Işid’in Ortadoğu’da gündemin başına oturmasını, Irak Sünnilerinin isyanlarına bağlayabiliriz ya da daha geniş bir açıdan bakarak tüm İslam dünyasını kapsayan, Avrupa’ya kadar uzanan bir durumun sonucu olarak düşünebiliriz.
Bu sonucu oluşturan dört etkenden söz edebiliriz.
- Kapitalizmin krizi içinde sermayenin, malların dolaşımında, metalaşma sürecinde yaşanan ani hızlanmanın ekonomik, kültürel etkileri.
- ABD’nin Irak’a girmesiyle bölgede sınırların geçirgenleşmeye başlaması.
- Tarihi Şii-Sünni çatışmasının tetiklenmesi.
- Baskıcı rejimlere ve aşırı olarak kabul edilen akımlara karşı gündeme gelen ılımlı islam projesinin iflası.
Bu etkenleri biraz daha derinlemesine incelersek,
- Işid tüm Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’da yükselen cihatçı hareketin şu günlerde en etkin parçası. Bu hareketin yükselmesi için gereken insan enerjisinin, kaynağını, yerel ekonomilerin, ataerkil yapıların, metalaşmayı hızlandıran neoliberal politikaların basıncıyla sarsılmasına, eğitimli genç işsizler nüfusuna, seçkinlerle halk arasındaki bağların kopmasına bağlayabiliriz.
- ABD Irak’a girdiğinde sınırların artık korunamayacağını düşündüren bir aşınma başladı. Kürtlerin otonomi kazanma sürecine, Irak Suriye sınırının geçirgenleşmeye başlamasına da bağlı olarak hızlandı. El Akide ve benzeri cihatçı örgütler Irak’ta, ABD işgaline karşı direniş içinde kendilerine verimli bir büyüme ortamı buldular.
- ABD Irak’ı stabilize edemeyince Şii-Sünni çatışmasını, tarihin bu canavarını uyandırdı. İran’ı dengeleyen Saddam rejimi yıkılınca ardından da Şii-Sünni çatışması canlanınca, Suudi Arabistan, körfez devletleri, İran’ın bölgesel etkisinin artmasından çekindiler. Bu sünni rejimler İran’ı dengeleme telaşına kapıldılar. Şii-Sünni çatışması, devletler arası bir rekabete Irak ve Suriye’de olduğu gibi vekaleten yürütülen savaşlara yol açtı.
- Ilımlı islam projesi Türkiye, Mısır, Tunus deneyimlerinin gösterdiği gibi otokrat yönetimlerin yerine demokratikleşme süreçlerini koyamadı. Aksine hızla kendi totaliter eğitimlerini ortaya çıkardı.
Hemen kapımızın yanında, Suriye, Irak ve Lübnan gibi üç ülkeyi tek bir savaş alanına çevirmeye başlayan bir savaş var. Bu savaşın yayılmasında, AKP hükümetinin de desteklediği, Türkiye topraklarında rahat rahat dolaşmalarına izin verdiği cihatçı gruplar adeta belirleyici rol oynuyorlar. İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda gibi ülkelerden gelen bu militanlar, savaşın geleceği hakkında önemli işaretler veriyor.
Bu savaşların, cihatçı grupların etkinliklerinin geleceği hakkında başka önemli işaretler de var. İstihbarat çevrelerinde gıda fiyatları, siyasi istikrarsızlık eğilimlerine ilişkin çok önemli bir öncü gösterge olarak kabul ediliyor.
Mayıs sonunda Dünya Bankası, temel gıda fiyatları eğiliminde bu yıl yaşanan önemli gelişmeleri gösteren bir rapor yayımladı. Rapor 2012 Ağustos ayından bu yana gerilemekte olan gıda fiyatları indeksinin, bu yılın başından bu yana belirgin biçimde artmaya başladığını saptıyor. Bu dönemde genel gıda fiyat indeksi yüzde 4 artarken, buğdayın fiyatı Ocak-Nisan arasında yüzde 18, şekerinki yüzde 13, mısırın ki yüzde 12 artmış.
Rapor, bu fiyatların önümüzdeki dönemde kuraklığın ve genel iklim koşullarındaki değişimin, siyasi etkenlerin de basıncıyla artmaya devam etme olasılığının da yüksek olduğunu saptıyor.
Gıda fiyatları kronolojisiyle Arap isyanlarının kronolojisi arasındaki güçlü korelasyonu, Suriye iç savaşıyla ülkede patlak veren büyük kuraklık arasındaki ilişkiyi iyi okumak gerekmektedir.
Gıda krizlerinin yarattığı yıkım cihatçı örgütlerin yeni kadro kazanmasını hızlandırıyor. Büyük Ortadoğu bölgesinde siyasi istikrarsızlığın hatta savaşların artabileceğini, İslamcı-cihatçı hareketin daha uzun süre dünya gündemini meşgul edeceğini görmemiz gerekiyor.
Modern Ortadoğu konusunda en önemli yapıtlardan, «Tüm Barışa Son Veren Bir Barış” başlıklı kitabın yazarı David Fromkin geçende bir söyleşisinde, «Ortadoğu’nun geleceği üzerine bir öngörüde bulunur musunuz” sorusuna, «Ortadoğu’nun geleceği yok” cevabını vermiş. (Goldberg, The Atlantic 19/06/2014 )
Geleceği yok, değişmeden var olanı tekrarlamaya devam edecek, Hegel’in bir deyimini ödünç alırsak «kötü sonsuz” içinde kalacak demektir. Fromkin’i kötümser bulabiliriz, ama bu saptamasını destekleyen etkenlerin varlığını kolaylıkla inkar edemeyiz.
Ilımlı islam projesi, gerekli teorik ve teolojik gerekçeleri oluşturmayı başaramamıştır. Bunlar kutsal kitaptan uygun bulunan kısımlar seçilerek oluşturulamaz. Kutsal kitabın tümünü birden, Şii-Sünni çatışmasının üzerine çıkan, Müslümanlığı yeni bir ışıkta görmeye olanak verecek bir teorik çaba gerekir. Bu olmazsa olmaz koşuldur. Ancak aktaracağım Özgür Suriye Ordusu ile Işid arasında geçen bir telsiz konuşmasının kayıtlarının göstereceği gibi yeterli bir koşul değildir.
IŞİD: Sizi dönek ilan ettik. Siz Allah’ı, peygamberini inkar ediyorsunuz.
ÖSO: Niye buraya geldin kardeşim, git İsrail’le savaş.
IŞİD: Döneklerle savaşmak Yahudilerle, Hristiyanlarla savaşmaktan önce gelir. Bütün imamlar bunu bilir. (Spectatur, 17/06/2014)
İroni şurada ki, ılımlı İslam’dan beklenenlerin hemen hepsini yerine getirmeye uygun, dinlerin, mezheplerin çatışmadan bir arada yaşamasına olanak veren bir düzen AKP öncesinde Türkiye’de vardı. Bu düzenin sorunu laiklik değildi, ekonomik düzenin adaletsizliği, bireysel hak ve özgürlüklerin yetersizliğiydi.
Şimdi muhalefetin bile dini ölçütlere göre şekillenmeye başladığı bir noktaya geldik. Kötü sonsuz da debelenmeye devam.
Aydınlık bir ay dileklerimle..