Hasan Tahsin’i okumanın tam zamanı..

«Ey Bedbaht Türk!..
Wilson Prensipleri unvan-insaniyet karanesi altında senin hakkın gasp ediliyor ve namusun hiçe sayılıyor..
Buralarda Rum’un çok olduğu ve Türklerin Yunan’a iltihakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleket Yunan’a verildi.
Şimdi sana soruyoruz:
Rum, senden daha mı çoktur?..
Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın?..
Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır. Oraya yüzbinlerle toplan. Ve kahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlan ve ispat et. Burada zengin, fakir, alim, cahil yok. Fakat Yunan hakimiyetini istemeyen kütle-i kahire var.
Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma. Hüsran ve nekbet faide vermez. Binlerle, yüzbinlerle Maşatlık’a koş ve Heyeti Milliye’nin emrine itaat et… İmza: İlhakı Red Heyeti Milliyesi..”

***

İzmirli Müslüman Türklerin hazırladığı ve Türk Ocağı Matbaası’nda basılarak, Kemeraltı sokak aralarından İzmir’in kadim derinliklerine kadar Sultani öğrencileri tarafından dağıtılan bu bildiri, artık İzmir’in Yunanistan’a verildiğini net biçimde halkın yaralı vicdanına açıklıyor ve gece karanlığı çöktükten sonra Maşatlık Tepesi’nde, (yani şimdiki Bahribaba Parkı’nın bulunduğu ağaçlıklı eski Yahudi Mezarlığı’nda) işgali red edecek kitlelerin toplanmasını ve çığlıklı protestosunu yükseltmesini istiyordu…

Çünkü ertesi sabah denizin ötelerinden donanmalarla gelen Yunan ordusu, karaya çıkacaktı..

Babıali’den, yani Osmanlı yönetiminden gönderilip, İzmir Valiliği’ne (Kambur İzzet Paşa’ya), İzmir Kolordu Komutanlığı’na (Ali Nadir Paşa’ya) ve Belediye Başkanlığı’na (Hacı Hasan Paşa’ya) ulaştırılan sert telgraflar, 15 Mayıs 1919 sabahı körfeze girecek ve karaya çıkacak olan İtilaf Devletleri orduları ile Yunan birliklerine mukavemet edilmemesi ve gayet misafirperverlikle karşılanılması gerektiğini ısrarla tebliğ ediyordu.
Yani, Yunan İzmir’e güle oynaya giriyordu..
Ve asla direniş yapılmamalıydı..

MAŞATLIK MİTİNGİ

İzmirlilerin önde gelenleri ve gözü yaşlı halk, 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece, binlerle Maşatlık’ta toplandılar. İçlerinde Namazgah İptidai Mektebi hocası dedem Güzelyalılı Hilmi Efendi’nin de (daha sonra Namazgah Misaki Milli İlkokulu Başöğretmeni) yer aldığı müderrisler, emekli veya sivil giyinmiş zabitler, cami hocaları, esnaf liderlerinin bulunduğu yaşını başını almış kişiler, öbek öbek ateşlerin yakıldığı onlarca tepecik üzerine çıkarak heyecan içindeki halka kimi sükunet, kimi mukavemet telkin eden konuşmalar yaptılar. O esnada Körfezdeki öncü İngiliz savaş gemilerinin projektörleri, ağızlarından alev kusan ejderha nefesleri gibi tepeyi sürekli tarıyordu..


Bu konuşmacılar içinde en ateşli konuşmayı yapan İzmir’de yayınlanmakta olan «Hukuk-u Beşer” gazetesinin başyazarı Hasan Tahsin Bey’di.. Yaklaşmakta olan donanmanın vahşi bir düşman donanması olduğunu, Çanakkale’yi geçemeyen bu donanmanın şimdi İzmir’i işgal etmek için geldiğini ve bu muazzam güce karşı mutlaka silahla mukavemet edilmesi gerektiğini haykırmıştı.

Sevgili Samim Kocagöz’ün, Kalpaklılar romanı bu hadiseyi ne güzel anlatarak romana giriş yapar. Hatırlayalım.. Maşatlık Tepesi’nde miting esnasında gazeteci Hasan Tahsin Bey ile daha sonra kurtuluş savaşına katılacak olan genç Yusuf’un konuşmaları romanın ilk adımlarıdır..

