Kitlesel Yoklaşma

Türkiye giderek daha da inanılmaz bir yer haline geliyor. Ama 10 yıl önce duysak «hadi canım sen de”, «yok artık daha neler” dieceğimiz şeyler, kırılgan bünyelerimizde bugün giderek daha az etki yaratıyor. Şaşırmıyoruz. Üzülüyoruz belki. Ya da öfkeleniyoruz. Ama şaşırmıyoruz. Beklentilerimiz, hayallerimiz, umutlarımız, benzer şekilde kırmızı çizgilerimiz, mahremimiz, dokunulmazlarımız giderek silikleşiyor. Silikleşiyoruz. Yoklaşıyoruz. Bu duruma bir günde gelmedik elbette. Nasıl mı oldu?

Kulaktan kulağa uzun süredir dolaşmakta olan bir metafor var. Bu metafor, kitle manipülasyonunu ve bunun sonuçlarını oldukça anlaşılır şekilde ortaya koyuyor. Türkiye’deki «yoklaşma” durumunu da açıklamak açısından önemli bir metafor. Aslında, uygulansa çıplak gözle de rahatça görülebilecek bir deneye dayanan bu metaforda, zıplamasıyla ünlü yeşil mi yeşil bir kurbağa, kaynar bir suyun içine atılır. Kurbağanın suyun içine düşmesiyle, zıplaması bir olur. Anlaşılacağı üzere, kurbağa can havli ile zıplamıştır. Deneyin ikinci kısmında ise, kurbağa oda sıcaklığındaki suyun içine atılır. Keyfi yerindedir. Su, kurbağanın ani tepkiler veremeyeceği şekilde usul usul ısıtılır. Kurbağa, su sıcaklığındaki değişikliği fark edemeden, kendisini öldürecek sıcaklıktaki suyun içinde can verir. Yok olur kurbağamız. Yok olduğumuz gibi, usulca.

Bugün nelere şaşırmıyoruz bir bakalım isterseniz. Su, kaç dereceye gelmiş? Güzel ve minik dünyasından kafasını çıkarıp; parmağını suya sokmak isteyen var mı?

Neredeyse 15 yıldır iktidarda olan ve istediği her yasayı çıkaran, çıkaramadığı yasayı umursamadan uygulayan parti, parlamenter sistemin yürümediğinden şikayetçi. Vah vah ! Başkanlık sistemi istiyor. İyi hoş! Televizyonlarda 7/24 tartışılıyor. Destekçisi çok. Reddeden neden reddettiğini, benimseyen neden benimsediğini bilmiyor.

Çok değil birkaç hafta önce, Türkiye’nin onlarca şehrinde eş zamanlı olarak, saatlerce elektrik kesintisi yaşandı. 21. yy’da, nükleer santral inşaatına başlanıldığı günlerde oldu bu. Aynı gün, yıkık dökük bu cumhuriyetin bir savcısı, makamında kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. Savcının kim tarafından öldürüldüğünü asla öğrenemeyeceğimizi biliyoruz. Ne o? Aklınızdan çıkmış mıydı yoksa? Şaşırmıyoruz.

Şimdi siz daha başka şeyleri de unutmuşsunuzdur. Yaklaşık 2 sene önce Haziran’da günahsız insanlar katledilmişti. Sokak ortasında, polis eliyle ya da eli sopalı kişilerce. Zaman geçmişti, hiçbir şey olmamış gibi. Sonra yolsuzluk ses kayıtları çıkmıştı. Şaşırmış mıydınız? Belki biraz ama yolsuzluğa olur mu? Bunu kimin sızdırdığına… Soma’da yüzlerce işçi, Ermenek’te onlarcası… Ölüme terk edilmişti. Adı fıtrat olmuştu… Hatırlarken gözleriniz doluyor belki. Ama aklınızdan çıkıp gitmiş olmalı… Sonra «millet” «milletin adamını” seçmişti kendi başına. Şaşırmamıştık öyle değil mi?

