Analiz 48

17 Aralık günü başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonu hem ulaşılan kişiler açısından hem de hükümetin ne hukuka ne vicdanlara ne de mantığa sığmayan davranışları sayesinde Türkiye’yi siyasi ve ekonomik açıdan çok derin etkiledi. Konuyla ilgili gelişmelerin devam edeceği düşüncesiyle daha ileri bir tarihte bu olayları analiz etmeye çalışacağım.

2014’ün ilk ayında rahatlıkla bu yılın her açıdan çok zor bir yıl olacağını söyleyebiliriz.

Türkiye ekonomisi maalesef tasarruf yaratamıyor. Bu da yurt dışından tasarruf ithal etmesini gerektiriyor. Milli gelirdeki artışın yüzde yetmişi tüketim kaynaklıdır. İhracatımızın ithalatımıza bağımlılığı da bu orana yakın bir düzeydedir.

Türkiye’nin üreterek dış dünyaya sattığı mallarda ithal girdi düzeyi çok yüksek boyutlarda. Öyle ki, Ocak-Ekim 2013 döneminde dış ticaret açığı 82 milyar doları aşmıştır. AKP’nin kovduk dediği Uluslararası Para Fonu (IMF) geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye gelip, yapılan anlaşmalar uyarınca incelemelerde bulunmuştur. IMF’nin sonuç raporu henüz açıklanmadan, IMF bu konu ile ilgili kısa bir açıklama yayımladı. IMF’nin açıkladığı İcra Kurulu değerlendirmesinde özellikle cari açık ve yükselen enflasyon riski ile hızla artan kalıcı kamu harcamaları artışına işaret edilmektedir. Ekonomik veriler ışığında 2014 yılı için Türkiye’nin dış kaynak gereksinimi 280 milyar doları aşacaktır. Ve bu artışın kaynağında da kısa vadeli dış borçlarımız bulunmaktadır.

2013 yılına göre dış finansman gereksinimimiz de yüzde on altı oranında bir yükseliş söz konusudur. 2014 yılının dünya ekonomisi için sıkıntılı bir yıl olacağı şimdiden belli iken dış finansman gereksinimimizdeki yüzde on altı oranındaki artışın nasıl karşılanacağı belirsizdir. Maalesef ülke ekonomileri belirsizlikleri kaldırmaz. Bu nedenledir ki Dünya Bankası Türkiye için 2014 büyüme tahminini yüzde 4.5’ten yüzde 3.5’e indirmiştir.

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna Halk Bankası’nın adının karışması ABD ve AB’de yankı bulursa Türkiye, OECD’de karapara aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleyi yürüten Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara listesine girebilir. Bu bütün Türk Bankaları hakkında soruşturmalara yol açar ve sektör açısından kredi maliyetlerini de yükseltir.

2013 yılında Sayıştay’ın hazırladığı kamunun en fazla zarara uğratıldığı on dosya içinde Binali Yıldırım’ın yönettiği karayolları 11 milyon 413 bin liralık zararla ilk sırada yer almıştır. Bir İzmir aşığı ve İzmirli olarak bu bilgiyi tüm okurlarımızla paylaşmayı önemli buluyorum.

Kısaca dünyadaki gelişmelere değinecek olursak; İran’ın nükleer bomba yapmaktan vazgeçtiğini, Suriye’de siyasi bir çözüm bulma olasılığının arttığını, Mısır’da rejimin konsolide olduğunu, Batı’nın ılımlı İslam yanılgısının bittiğini, Suudilerin etkileri azaldıkça Selefi akımları desteklemekten vazgeçmek zorunda kalacağını düşünerek, bunlara İsrail’in jeopolitik konumunun güçlendiği, kendini daha güvende hissetmeye başladığı için barış sürecine geri dönmeyi kabul edebileceği umudunu ekleyerek «taşlar yerli yerine oturuyor” sonucuna ulaşırsak çok kötü yanılmış oluruz.

Ortadoğu’dan çıkmaya başladığı rivayet edilen ABD ise aslında, çıkmak bir yana, uzaktan dengelemeye çok uygun, bu çok parçalı zeminde, az masraflı bir kalışın olanaklarını elde etmektedir.

Tüm okurlarımızın yeni yılını kutlarken hepimize aydınlık bir yıl dilerim.

Bunları da sevebilirsiniz