Yine Nurdoğan Taçalan «Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken”, sevgili ağabeyim Zeynel Kozanoğlu «Anıt Adam”, Prof. Bilge Umar «Ege’de Yunanlıların Son Günleri”, Türkmen Parlak «Yunan Ege’ye Nasıl Geldi?” ve Aydoğan Yavaşlı «Ben Hasan Tahsin” isimli kitaplarıyla ve genç tarihçiler Ahmet Mehmetefendioğlu ve Oktay Gökdemir, son 40 yıl boyunca Hasan Tahsin’i kitlelere tanıtmakta başrolü oynadılar. Ben de sürekli araştırma ve yazılarım ile, şehit gazetecinin adına düzenlediğim yarışmalar ve sergiler ile (Hasan Tahsin Belgeseli Sergileri, Hasan Tahsin Resim Sergileri, Hasan Tahsin şiir ve resim yarışmaları) ve Hasan Tahsin’i Yaşatma Derneği başkanlıklarım ile hayran olduğum bu büyük vatansevere görevimi yerine getirmeye çalıştım. Bu süreci yürütürken büyük katkılarından faydalandığım rahmetli dostum Ahmet Taner Kışlalı ve Emre Kongar’a teşekkürü bir borç bilirim. İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin merhum sevgili başkanı Sabri Süphandağlı, 15 Mayıs 1974 tarihinde muhteşem bir kampanya sonucunda İzmir’in Konak Meydanı’na Hasan Tahsin’i sembolize eden «İlk Kurşun Anıtı”nı diktirmekle yine en büyük ve kalıcı tarihi bir görevi yerine getirmiştir. Cumhurbaşkanımız Fahri Korutürk’ün törenle açtığı bu anıt, sonsuza kadar milletimizin bağımsızlık aşkını belgeleyecektir.

BİR OSMANLI YURTSEVERİ

Hasan Tahsin Bey, gerçekte «Osman Nevres” isimli Selanik doğumlu, 31 yaşında bir genç adamdı. 1887 yılında bu kentte doğduktan sonra Balkanlar’ın ihtilalci, devrimci ve ayrılıkçı akımlarının tam ortasında yetişmişti. Yüreği Türklük ve müslümanlıktan yana, ancak halka İstibdat (zulüm içeren yönetim) uyguladığı gerekçesiyle Abdülhamit rejimine ve Türk’ü arkadan vurdukları için Osmanlı mikro milliyetçiliklerinin Balkanlar’da azgınlaşmış ayrılıkçı akımlarına şiddetle karşıydı.


Hasan Tahsin bir Osmanlı milliyetçisiydi.. Gençlik ateşi onu İttihat ve Terakki saflarına savurmuştu.. Paris’te Sorbonne’da sosyoloji okurken çağdaş Batılı düşünce sistemlerini kavramış, ancak Türklük düşmanlığının Batı’nın kanında nasıl yer ettiğini yerinde incelemiş ve bazı vatani işlerin silahla sonuçlanmasından başka çare olmadığını inandığı için, fedai olmayı, mücahit olmayı gerekli görmüştü.. Bu yüzden de Osmanlı Gizli Servisi demek olan «Teşkilatı Mahsusa” saflarına gönüllü katıldı. (40-30 yıl kadar önce, 1970’lerde Hasan Tahsin’in Teşkilatı Mahsusa’dan yakın arkadaşları Hürriyet Kahramanı Tıbbiyeli Mazlum (Em.Tabib General Mazlum Boysan), Fahri Can, Osman Süavi Kökmen, Hamza Osman, Kudret Sandalcı gibi yaşı çok ilerlemiş bilge kişilere ulaşıp, yüz yüze konuşmuş, anılarını kaydetmiş hayatta olan tek kişiyim.)


O, bir Teşkilatı Mahsusa fedaisi idi.. Trablusgarp Savaşı esnasında İsviçre’de Türkler aleyhine oynatılan bir filmde sahneye kurşun yağdırması, Birinci Dünya Savaşı başlarında 15 Ekim 1914 günü Bükreş’te İngiliz ajan kardeşlere, yani Noel ve Charles Buxton kardeşlere suikast gerçekleştirmesi, hatta karanlıkta kalan gizemli bir rivayete göre (Cemal Kutay’ın ısrarlı iddiaları ve İngiliz Casus Lawrence’in bu rivayeti teyit eden beyanları önemlidir) İngiliz Avam Kamarası’nı havaya uçurmaya teşebbüs etmesi bu yüzdendi. Balkan kökenli Osmanlı yurtseverliği onu, İttihat ve Terakki militanı ve Teşkilatı Mahsusa fedaisi yapmıştı.