PKK, Türkiye’de meclise girmek için, parti olarak bu sefer, aday oldu biliyor musunuz? PKK adı size terör örgütü adı gibi gelebilir. Aldanmayın ! Kürdistan İşçi Parti’dir adı. İnatla tarihi hatırlayanlar için de izotopu var elimizde: HDP. Çok sevimli ! Eş Başkanlarından Selahattin Demirtaş’ın henüz çocukken PKK kamplarında çekilmiş fotoğrafları dolaşıyor sosyal medyada. Denk gelmişsinizdir. (Perinçek’in gazeteci ya da parti lideri olarak gittiği kamplardan değil orası. Hani bazılarınız Perinçek Apo ile anlaşmıştı diyor ya…) Aynı Demirtaş, «Erdoğan’ı başkan yaptırmayız” dedi. Alkışlar. Alkışlar. Bu olaydan birkaç ay önce mecliste, Erdoğan’ı ayakta alkışlamıştı, iki gün önce de barajı geçerlerse AKP ile koalisyon yapabilecekleri sinyallerini verdi. Olabilir. Sonra, ver elini Apo, haydi dışarı. Olmadı mı, meclise… Olamaz mı. Olabilir. Şaşırmayız.

Daha da ilginci var. Üniversitelerde PKK ve kuyrukçuları, Atatürkçüler’e yaşam alanı bırakmamak için ellerinden geleni ardına koymuyor. PKK-HDP yandaşları, Türk bayraklarını yakıyor kendi kurtarılmış bölgelerinde. Daha neler neler… Hep alıştığımız şeyler. ! Daha yenisi de var. Senelerin, kendini Atatürkçü, vatan sever tanımlayan seçmeni, AKP’nin meclisteki sandalye sayısını düşürmek için, televizyon marifetiyle PKK’ya oy vermeye ikna edildi biliyor musunuz? PKK barajı aşsın diye, HDP’ye oy verecek. Size de denk gelmiştir böyleleri. Çarşıda, pazarda her yerdeler. Ne o, onlardan mısınız yoksa? Olabilir. Şaşırmıyoruz.

İstanbul’un en büyük ilçelerinden biri olan Üsküdar’da, Kabe maketi sergileniyor. Maketin açılışını Üsküdar Belediye Başkanı yapıyor. Tadımız mı kaçtı? Kaçmasın! Tatlı yiğip tatlı konuşalım. Üzerinde Kuran ayetleri olan pastaya ne dersiniz? Yiğenlere sormalı. Tadı nasıldı? Olabilir bunlar. Peki ya ateist ya da laik vatandaşların, bu eylemlerin İslam’a uygun olmadığını söylemeleri, Müslümanlar’ı gerçek dine çağırmalarına ne demeli?? Şaşırdık mı biz? Şaşırmıyoruz.

Türbanlı minicik kızları, okullarının kapısından çıkarken görüyoruz. Okullarda, öğretmenler, kız öğrencilere utanmadan erkeklere nasıl davranacaklarını anlatıyor. «Fazla samimi olmadan, gereksiz yere gülmeden, göz teması kurmadan. Aman!”

İstanbul Üniversitesi Arap dili hazırlık sınıflarında, ders araları ezan vakitlerine göre yapılıyor biliyor musunuz? Şaşırdınız mı? Sanmıyoruz.

Suyun içindeyiz biz, şaşırmıyoruz.

Ne zaman başlamıştı su ısıtılmaya?

Dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal’ın, o zaman siyasi yasaklı konumu muallak olan Recep Tayyip Erdoğan’ın Siirt adaylığını onadığı zaman mıydı? Ahmet Necdet Sezer’in hükümeti kurmak için kendisini, görevlendirdiği zaman mı? Vicdanlı insanların safça ! «yetmez ama evet” dediği günler miydi? Yoksa daha da öncesi mi vardı? Hatırlamıyoruz biz. Çünkü yoklaştık çoktan…

Bunları da sevebilirsiniz