Suriye Savaşı´na Öfkelenen Suudiler ABD Politikasını Suçluyor

Kaynak: nytimes.com – Yazar: Ben Hubbard

Yazının Özgün Başlığı: Angry Over Syrian War, Saudis Fault U.S. Policy

Suudi Arabistan, geleneksel olarak izlediği sağduyu politikasını son haftalarda terk etmiş bulunuyor. Obama yönetiminin Ortadoğu politikalarına karşı derin bir öfke duyan Suudiler, en güçlü müttefikleriyle bağlarını koparıp Suriye Başkanı Beşar Esad´a karşı yürütülen isyanı desteklemede daha kuvvetli ve bağımsız bir rol izleme tehdidini savuruyor.

Fakat Suudi yetkililer, Suriye için bir alternatif strateji şekillendirme çabalarının Amerikanlarla aynı noktada tıkandığını kendi aralarında da kabul ediyor: düzensiz bir silahlı karşı-kuvvetin askeri gücü, içerisinde kendine gittikçe daha çok yer bulan cihatçıların da gücünü arttırmadan nasıl desteklenebilir? Bununla birlikte, Suudi yetkililer ABD´den diplomatik olarak büyük bir uzaklaşmayı ima etse de, bu konuda da seçenekleri sınırlı: uzmanlara göre, Suudi Arabistan Amerikan askeri ve petrol teknolojisine bağımlı bir ülke ve temasa geçtikleri diğer ülkelerin (Fransa ve Hindistan dahil) yardımları yeterli seviyede olmayacaktır.

Krallığın Suriye operasyonunu yürüten Suudi istihbarat başkanı Prens Bender bin Sultan´la geçtiğimiz günlerde görüşen diplomatların belirttiğine göre, Prens´in zihnini meşgul eden Esad´ın kuvvetleri değil, Suriye´deki yabancı cihadçıların sayısı. Prens bu sayıyı, kimliklerini hükümetinin yakın takibe aldığı 800 Suudi dahil olmak üzere 3000 ile 5000 arasında tahmin ediyor ve -kendisini yakından tanıyan Amerikalı bir yetkiliye göre- bu sayıların her altı ayda bir ikiye katlanmasını bekliyor.

Suudiler Suriyeli isyancılara desteklerini, cihatçı olmayan kesimlere para ve silah yardımı yaparak arttırmaya çalışıyor. Ancak, 1980´lerde Afganistan´da savaştıktan sonra ülkeye dönüp burada ölümcül terörist saldırılarda bulunan Suudiler´le yaşanan acı deneyime dayanan bir geri tepme korkusu, Suudiler için sınırlayıcı bir unsur.

“Hiçbir Suudi Suriye´de savaşmak üzere eğitilmeyecek – zaten hiçbir Suudi´nin orada bulunmasını istemiyoruz.” diyen Prens Türki el-Faysal, binlerce Suudi hükümetin onayıyla Afganistan´da savaşmaya gittiğinde krallığın istihbarat bakanıydı.

Ülkenin bölgesel rakibi İran´ın, Suriye´de çok daha etkili bir taşeron savaşı yürütmeleri sonucunda buna benzer korkulara sahip olmayışını görmek Suudiler için sinir bozucu. Amerikan yetkililerin söylediğine göre İran, Devrim Muhafızları´nı ve Lübnanlı militan grup Hizbullah´ı Yemen´e kadar mevzilendirerek dava için cihatçı savaşçılar topluyor ve bunları sonra İran veya Suriye´de eğitip teçhizatlarını sağlıyor. Amerikan ve Arap yetkililer, Devrim Muhafızları´nın Kudüs Kuvveti komutanı Kasım Süleymani´nin Şam´ı düzenli olarak ziyaret ettiğini ve Esad´ın isyancılara karşı askeri harekatında önemli bir rol oynadığını belirtiyor.