Şimdilerde Hasan Tahsin olarak tanıdığımız Osman Nevres’e, Buxton Kardeşler’e suikast yapmak için yola çıkarken kendisine «Hasan Tahsin” isimli bir hüviyet verilmişti. Bundan sonra böyle anılacaktı. Gerçek Hasan Tahsin ise, Selanik’te «Silah” isimli bir anarşist gazete çıkaran eski bir Osmanlı Bahriye zabiti idi. Silahçı Tahsin İstanbul’a çağrılmış ve İttihatçılar tarafından öldürülerek, hüviyeti Osman Nevres isimli bir genç yurtsever gence monte edilmişti. Cephelerde boğaz boğaza savaş devam ederken, geri planda korkunç bir istihbarat ve yeraltı savaşı da sürüp gidiyordu..

İlk kurşun, Emperyalizm’e atıldı

İşte 15 Mayıs 1919 sabahı, Yunan Ordusu İzmir’e çıktıktan sonra, yürüyüş kolu olarak en önde sancaklarıyla birlikte Konak’a geldiklerinde silahına sarılan ve kurşunlarını sancaktar ve yanındaki efzon askerlerine yönelten ve büyük bir Yunan paniğine sebep olup kurşunları bittikten sonra yaylım ateşi ile şehit edilen kişi, Hasan Tahsin ismiyle bilinen «Osman Nevres” gerçek isimli yurtseverdi.

Hasan Tahsin şehit edildikten sonra vahşi bir katliam gerçekleşti, ilk anda Miralay Süleyman Fethi Bey, Kaymakam Doktor Şükrü Bey, Kolağası Hüseyin Necati Bey, Yüzbaşı Nazım Bey, Yüzbaşı Ahmet Bey, Doktor Fehmi Bey, Mümeyyiz Nadir Bey, Mümeyyiz Ahmet Hamdi Bey de süngülenerek şehit edildiler.. Miralay Süleyman Fethi Bey, göğsüne dayanan Yunan süngülerine baş eğmemiş, kendisine «Zito Venizelos” (Yaşa Venizelos) demesi için ısrar edilmesine rağmen boyun eğmediği için vahşice süngülenmiş, Konak Meydanı yakınındaki Guraba-i Müslimin Hastanesi’ne, Sarıkışla telgraf çavuşu amcam İzzet Altınkalem Efendi tarafından taşınarak doktorlara teslim edilmiş, ancak 3 gün sonra hastanede vefat etmişti.

Şimdi soralım..

Hasan Tahsin’in ilk kurşunu ne anlama gelir?


1-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu önce bir İslam savaşçısının kurşunudur.
İzmir’i işgale gelen Haçlı Emperyalizmi’ne karşı, İslam ümmetinin bir silahlı direniş hareketi Hasan Tahsin’in ilk kurşunlarıyla ateşlenmiştir.

2-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu, aynı zamanda bir Türklük savaşçısının kurşunudur.
Hasan Tahsin’in Paris’ten yakın oda arkadaşı ve Valdögraz Askeri Tıp Akademisi’nde Osmanlı devleti adına okuyan meşhur hürriyet mücahidi Tıbbiyeli Mazlum’un yaşlılığında dizi dibinde arkadaşı Hasan Tahsin’i bana anlattığı günlerin üzerinden tam 40 yıl geçti. Konuşmaları teybimde hala duruyor. Beynimde ise aynen yankılanıyor. Eşi Nimet teyzenin getirdiği demli çaylarımızı içtiğimiz bir gün Mazlum Boysan Paşa (Emekli Askeri Doktor Tümgeneral, Atatürk’ün doktorlarından) Paris’te hafta sonralarında Hasan Tahsin ile birlikte müzeleri gezdiklerini anlatmıştı. Bir gün Fransız Ordusunun yaptığı savaşta yenilip geri çekilen ordunun önüne doğru atılan elinde bayraklı bir Fransız gencini, bir büyük tabloda Louvre Müzesi’nde uzun uzun inceleyen Hasan Tahsin, arkadaşı Mazlum’a dönerek «Allah, bana milletim için şehit olmayı nasip etsin” demiş ve ağlamıştı.
Yine başka bir hatıra.. 2009 yılı Mayıs sayısında Hasan Tahsin’i konu eden «Toplumsal Tarih” dergisine göz atalım. Ve günümüzde Hasan Tahsin üzerine yapılan araştırmaların sürdürücüsü, bu yönde emek veren sevgili tarihçi kardeşim Yrd. Doç. Dr. Ahmet Efendioğlu’nun yayınladığı bir belgeyi inceleyelim.


