyorum!… Annan Planı çizgisinde, hala birbirinin gözünü oyan ve iki düşman kampa ayrılan Kıbrıslı Türkler ve Türkiyeli Türkler, size soruyorum… Özker Yaşın diye bir şairden haberiniz var mı? Yok değil mi?.. Topunuza yazıklar olsun. Aylardır, Kıbrıs ve Türkiye gazetelerini, yapılan bir çok mitingi, paneli izliyorum. Çok bilmiş televizyon proğramların hiç kaçırmıyorum. ABD – AB patentli Rumlarla çözüm ve müzakere sürecinde tek satır halinde bile Özker Yaşın’dan söz açılmadı. İşte bu yüzden ben bu yazıyı kaleme aldım. Şairini unutan topluma, her türlü dert bulaşır…
EDEBİYAT ESERLERİ
Çevre Yayınevi, şairimizin 1946’dan beri yazdığı şiirleri topluca yayınlamıştır. İlk şiir kitabı ise 1952’de Lefkoşa’da yayınlanan
“Ol Alem” isimli kitaptır. Sırasıyla:
Şiir Kitapları: Bayraktar Destanı (1953), Kıbrıs’tan Atatürk’e (1953), Limanda Bir Gemi (1956),Namık Kemal Kıbrıs’ta (1957), Kıbrıs Mektubu (1958), Mehmetçik Kıbrıs’ta (1960), Babil Daha Uzakta (1963), Atatürk’e Saygı Duruşu (1963), Kanlı Kıbrıs (1964), Oğlum Savaş’a Mektuplar (1965),Hödükname (1970), Kıbrıs’ta Bayrak (1973), Kıbrıs Benim Vatanım (Tüm Şiirleri – 1 -1986), Önce Kuşlar Uyanır (Tüm Şiirleri – 2 – 1986), Yüreğimin Yarısı Sende (Son Şiirler – 1 – 1998), Akdeniz’de Bir Ada (Son Şiirler – 2- 2000)
Romanları: Bütün Kapılar Kapandı (1955), Mücahidin Romanı – Kıbrıs’ta Vuruşanlar (1970),Girne’den Yol Bağladık (1976), Kıbrıslı Kazım (1978), Nevzat ve Ben (Üç Cilt, 1997 – Sevilay Sadıkoğlu’nun katkılarıyla).
Oyunları: Bayraktar Türküsü (1959), Zafer ve Bağış (1998)
Özker Yaşın’ın tüm yaşamı ve eserleri üzerine en kapsamlı kitap ise, İzmir’in değerli edebiyat öğretim üyelerinden
Hüseyin Tuncer tarafından kaleme alınmıştır ve
“Özker Yaşın – Hayatı, Sanatı ve Eserlerinden Seçmeler” ismini taşımaktadır.
ŞİİR MATİNESİNDE
Özker Yaşın’ın üç evladı olmuştur. Salih, Mehmet ve Neşe.. Mehmet Yaşın, tanınmış bir Kıbrıslı şairdir, Yapı Kredi Yayınları için hazırladığı “Kıbrıslı Türk Şiiri Antolojisi” pek değerli bir yayındır. Yine tanınmış bir şair olan, kitap fuarlarında selamlaştığımız Neşe Yaşın’in ise, İletişim Kitabevi’nden çıkan yeni romanı “Üzgün Kızların Gizli Tarihi” kitabını şu günlerde okumaktayım.
