CUMHURİYETİMİZİN KURULUŞUNUN 92. YILINI KUTLARKEN

Cumhuriyeti anlamak için 30 Ekim 1923 günü TÜRKİYE’nin resmine iyi bakmak ve bu resmi iyi çözümlemek gerekir. Cumhuriyetin ilanından bir gün sonra 30 Ekim 1923 günü Mustafa Kemal Atatürk durumu şöyle özetliyor. Kurtuluş Savaşı sonunda; bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Şu anda yoksul bir köylü devletiyiz. Karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik te yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Nüfusumuz 13 milyon, 11 milyon kişi köyde yaşıyor. 40 bin köy, 38 bininde okul yok. Erkeklerin yüzde yedisi, kadınların binde dördü okuma yazma biliyor. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu, subay veya gayrimüslim.. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam, 4894 ilkokul, 72 ortaokul, 23 lise vardı. Türkiye’nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin, öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı, darülfünun, medreseden halliceydi. Ülke bilim’den çoook uzaktı. Köylümüzü topraklandırmalı diyordu Atatürk. İhtiyacı olan köylüye bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvanlarımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Diş hekimimiz yok.. Limanlar, madenler, demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15’i Türk. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalan sadece dört fabrika vardı, Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri… Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta vardı. Otomobil sayısı bin 490’dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı. Tiyatro yok, müzik yok, resim yok, heykel yok, spor yoktu. Arkeolojik eserler, öyle gizli saklı değil, padişahların hediyesi olarak, trenlerle çalınmıştı. 600 sene boyunca Türkçe’nin ırzına geçilmiş, Osmanlıca denilmişti. Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler, Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça’yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı. Çok zor ve tüm olanaksızlara karşın Cumhuriyetimizi kuranlar bir yanda başta İngiltere olmak üzere emperyalist devletler ve onların ajanları tarafından Anadolu’da ayaklanmalar ve gerici isyanlarla uğraşırken, bir yanda Osmanlı Devletinden alınan çok kötü bir mirasla kalan borçlar ödeniyordu. Bütün bunlar olurken Cumhuriyeti kuranlar yurdun dört tarafını demir ağlarla örerken, başta EĞİTİM olmak üzere, hukukta, sağlıkta, sanayide, tarımda ve yaşamımızda çok önemli DEVRİMLER geçekleştiriliyordu. Tüm dünyada TÜRKİYE CUMHURİYETİ  saygın bir devlet olmuştu En medenî ve refah seviyesi yüksek bir millet olarak Birleşmiş Milletlerde ağırlığını koymuştur. Toplantılarımızda hatta düğünlerimizde onurla coşku ile çalıp söylediğimiz ONUNCU YIL MARŞI bunun kanıtıdır. Bütün bunlar bilinirken 2002 yılında KÖKTEN DİNCİ bir iktidarı koltuk değnekleri sayesinde ülkenin başına bela olmuştur. AKP iktidarı ile birlikte ülke toplumsal çatışma ve geriye dönüş sürecine girdi. Bu süreçte kaba saldırganlığa, dağılış ve çözülüş açıkça kendini hissettirdi. Yine bu süreçte “insan hakları, “barış”, “tam bağımsızlık” “özgürlük”, “yurt sevgisi” gibi kavramlar birer suç unsuru görüldü. Bu acı gerçekler, toplumsal algıdaki hastalığın birer çatışma ve yıkım olaylarına dönüşümünü gösterir. Son günlerde AKP İktidarlarının yarattıkları IŞİD ve PKK terör örgütleri toplumda korku ve panik duygusu oluşur ve zekayı körletir, bellekleri dağıtır. Sonuç olarak Cumhuriyetimizin 92. Yılını kutladığımız şu günlerde; PKK’nın, IŞİD’in, AKP’nin Cumhuriyete ve Mustafa Kemal ATATÜRK’e saldırılarına ve itibarsızlaştırmalarına bir de kendilerini sosyalist sanan bazı soytarılarla, entelektüel olacağım diye Cumhuriyete ve ATATÜRK’e saldırılar da dahil oldu. En acı olanı da bu olsa gerek. Bu zavallılara en güzel yanıtı Neyzen Tevfik’in şiiri olarak bilinen aslında Şair Mutlu Çelik’in Atatürk düşmanlarına seslendiği şiir: Ne ararsın Tanrı ile aramda Sen kimsin ki orucumu sorarsın? Hakikaten gözün yoksa haramda, Başı açığa niye türban sorarsın Rakı, şarap içiyorsam sana ne. Yoksa sana bir zararım içerim. İkimiz de gelsek kıldan köprüye Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim. Esir iken mümkün müdür ibadet? Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et. Senin gibi dürzülerin yüzünden, Dininden de soğuyacak bu millet İşgaldeki hali sakın unutma, Atatürk’e dil uzatma sebepsiz. Sen anandan yine çıkardın amma, Baban kimdi bilemezdin şerefsiz… CUMHURİYET LE KALIN, ATATÜRK LE KALIN

Bunları da sevebilirsiniz