Hasan Tahsin tarafından vurulan İngiliz Ajanı Noel Buxton, iyileştikten sonra Bükreş Hapishanesi’ne gider ve Hasan Tahsin ile görüşür. İşte o görüşmenin bir bölümünü Noel Buxton’un hatıralarından sunalım.
Buxton: – Neden bizi öldürmeye çalıştın?
Mahkum: – Amacım bir ders vermek ve cezalandırmaktı. Türklerin boyun eğmeyeceklerini göstermek istedim. Türklerin düşmanlarını bağışlamayacağını gösterdim.
Buxton: – Ülkene bizi öldürmekle nasıl faydan olacaktı?..
Mahkum: – Türk halkını cesaretlendirecektim. Onları mukavemet için teşvik edecektim. Ve bu hareket nesiller boyu hatırlanacaktı.
Görüldüğü gibi Hasan Tahsin kendini bir Türklük fedaisi olmaya çoktan hazırlamıştı..

3-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu aynı zamanda bir insan hakları savaşçısının kurşunudur.
Onun gazetesi «Hukuk-u Beşer” ne anlama geliyor?.. Aynen gazetesinin ismini günümüze uyarlarsak «İnsan Hakları” demektir. Başlığın altında «İnsan hukukunun savunucusu, gerçeklerden ayrılmayan, hür bağımsız gazetedir. Genç idealistlere sahifeleri açıktır” yazmaktadır. Hasan Tahsin, bu gazetedeki yazılarında daima insanlığın sömürgecilere, zalimlere, despotlara karşı mücadelesini desteklemiş ve sahiplenmiştir.

4-Hasan Tahsin’in ilk kurşunu son olarak, tam bir sosyalist direniş kurşunudur.
Çünkü Hasan Tahsin kendini bir «Osmanlı Sosyalisti” olarak tarif etmiş, bu yönde yazılar yazmıştır. Eşitlikçi, halkçı, haktan yana, mazlumdan yana yanardağ gibi yanan yüreğinin ateşini coşkulu yazılarında kağıda dökmemiş midir?
İşte 22 Mart 1919 tarihli «Alt Tabaka” yazısını aynen okuyalım:


«- Biz ki Osmanlı sosyalistleriyiz.. Bizim iki amalımız (emelimiz) vardır. Biri sınıfı zalimiyeyi hak vermeye icbar etmek, ötekisi sınıfı mazlumiyeyi istihsal hakkına muktedir kılmak..”


Hasan Tahsin sınıf kelimesini 1919’larda kullanmakta ve zalim sınıfların hak vermeye zorlanmasını, mazlum sınıfların ise üretim hakkına kavuşmasını arzulamaktadır. Bu yazdıkları sosyalizmin alfabesidir.
Neden bunları yazmıştır?
Çünkü 2. Meşrutiyet’ten sonra gönderildiği Paris’te Belçikalı sosyalist lider Van Der Velde’nin Sorbonne’daki Vakans kurslarına katılmış, büyük Fransız sosyalisti Jean Jaures’e hayranlık duymuş ve onunla tanışarak ilişki kurmuştur. Yine Hukuk’u Beşer gazetesinde yazdığı demokratik sosyalist ama «Anti-Bolşevik” ifadeleri özellikle dikkatle incelenmelidir. Yine Troçki üzerine çözümlemeleri ilginçtir. Bu yazıları yazarken İzmir’de ona «Bolşevik” suçlaması yapılmıştır. Köylü gazetesi bunda başrolü oynadı. Köylü Başyazarı Mehmet Refet’e göre (daha sonra vatan haini 150’liklerden oldu ), Hasan Tahsin kızkardeşi Melek hanımı başı açık olarak Frenk sinemasına götürdüğü için alenen Bolşeviklik propagandası (!) yapmakta idi.. Hasan Tahsin tüm bu suçlamalara gazetesinde verdiği yanıtta, «Biz Osmanlı vatanseveriyiz, bu yüzden 1917’de kuzey komşumuz Bolşevik Rusya’da gerçekleşen devrimle bir gönül bağımız olamaz, biz hürriyetçi sosyalizmden yanayız” diyerek, bugünlere adeta anlamlı mesajlar göndermiştir. Okuyalım ve onu anlayalım. Tüm yazıları İzmir Milli Kütüphanesi’nde Hukuk-u Beşer Gazetesi koleksiyonu içinde bizi bekliyor.

