Tuz Koktu Artık

Ellili yılların ortalarında birkaç arkadaş laflıyorduk. İçimizden biri size şimdi bir şiir okuyayım da dinleyin dedi. Bu hiç de o yaşlarda karşılaştığımız türden bir şiire benzemiyordu. Kısa ve kesin dizelerden oluşan şiir bittikten sonra bizlere bu kez «bu yeni bir akım” diyerek açıklamada bulundu. Akımın adı yenilikçilerdi ve şiir şöyleydi :

Taş var, köpek yok

Köpek var, taş yok

Taş var, köpek var

Ama kralın köpek

Sıkıysa at taşı.”

O gün içeriğini yeteri kadar anlamamıştım ama bugün ne anlama geldiğini aile boyu yolsuzlukları görünce çok açık olarak kavramış bulunuyorum. Siyasetçilerin birbirlerini korumak ve kollamak için ne denli dayanışma içinde olduklarını daha iyi görüyorum.

Siyaset bir kez zenginleşme aracı olursa, kimler neyi nasıl ve ne kadar kapar götürür hiç belli olmaz. Geri kalmış, gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde yolsuzluk ile rüşvet adeta bir gizli yasa gibi işlemektedir. Bunun temel nedeni, demokrasi kültüründen yoksun olmak ve hukukun üstünlüğü yerine, hukukun üstüne oturmaktır. Zira güç her şeye kadir olduğu gibi, hukuka da hakim olmaktan geri durmamaktadır. Özgürlükler ülkeyi yöneten tiranların halka tanıdığı sınırların ötesine geçememektedir. Gelişmiş ülkeler bugün elde ettikleri ve yaşadıkları hak ve özgürlükleri uzun bir tarih süreci içinde kan ve gözyaşı ile kazanmışlardır. Ülkemiz tüm cumhuriyet devrimlerimizde olduğu gibi günümüz hukuk sistemi ve özgürlükleri de yönetenlerin kendisine verdiği kadarıyla benimsemiştir. Daha fazlası için mücadele etme gereğini duymamıştır.

Uluslar içinde bulundukları üretim sisteminin sosyal yapısı ile şekillenirler. Kapitalizm sermaye birikimini sağlamak için ücretli emeği sömürmek zorundadır. Yani başkalarının hak ve hukukunu çiğnemeden kapitalizm gelişemez. Bunun doğal sonucu olarak da toplumun hak ve özgürlükleri kısılmak ve devamlı tehdit altında bulunmak zorundadır. Gelişme ve ilerleme sağlandıkça, bireyleşme oluşmaya başlarken, topluma da kısmen haklar verilmek zorunda kalınır. İşte bu nedenle siyasetçiler siyasetlerini hep hak, hukuk ve özgürlükler üzerine kurgularlar. Bugünün iktidarı hem inançları hem de «yoksunluk, yolsuzluk ve yasaklar” söylemini kullanarak koltuklarına oturmuşlardır. Mağdur rolünü bir süre kullanmışlar ve devleti kendi çıkarlarına uygun şekillendirmek için çağdaş kriterleri gündemden eksik etmemişlerdir. Ergenekon, Balyoz ve casusluk davaları adı altında hukuksuz davalarla muktedirleşince, mağrurlaşmışlardır. Taşlar gediğine konuldukça, kendi adlarına açtıkları gedikleri dolarlarla doldurmayı ilke edinmişlerdir.

Cumhuriyet tarihinde günümüzün bataklığı asla yaşanmamıştır. Israrla şikayet ettikleri 1923 ile 1946 arasındaki dönemini, günümüzün son on bir yılı karşılaştırdığımızda ne yolsuzluğu ne de gelişmişliği aynı kefeye koyamayız. Cumhuriyet yoktan var yaratırken, günümüz iktidarı varları acımasızca yok etmektedir. Rakamlar gerçeği değil, ne yazılırsa onu açıklarlar. Günümüz cari açığı gizlenirken, dış satım abartılmakta, dış alım ise gizlenmektedir. Dış satım için dışarıdan alınanlar satımın yüzde altmışına dayanmış bulunmaktadır. Çünkü, Cumhuriyet fabrikalar yapmışken, bunlar yol ve yolsuzluk yapmaktadır. Bu yutturulan gelişme suni olduğu kadar ülkeyi hızla borç bataklığına sürüklemiştir. Osmanlı da borç alarak ayakta kalmayı sağlamaya çalışmış, sonunda alacaklıları tarafından boğularak tarihin mezarlığına Cumhuriyet’in kurucuları tarafından atılmıştır.

Bugünün yolsuzluk üstatlarının dokusu Cumhuriyetle uyum sağlamamaktadır. Bu nedenle gen uyumsuzluğu vardır. Zira bunların kökleri, kendi deyimleri ile Ulu Hakan Abdülhamit Sultan’a dayanmaktadır. Beslendikleri kaynak o olunca, genleri de ona göre şekillenmektedir. Abdülhamit tahta çıkarken o günün özgürlükçülerine yeni bir anayasa yürürlüğe koyacağına söz vermişti. 1876 da bunu gerçekleştirdi. Ama henüz bir yılı dolmadan, sadrazamı Mithat Paşa’yı zindana atarak anayasayı da rafa kaldırdı. AKP ve onun başbakanı, sol liberalleri yanına çekmek için hayata geçirdiği yasaları, sıkıştıkça yok etmektedir. İşleri çıkmaza girdikçe yasa ve yönetmenlikleri değiştirmekte, giderek tahtını sağlamlaştırmak için faşizanca yasaların üzerine oturmaktadır.

Bütün bu gelişmeler sonunda Rıza Sarraf denilen kim ve ne olduğu belirsiz biri tarafından dolarlar rüşvet olarak dağıtılınca, babadan oğula yolsuzluk ve kayırmacılık ortalığa saçıldı. İktidarın ortaya saldığı kokular tam ortalığı sarmışken, kokunun bacası hükümetin ortasından yükseldi. Ucu Başbakana dayanınca, soruşturmayla ilgili- ilgisiz polisler, savcılar ve olayların üstünü örtmek için, soruşturma yönetmenliği bir gecede değiştirildi. Yeni tayin ve atamalar hükümeti korumaya almak amacıyla gece yarısı yapıldı.

Çünkü artık tuz kokmuştu…Şimdi orta yerde atılacak taş bırakmamak için etraf temizlenmeye çalışılıyor. Ama bu gayret yolsuzluğu ortadan kaldırmıyor… Deliller karartılıyor ama sorumlular koltuklarını bırakmıyor… Şimdi orta yerde taş da var, köpek de var. Kralın da olsa artık taşı atmak gerekiyor. 30-Mart-2014 tam da taşı atma zamanı. O gün atılacak oylar hedefe tam isabet ettiğinde, bu yolsuzluk dosyalarına daha birçok dosya eklenecektir. Ülke dezenfekte edilerek, ortalık pis kokulardan temizlenecektir. Bundan sonrası halka düşmektedir. Ya taşı atacağız, ya da ısırılmaya rıza göstereceğiz.

Bunları da sevebilirsiniz