Türklerin en Kürt’ü; Kürtlerin en Türk’ü gideli…

Koskoca bir yıl geçmiş aradan. Oysa daha dün gibi. Sanki dün ayrıldı aramızdan koca Yaşar Kemal! Hayır hayır, belki de o güzel insanlar gibi, o güzel atlara binip gideli yüz yıl oldu. Bunca yoksul, bunca yoksun kalmamızın, bunca rezil, bunca pespaye durumlara düşmemizin nedeni, yalanın, hoyratlığın bunca yaygın, sevginin, merhametin, vicdanın bunca kıt olmasının nedeni Yaşar Kemal ve Yaşar Kemal gibi insanların artık aramızda olmamasıdır! O “gittikten” sonra da yaşadığımız acımasız ortamdan sıyrılmak için ona sığındım ben. Onunla, kitaplarıyla dolu dolu geçti günlerim. Kâh ülkemdeki çeşitli kitap fuarlarında, kâh yurtdışında onu ve eserlerini, anıları ve düşünceleri paylaştım dinleyicilerle… Sık sık da iyi ki bugünleri görmedi, kahrından yeniden yeniden ölürdü diye içimden geçirmedim değil. Sait Faik’in tanımlamasıyla: “Türklerin en Kürt’ü, Kürtlerin en Türk’ü Yaşar Kemal” bir değil bin kez daha ölürdü! Kendi vatandaşlarına savaş açanla, kendi topraklarına mayın döşeyenler arasında, canlı bombalarla silah ve uyuşturucu tacirleri arasında, acıların katliamların yarıştırıldığı bir ortamda Yaşar Kemal yine kolları sıvar haykırırdı. Onun haykırışı bizleri yeniden yeniden dostluğa, barışmaya, kucaklaşmaya çağırırdı. Şimdi “Bu Bir Çağrıdır”a yeniden kulak vermek zamanıdır. Sözü, Yaşar Kemal’e bırakıyorum. Özlemle, sevgiyle, saygıyla: Bu Bir Çağrıdır Ey Türk halkı, Kürt halkı, bu toprakların kültür zenginliği olan tüm halklar, sözüm hepinizedir. Yirmi yıldan fazladır bu ülkede herkesin onuruyla, barış içinde yaşaması için çağrıda bulundum. Bu çağrıları bu kitapta toplayarak bir kez daha sesleniyorum. Bu kardeş kavgasında binlerce, binlerce gencimizi toprağa verdik. Çok kötülük, zulüm oldu. Bu savaş bin yıllık kardeşliğin yolunu kesti. Dostluk topraklarına öfke ve kin tohumları serpildi. Bugün bu ülkede yaratıcılığımız eksilmişse, vicdanımız vurdumduymaz olmuşsa, şiddet hayatımızın her alanında üstümüze çökmüşse, hiçbir kuruma güvenimiz kalmamışsa, bunlar bir kuşak ömrü süregelen bir kirli savaşın insanlığımızda açtığı yaralardır. Her savaş, adı ne olursa olsun, bir yıkımdır, insanların ölüm fermanıdır, üstünde yaşadığımız toprakların, doğamızın ölüm fermanıdır, insanlığımızı çürütür, vicdanımızı çürütür. İnsanlık doğamızı korumanın yaşamımızın birinci koşulu olduğu bilincine nasıl varmışsa, dilleri ve kültürleri korumanın da aynı olduğunun bilincine çoktan vardı. İnsanlığın yarattığı insanı insan yapan kültürler hepimizin zenginliğidir. Coğrafyasından ve çokkültürlü bir toprak olduğundan dolayı çağlar boyu dünya kültürüne kaynaklık etmiş Anadolu, binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Böyle bir zenginliği yok etmek, insanların yüreğine kin ve öç tohumlarını ekmek hiçbir ülkeye hayır getirmez. Bugün bir umutsuzluk yeli ortalığı kasıp kavuruyor. Ben diyorum ki bu yaraların sağılması bizim elimizde. Ülkemizin onurunu, ekmeğini, kültür zenginliğini kurtarmak elimizde. Gelin de doğru dürüst bir demokratik düzenin kurulması için aklımızla, yüreğimizle el ele verelim. Bu bir çağrıdır. Sözüm sizedir.

Bunları da sevebilirsiniz