Bu yüzden, Hasan Tahsin’in ilk kurşunları;

Hem İslam için..
Hem Türklük için..
Hem insan hakları için..
Hem de sosyalizm için atılmış kurşunlardır..


Toplam olarak anti-emperyalist kurşunlardır.
Bu kurşunlar Yunan’a değil, öncelikle Yunan’ın arkasındaki «Emperyalizm”in tam alnına sıkılmış ve mazlum halkların Emperyalizme karşı dünyada zafere ulaşan ilk şanlı kurtuluş savaşının ilk kıvılcımı olmuştur. Bu bakımdan bu kurşunlar, hem milli, hem evrenseldir.. Mazlum halkların milli kurtuluş savaşları çağının ilk umut verici çığlıklarıdır..

Hasan Tahsin’i savunalım..

İzmir’i, Emperyalizm işgal etmiştir..
Neden?..
Anlatalım..
İzmir’i Yunanistan’a veren «Paris Barış Konferansı”, 5 Mayıs 1919’da toplanmıştır. Masanın başına ABD Başkanı Wilson, karşısına ise İngiltere Başbakanı Lloyd George oturmuş, yanlarına ise Fransa Başbakanı Clemencau ve İtalya Başbakanı Orlando yerleşmiştir.. Birkaç gün tartıştıktan sonra 12 Mayıs günü, Yunanlılara İzmir’i verdiklerini açıklamışlardır.
Selanik ve Pire’den hareket eden 16 asker taşıma şilebi dahil olmak üzere 30 savaş gemilik, toplam 46 parçalık işgal donanmasında yer alan, 4-3 bacalı büyük zırhlı ve 2-1 bacalı muhriplerin ve dretnotların isimleri şunlardır:
Donanma İzmir açıklarında hilal şekline bürünmüş ve şu şekilde bir yerleşim oluşturmuştur:

a) En sağda, Amerikan savaş gemileri: Dyler, Manley, Arizona zırhlıları
b) ABD’nin hemen yanında, İngiliz savaş gemileri: M.29, M.22, Iron Duke, Adventure, Mimosa, Centour, Victoria zırhlı ve muhripleri..
c) En solda, Fransız savaş gemileri: France, Paris, Lorraine ve Ernest Renan zırhlı ve muhripleri..
d) Fransa donanmasının yanıbaşında, İtalyan savaş gemileri: Artigliera, Duilo, Emanuela, Vittoria zırhlı ve muhripleri.
e) Tam ortada ileriye doğru, Yunan savaş gemileri: Neagenes, Thetis, Lemnos, Aeler, Leon, Kilkis, Patris, Temistokles, Antronitos ve meşhur amiral gemisi Averoff başta olmak üzere zırhlı ve muhripler..

İşte bu Emperyalist Donanmanın desteklediği Yunan Orduları, 15 Mayıs 1919 sabahı karaya çıkmışlardır.

Bu bakımdan Yunan sancaktarı ve yanı başındaki iki askere Hasan Tahsin Bey tarafından sıkılan kurşunlar, gerçekte bu donanmaya, yani temsil ettiği Emperyalizm’e karşı sıkılmıştır.
Emperyalizm’e karşı zafere ulaşan ilk şanlı kurtuluş savaşı 15 Mayıs sabahı İzmir’de başlamıştır. Kuvayı Milliye’nin başlamasının tam 90. Yıldönümünde bunu vurgulamalıyız.. Biz İzmirliler, işgal edilmekle ve ilk kurşunu sıkmakla bir evrensel kurtuluş savaşını başlatmış, 9 Eylül 1922’de Emperyalizm’den kurtulmakla da o kurtuluş savaşını sona erdirmiş bir kentin çocuklarıyız..
İzmir olarak, «15 Mayıs” ile «9 Eylül” tarihleri kimliğimizi perçinleyen en önemli tarihi simgelerdir.

Hasan Tahsin böylesine anti-emperyalist ve yurtsever bir gazetecidir. Prof. Salih Özbaran 1 Şubat 2009 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yazdığı «Medya Tarihçiliği” yazısında ulusal devletimizi ve tarihi kimliğimizi kemiren ve yok etmek isteyen bir Medya Tarihçiliğinin ortaya çıktığının, çok etkin ve saldırgan olduğunun altını çizmişti. Sağolsun.. Haklıdır.