Burada bir ilginç anımı da anlatayım… Bir şiir matinesinde Lefkoşa’da Özker Yaşın’ı dinliyorum. Ortalığı umursamaz, hırçın ve uzak ufuklarda yaşadığını hissettiren bir karizmayla sahneye çıkan yaşlı şair, şiirini okurken sesine yüklediği kafiyeli bir heybet yüzünden, sahnede devasa bir büyü olarak şekillenmişti. Gür sakallı şair o akşam tıklım tıklım dolu salona
“Kıyıda Bir Ölü” şiirini okuyordu. Dünyadaki fenalıklardan kaçarak, kendini denize atan bir adamın cesedinin yeniden kıyıya vuruluşu vurgulayan dizeler arka arkaya geliyordu… Şiirin son bölümü şöyleydi:
“Bir gün bir ceset çıkarsa denizden
Suların şişirdiği gövdesinde
Okyanus fırtınaları uğuldarsa
Boşluğa bakan gözlerinde
Ulaşılmamış isteklerin özlemi yanarsa
Ve kaskatı kesilmiş kollarında
Yalnızlığa, yaşamaya, umuda ve aşka
Kinle sıkılmış yumruklar varsa
Bilin ki o benim, ben!…”
Özker Yaşın’ın kükreyerek okuduğu şiiri dehşetle dinliyorduk. Son dize okunduktan sonra ne oldu bilir misiniz?… Salonun asfalyası
“Gümmm” diye patlayarak attı ve koca salon alkışlar içinde karanlığa büründü. Ödüm kopmuştu. Bu yüzden ben şairime
“Asfalya attıran şair” bile derim.
Acılı ve bölünmüş Kıbrıs, şairini hatırlamalıdır… Ondan öğreneceği çok , ama çook şeyler var!…
ÖZKER YAŞIN’DAN, 17 YAŞINDA BENİ AĞLATAN ŞİİRLER…
HÜSEYİN RUSO
Hüseyin Ruso
Bir spor öğretmeni
Cephede çarpışmış saatlerce
Artık çaresizlik diyor
Şu anda acı gerçek
Geri çekilmek!…
İşte onyedi yaşında bir kız
Cansız devrildi yere.
Sırtından vurmuş alçaklar
Hayatının en güzel çağında.
En güzel çağında hayatının…
Nişanlıydı, evlenecekti
Gerçekleşemedi pembe umutları
Ve çocukları doğmadı.
Düşlerinde yaşattığı
O bahçeli küçük eve
Gelin gidemedi Emine
Beyaz duvak giyemedi
Her sabah sevdiği erkeği
Kapıda uğurlayamadı işine.
Daha iki hafta önce
Sokulup nişanlısının göğsüne
“Bir isteğim var” demişti.
“Kısmetse, yazın evlenirsek,
Türkiye’ye gidelim.”
Çocukluğundan beri hayal ettiği Türkiye
Uzaklarda çok uzaklarda şimi.
Genç kız kanlar içinde
Emine Türkiye’yi görmemişti
Emine Türkiye’yi göremeyecek…
Devam ediyor yaylım ateşi
Bir kurşun kundaktaki Oktay’ı öldürüp
Girdi annesinin göğsüne
Karardı emzikli kadının gözleri…
Ve Hüseyin Ruso
Yakalayıp genç kadını
İlerliyor tarlaların içinde
Yaralı kadın köylülerde
Kucağında cansız yarusu
Hüseyin geri döndü
Toplamaya yoldaki çocukları
Hain EOKA’cılar
Hedefe düşürdüler Ruso’yu
Ve iyice taradılar
Ruso kan içinde yerde,
Ruso şehit oldu.
Ruso’un kanlı yüzü
Bir parça Türk bayrağından…
BİR ÖLÜ ASFALT YOLDA
Bir ölü asfalt yolda
Yumruğu sıkılmış vuracak gibi
Kan sızmakta şakağından
Karanlık gecede soğuk bir rüzgar
Bıçak gibi.
Hüseyin Ruso üşümez,
Asfalt yolda tek başına
Gözleri bakar görmez.
Dilediğin kadar es hain rüzgar
Hüseyin Ruso üşümez.
Artık onsuz kutlanacak
19 Mayıslar.
Hüseyin Ruso,
Nasıl geçerdi o görkemli törenlerde
Şeref tribünü önünden
Nasıl geçerdi sert adımlarla
Boru sesleri, trampet gürültüleri arasında…
Hüseyin Ruso kalkıp yürüyemez
Hüseyin Ruso okuluna gelemez,
Komut veremez atletlere, izcilere,
Komut veremez bayrak taburuna.
Asfalt yolda tek başına
Kan sızmakta şakağından
Hüseyin Ruso üşümez.
SON SÖZ : Kıbrıs’ta Rumlarla barış yolunda Özker Yaşın’ın ruhunu ikna edemez iseniz, o barış olmaz; tam tersine kurnazca hazırlanmış bir tuzak olur…