Prens Bender´in bir anlamda Süleymani´nin muadili olduğu söylenebilir, ancak birleşik bir isyancı kuvvet şekillendirmedeki başarısızlığı, Suudiler´in Obama yönetiminin Eylül ayında Esad´ın ordusuna hava saldırısı gerçekleştirmeme kararına duyduğu öfkenin derinliğini açıklamayı kolaylaştırıyor. Elleri kolları bağlı hissediyorlar ve son zamanlardaki davranışları -Suudi Arabistan´ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi´nde görülmemiş şekilde koltuğunu reddetmesi-, Suriye´de fark yaratabilecek askeri güç ve küresel otoriteye yalnızca ABD´nin sahip olduğu inancına dayanıyor.

Salı günü Washington´da yaptığı konuşmada Obama yönetimini isyancılara daha çok destek sağlamadaki başarısızlığı nedeniyle sertçe eleştiren Prens Türki, “Konsey koltuğunu kazandıktan sonra bu şekilde reddetmemizin yarattığı etkiyi, iki yıl önce sessizce çekilmiş olsaydık yaratamazdık.” dedi. Resmi bir mevki sahibi olmayan Prens Türki, bu davranışın Suriye´ye karşı daha agresif bir tutum için elini güçlendirme umuduyla kısmen Suudi halkına, kısmen ABD´ye yönelik olduğunu düşündüğünü söyledi ve ekledi: “Bay Obama´yı kararından döndürebilir miyiz, bilmiyorum.”

Suudiler´in Obama yönetimi tarafından hüsrana uğratıldığı tek konu Suriye değil. Mısır konusunda Suudiler, Washington´ın uzun süreli müttefiği Başkan Hüsnü Mübarek´e sırtını dönüp bir İslamist´in, Müslüman Kardeşler´den Muhammed Mursi´nin seçilmesini kabul etmesine öfkeliydi. Suudiler sonra da, Mursi´nin Temmuz ayında devrilmesinin ardından ABD´nin yardımları askıya almasına bozulmuştu.

Washington, Mübarek´i defetmek istediklerini haykırmak üzere sokağa dökülen milyonları desteklemek ve askerin yönetimi ele alması üzerine bir miktar tatminsizlik göstermek dışında bir seçeneğinin olmadığını düşünmüş olabilir, buna rağmen Suudiler´in gördüğü ABD´nin bir müttefiği İslamistler´i desteklemek uğruna yarı yolda bıraktığı oldu, hem de iki kere.

Suudiler aynı zamanda Washington´ın İran´la bir nükleer anlaşmaya varmak için görünürdeki hevesliliğinin de onları aşağıladığını hissediyor; bu görüşmelerin bir parçası olmaları gerektiğini düşünüyor. İran Suudi Arabistan´ın bölgedeki en büyük rakibi ve Suudiler İran´ın nükleer programı için dürüst ve şeffaf bir uzlaşmaya gideceğine güvenmekle Washington´ın yine safça davrandığından endişe ediyor.

Ancak Suriye, iki nedenden ötürü Suudi Arabistan´ın hükümdarı Kral Abdullah için özel bir mesele, diyor Suudi yetkililer. Kral, Sünni din kardeşlerinin büyük ölçekli kıyımına son verme sorumluluğu duyuyor. Bunun yanında Suriye, Suudiler için İran´la olan uzun süreli çatışmanın en önemli muharebe meydanı haline geldi. İran, kendi türünde devrimci Şii İslam´ı İslam dünyası boyunca yayma amacı yüzünden Suudi Krallığı tarafından neredeyse kendi varoluşuna bir tehdit olarak görünüyor.

Suudi Arabistan´a ABD´ye daha az bağlı olma çağrısı yapan, King Saud Üniversitesi´nde politik sosyoloji profesörü Khalid al-Dakhil, “Suudi Arabistan, İran tarafından Irak ve Suriye´den kuşatılmayı göze alamaz. Böyle bir şey söz konusu edilemez,” diyor.

Suriye´de başkaldırının 2011´de bir silahlı muhalefet hareketine dönmesinin ardından, Suudiler önceleri isyancılara askeri yardım yapmakta isteksizdi. Kendisiyle o dönemde konuşan bir batılı diplomata göre, yardıma karşı olan İçişleri Bakanı Muhammad bin Nayef, para ve silahların cihatçılara aktarılabileceği endişesini belirtmişti.