Türk Devrimi’ne karşı konuşlanan Emperyalizm’in hizmetindeki bir Ermenici, Megalo İdea’cı, Avrupacı, bölücü, etnikçi, anti Kemalist, sahte dinci bir kozmopolit tarih anlayışı, tüm ulusal değerlerimize saldırdığı gibi, Hasan Tahsin’e karşı da, «Bolşevik, Yahudi dönmesi, ilk kurşunu atmadı, anarşist, terörist..” gibi suçlamalar getirerek onu ulusal tarihin ve halkın gözünden düşürmeye çalışmaktadır. Aynı tarih anlayışı, 9 Eylül’den sonra İzmir’i Mustafa Kemal Paşa’nın yaktırdığını, bu yüzden yeni bir soykırım suçlamasının Türklere yöneltilmesi gerektiğini savunuyor.

İzmir’i, Ermeni İhtilal Komiteleri’nin yaktığına dair tüm uluslararası raporlar (Öncelikle İzmir İtfaiye Müdürü Pol Greskoviç Raporu, ABD Ortadoğu’ya Yardım Konsorsiyumu Başkanı Mark Prentiss Raporu, Fransız Amiral Dumesmill Raporu) hasıraltı edilerek, suç Türk milletinin üzerine atılıyor.. Kale gibi sağlam ilk iki rapor Washington Kongre Kütüphanesi Amiral Bristol Koleksiyonu Genel Yazışmalar Dosyası içinde duruyor, internette herkese açıktır; üçüncü rapor İzmir APİKAM-Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde bulunmaktadır.

Ama bütün bunlara rağmen, vahşi Ermeni çetelerinin hıyaneti örtbas edilerek özellikle İzmir’de kenti Türklerin yaktığına dair Batı ajanlarınca kaleme alınmış şık kitaplar yayınlanıyor (Örneğin, İzmirli ünlü işadamı Bülent Şenocak’ın sahibi olduğu Şenocak Yayınları’ndan basılan İngiliz Gazeteci (!) Giles Milton’un «Kayıp Cennet , Smyrna 1922 – Hoşgörü Kentinin Yıkılışı” kitabı ve daha niceleri). Tüm Batı Anadolu’yu ve İzmir’i yakıp yıkacak olan zalim Yunan Ordusunu ve işbirlikçisi Ermeni çetelerini, 15 Mayıs 1919’da İzmir-Kordonboyu’nda takdis ederek karşılayan tahrikçi ve azılı Türk düşmanı Ortodoks Rum Metropoliti Hirisostomos’u bile ustaca öven kitaplar, yine aynı çevre tarafından İzmir’de bastırılıp kaymak tabakaya reklamı yapılabiliyor.
Cepheler artık apaçık bellidir.. Tıpkı 1919’daki gibi..

Biz, Hasan Tahsin’i şanlı bir anti-emperyalist olarak görüyoruz. Bizim yüreğimizde o, Sütçü İmamlar, Karayılan’lar, Şahinbey’ler, Yörük Ali efeler, Gökçen efeler ve Topal Osman’lar ve Mustafa Kemal’in isimsiz kahraman halk savaşçıları ile yan yanadır. Hasan Tahsin, Kuvayı Milliye’nin şanlı ve de hüzün verici bir sembolüdür..
Onu eleştirenlere sorarız..
Anti-emperyalist misiniz?..
«Evet..” derseniz, oturup konuşuruz, belgeleri tartışırız. Yanlışımız varsa düzeltiriz.
Peki ya, «Hayır!..” derseniz?..
«Emperyalizm’e karşı değilim!..”, derseniz?..
O zaman, İşgal Donanması’na bindiniz demektir..

O zaman.. Ya Ali Kemal’siniz, ya da Hasan Tahsin!..


İşler sizin açınızdan rast giderse.. Yine bir kara gün, İşgal Donanması ile Anadolu’ya yeniden adım attığınızda, İzmir’in Kordonboyu’nda yeniden «bir «ilk kurşun” da buluşmak üzere!.. Sözümüz söz!..
Destek Allah’tan.. İman, Kuvayı Milliye’den.. Rehber, Müdafaa-i Hukuk’tan.. Dua, milletten olsun!..

Hasan Tahsin’e saldırılar

Hasan Tahsin, Türk oğlu Türk, Müslüman oğlu Müslümandır.. Türk ve Müslüman Recep Ağa ile Türk ve Müslüman Rabia hanımın oğludur.

