Holistik Bilimin Kökleri, Tarihi ve Mahiyeti (I)

Holistik bilimin, az bilinen yeni bir alan olmasının yanı sıra karmaşıklık ve kapsamlılık yönüyle de uç bir durum sergilemesi bu denemeyi, biri bu yazı gibi sorunsal konulara yöntemsel yaklaşımı irdeleyen, diğeri kökleri ve tarihini anlatan, sonuncusu ise mahiyetini açıklayan bir üçleme olarak ele almanın yerinde olacağını düşündüm.

Belirtildiği gibi şimdi denemenin ilk bölümünde bu gibi sorunlu konulara doğru yaklaşım şeklinin nasıl olması gerektiği sorusunun cevabını bulmaya çalışalım.

Düşünceme göre, monografik bakış ile ele alınan kapsamlı ve karmaşık olduğu için zaten sorunlu ve çetrefil olan herhangi bir konunun çözümlemeli incelenmesinde sistematik ve diyalektik tarz benimsenmemişse elde edilecek sonuçların verimli ve tatmin edici olmasını beklemek hayalcilik olur.

Genel olarak diyalektik bakış ile konulara nasıl yaklaşılması gerektiği hususu daha önceki yazılarımda yeterli düzeyde işlenmiş olduğundan burada daha az ele alınmış olan sistematik (dizgeselci) yöntemin üzerinde durmak istiyorum.

Gördüğüm kadarı ile günümüzde toplumsal nitelikteki sorunları analiz eden kıssa, fıkra, makale ve hatta deneme tipi yazılar sistematik bir akışla inceleme yapmak yerine gelişi güzel ve yoğun mecaz ifadeler dizisi şeklindeki heyecan yüklü manzumeleri içeren metinler olmaktadır.

Bir de analizin sonuna yazanın örtük gündeminde önceden hazır bekletilen «yaftalaşmış görüşü” eklenince metin genel olarak çözümleme olmaktan çıkıp öğretisel (doktriner) söylem niteliği olan bir bildirgeye dönüşmektedir.

Aynı hususlar diğer bir bakıştan ele alındığında şöyle bir saptama da yapmak olanaklıdır.

Günümüz Türkiye’sinin yazılı düşün dünyasında, özgül sorunlu monografik konuları çözümlemek, artık nesnel ve kasıtsız sistematik bir inceleme yapılmak yerine, bunun karşıtı olan öznel ve sonucu önceden belli (a priori) olan, kasıtlı diye nitelenebilecek bir metin ortaya çıkarmak olarak anlaşılmaktadır.

Bu yaklaşım, şimdilerin popüler-toplumsal yazılı basın alanındaki büyük çoğunluğa tehlikeli bir biçimde egemen olmuş en geçerli anlatım tarzıdır diyebiliriz.

Bu nedenle şimdi bu kasıtlı yaklaşım tarzına karşıt daha nesnel olan ve bu nedenle doğru sonuçlar ortaya çıkarma olasılığı yüksek olan sistematik bir inceleme nasıl olmalı sorusuna cevap bulmaya çalışalım.

Önce irdeleme için yaklaşımın herkesin bildiği dört mantık sorusunu konuya yönelterek yapmanın en geçerli yöntem olduğunu daha baştan belirtmek isterim.

Sistematik bir incelemede ilkin «ne zaman” sorusuna cevaben, tarihsel görüngeden bakılarak yapılacak art süremli (diyakronik) irdeleme ile konunun zaman içindeki birikimli değişimi, yani evrimsel akışı açıklığa kavuşturulur. Ardından, sorunun değişik görüngelerden gerçekleştirilecek eş süremli (senkronik) betimlemeler üzerinden ilişkiselliğinin bütünü ortaya konularak yapılan bağlamsal çözümleme ile «ne” sorusu cevaplanır. Sırasıyla zamanı ve varlığı ortaya koyan bu soru ikilisi bize sorunun değer ve anlam boyutunu ortaya koyar.

Ama doğaldır ki konunun dayandığı meta bilgi düzlemindeki kural ve yöntemi anlamaya ulaşmak yalnızca «neden” ve «nasıl” soru ikilisini cevaplamak ile mümkündür.

Böylece mantık çerçevesi tamamlanmış olacaktır ki, doğru konumlanma ve çıkarımlarla kasıtsız ve nesnele yönelmiş bir ele alış söz konusu olacak ve verimli sonuçlar içeren bir çözüm elde edilebilecektir.

Bunları da sevebilirsiniz