Suudiler, isyancılara silah göndermeye 2012´de başladılar, ancak daha ağır silahların cihatçıların eline geçebileceği endişesiyle yalnız hafif silahlar sağladılar. Çoğunlukla, yardım ağlarının uzun süredir bir parçası olan Lübnanlı politik figürler gibi aracılarla çalıştılar. Fakat bu yaklaşım, paranın büyük bölümünün isyancılar için silah satın almada kullanılması yerine yabancı banka hesaplarına yatıvermesi nedeniyle etkililiklerini sınırlamaktaydı

Bu aracılardan biri olan Okab Saqr´dı. Lübnan parlamento üyesi, rolü açığa çıkartıldığında aldığı ölüm tehditleri yüzünden Avrupa´ya kaçmıştı; gerçi Suriye muhalefetinde kendisinin olaya hala dahil olduğunu söyleyenler bulunuyor. İç harekatları tartışmak için anonimliği şart koşan Lübnanlı bir yetkiliye ve Suudi bir danışmana göre, geçtiğimiz yıl Beyrut´ta bir patlamada yaşamını yitiren Lübnanlı istihbarat başkanı Wissam al-Hassan da isyancılara askeri desteği koordine etmeye yardımcı olmuştu.

Suriye muhalefetinin politik kanadı, Lübnanlıların oynadığı aracılık rolünden yakınıp Suudiler´den karşı tarafla daha doğrudan ilgilenmelerini istedi.

2012´nin sonlarında, İslamist isyancı birliklerini finanse eden Katar´dan usanan Suudi Arabistan, odağını Ürdün´e çevirdi ve orada daha seküler isyancı gruplar keşfedip eğitmek amacıyla Ürdünlüler ve CIA ile birlikte çalışmaya başladı. Suudiler´in bu girişiminin yönetimi çoğunlukla Prens Bender´in genç yarı kardeşi Prens Salman bin Sultan´ın elindeydi; Prens Bender Riyad´dan denetleme yapıyordu.

Wall Street Journal´daki bir habere göre geçtiğimiz haftasonu, Prens Bender üstü kapalı olarak bu ortak çabanın küçültüleceğini ve daha çok Fransızlar ve Ürdünlüler ile çalışabileceğini belirtti. Fakat Fransız, Ürdünlü ve Suudi yetkililer, Prens Bender´in yorumlarının Amerika´nın Suriye´deki eylemsizliğine duyduğu öfkeyi yansıtma amacı taşıdığını, gerçek bir plan olmadığını ifade ederek bu ihtimalleri göz önünde bulundurmuyor.

Suudi danışman, “Amerika´yı cezalandıramayız,” diyor ve duyulan kırgınlık her ne kadar yoğun olsa da, ABD ile bağları koparma adına atılan belirli bir adım olmadığını ekliyor. “Gerekli araçlara sahip değiliz.” Diğer Suudiler de krallığın ABD ile bağlarının seyreleceğine yönelik kuşkularını dile getiriyor.

Kraliyet ailesiyle yakın bağları olan gazeteci Jamal Khashoggi, “Nereye yönelinebilir?” diye soruyor. “Alternatif yok. Mesele Suriye olduğunda Amerikan yönetimine yapılan taktiksel bir baskı bu yapılan. Fakat Suudi Arabistan´ın Amerika´yla ilişkisi çok değerli, mesele güvenlik çalışmaları ve teröre karşı savaş olduğunda. Bunlardan bizim gördüğümüz yarar Amerika´nınkinden fazla.” Suriye muhalefeti için Suudi patlamaları cesaret verici olsa da muhalefet üyeleri, kendilerine yararı olacak yeni bir yön gösteren herhangi bir işaret görmediklerini söylüyor. “Tüm bu Suudi öfkesi bizim için daha fazla destek anlamına geliyorsa, harika,” diyor muhalefetin ana politik kanadı Suriye Koalisyonu´nun ABD temsilcisi Najib Ghadbian.

Bunları da sevebilirsiniz