Hasan Tahsin´e «Bolşevik” diye saldıranlar olmuştur, Köylü Gazetesi sahibi Mehmet Refet gibi. Neymiş?.. Kızkardeşini başı açık olduğu halde Frenk mahallesinde sinemaya götürüyormuş, işte bu Bolşevik olduğunun ispatıymış..Bunu yazan Mehmet Refet, Yunan işgalini desteklediği ve kurtuluş savaşımıza karşı çıktığı için 150´liklere dahil edilmiş ve vatanımızdan kovulmuştur.

Yok efendim.. Hasan Tahsin anarşistmiş ve teröristmiş.. Bunu da yazan ve savunan marksist-liberal tarihçi Prof. Mete Tuncay´dır.. Vatanseverlere anarşist veya terörist demek, eski solcu liberal Avrupacı-Amerikancı-Ermenici aydınların fiyakasıdır. Geçiniz..

Yine bir iddia.. Hasan Tahsin, Sabetaycı’dır.. Şunu iddia ediyorlar: «Hasan Tahsin, Selanik doğumlu olduğu için İbrani kökenlidir, yani Yahudi asıllıdır, Yahudi dönmesidir, Mesih Sabetay Sevi´nin izleyicisidir..”. Bu iddiaların kaynağı da örneğin Prof. Ertuğrul Düzdağ gibi sağ-muhafazakar tandanslı kişiler ve sol-ulusalcı etiketli Prof.Yalçın Küçük´tür. Tümü yalandır, iftiradır, Atatürk gibi Hasan Tahsin de Selanikli olduğu için güya doğum yerlerine atıfta bulunarak bu Türk vatanseverlerine gizli Yahudilik karalaması sıçratarak gerçekte ırkçılık yapmaktadırlar. Yalçın Küçük´ün «Emperyalist Türkiye” kitabında Atatürk hakkında yazdıklarını ibretle okuyunuz, Hasan Tahsin´e ırk suçlaması yaparken iltifat etmiştir bile diyebilirsiniz.

Bu tür suçlamalar, Emperyalizm’in işine yarar, ulusal tarih bilincini içinden çökertmeye yarar. Bir vatansevere, Yahudi diyerek aşağılamak ve böylece karanlık niyetli olduğunu ima etmek, kapkaranlık amaçlara hizmet etmez mi?.. O kişi, velev ki, öz be öz Yahudi´dir.. Peki, ilk kurşunun atıldığı gün şehit edildi mi, edilmedi mi?.. Vatanı için kanını döktü mü?.. Yahudi olsa ne yazar?..

Mütarekenin en acılı günlerinde Emperyalist kumandanların gözü önünde Kramer Palas’ta dalgalanan Yunan bayrağını indirip parçaladığı için idama mahkum edilen İzmirli Musevi (Bergamalı) Nesim Navaro’yu tarihin neresine yazacağız bu durumda?.. 9 Eylül 1922’de İzmir’i kurtaran 1.Ordu’nun Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa’nın ölüm cezasından sağ olarak kurtulmayı başaran Nesim Navaro’ya gönderdiği mektubu, Milli Tarihimiz bağrında saklamaktadır: «Azizim Nesim Navaro Efendi, Bidayeti mütarekede, en zayıf zamanımızda Amiral Dixon’un İzmir’e geldiği gün, İzmirli Yunanlı-Rum palikaryaların Amiral’e bir cemile olarak Kramer Palas’a çektikleri Yunan bayrağını yerinden koparıp yırtmak suretiyle gösterdiğiniz cesaret-i vataniye ve cesaret-i medeniyeti takdir eder, gözlerinizden öperim. İzmir Kumandanı Nurettin Paşa..” (Nesim Navaro olayı için bakınız: Celal Bayar – Ben de Yazdım, Cilt 5, Sayfa:128, Sabah Kitapları,1997, İstanbul)

Tarih, işte budur.. Tokadını bazen tam vurur!..

Burada bir paratez açıyorum: (Milliyetçilik, ulusalcılık, yurtseverlik veya vatanseverlik, ırkla veya dinle alakalı değildir. Vatanını ve halkını, Emperyalizm’e karşı savunmakla, ya da tam tersine milletine ihanet etmekle alakalıdır.. )

Tam 40 yıldır Hasan Tahsin’i binbir emekle savunduğum, hiçbir kişisel çıkar gözetmeden hakkında yüzlerce yazı yazdığım, konferanslar verdiğim, onu yaşatmak için dernek bile kurduğum için, karanlık internet siteleri, benim için «Sabetaycı” suçlaması yaparlar.

Dedem ve babam Kafkasya -Gürcistanlı Ahıska Türkü’dür, uzak akrabalarımız Sibirya ve Kazakistan’da hala sürgünde yaşar, Akkoyunlu kavmine mensupturlar, Anadolu’ya kavuşabilme şansına sahip olanlar «Ak” ile başlayan soy isimleri almışlardır. Tüm baba kök kavmim, Gürcistan’dan önce Türkistan’da yaşamışlardır. Buhara’da büyük kabristanda katakomp şeklinde tüm atalarımızın kemiklerinin bulunduğu toplu oda mezarı vardır. Ahıska Türk’ü dedem, özellikle koyu Mustafa Kemal’ci idi. Babaannem ise Uşaklı yörüktür. Anneannem ise, yine Bergamalı yörüktür. Anamın babasının kökü ise Arapgir’e dayanır,anamın babası olan dedem de Atatürkçü bir ilkokul müdürü idi. Anam, hem normal lise, hem imam-hatip lisesi tarih öğretmeni idi. Yüzlerce vatansever din adamı, imam ve müftü yetiştirmiştir.. Bana daima Türklüğümü, Müslümanlığımı, Gazi Paşa sevgisini ve milli mücadele aşkını aşıladı.

Ama karanlık internet sitelerine bakarsanız, ben İbrani kökenli bir gizli Sabetaycı’yım, onun için de Hasan Tahsin’ciyim.. Ne pis bir emperyalist, bölücü, etnikçi çukura doğru itildi benim güzel ülkem, fark ediyor musunuz?..

İddialara devam edelim.. «İlk kurşunu Hasan Tahsin atmadı”, diyenler de oldu. Başta İzmir Barosu eski Başkanı rahmetli Av.Nevdet Öklem gibi.. Yok efendim evinde kalpten ölmüş, sonra kahraman şehit ilan edilmiş.. Bunların hepsi yalandır. Prof.Dr. Bilge Umar´ın Bilgi Yayınevi´nden çıkan «Yunanlıların Ege´de Son Günleri” kitabını okuyunuz. İbretle okuyunuz. Bir hukuk profesörünün (halen Yeditepe Üniversitesi öğretim üyesi) bir hukukçu titizliği ile ilk kurşunu kimin attığını adım adım ispatlayışı karşısında tüm şüpheleriniz kaybolur. Tamamen tatmin olursunuz. Yalanların, bir bir nasıl çürütüldüğünü görürsünüz.

Hasan Tahsin hakkında en son ultra-iftira ise, 1915 Ermeni Soykırımı’nı şehit edilmeden önceki yazılarında lanetlediği şeklindedir. Böylece günümüzdeki Ermeni sözde soykırım savlarına dayanak yapılmak istenmektedir. Bu tarih çarpıtmasının yaratıcısı da, Prof.Halil Berktay’dır, 25-26-28 Nisan ve 2-5 Mayıs 2012 tarihlerinde Taraf gazetesinde yazdığı 5 makale ve Talat Ulusoy isimli bir yazarın 20 ve 30 Nisan 2012 tarihlerinde (izmirizmir.net) sitesinde yayınladığı iki yazı da aynı doğrultuda; Hasan Tahsin’i, Ermeni soykırımı taaruzuna dayanak yapma amaçlı kampanyanın belgeleridir. Hasan Tahsin’in, devleti savaşa sokan ve milleti kırıp geçiren İttihat ve Terakki eski yönetimine karşı binlerce kez haklı olarak mütareke döneminde kaleme aldığı vatanseverce eleştiri yazıları içinden, cımbızla bazı cümleleri çıkarıp, cilalayıp Ermeni iddialarına dayanak yapmak istemektedirler.

Şunu anlayamazlar.. Hasan Tahsin, Alman denizaltısına binip kaçan İttihatçı kodamanları da kıyasıya eleştirir.. Aynı zamanda, birkaç yıl sonra İngiliz savaş gemilerine binip aynı Boğaziçi’nden rezil biçimde kaçacak olan Padişah Vahdettin’i de eleştirir.. Bu padişahın onayı ile İzmir’e çıkan Emperyalizm’in ordularına karşı ilk kurşunu da, kahramanca sıkar.. İşte yurtseverlik budur.. (Hasan Tahsin’in tüm yazıları yakın zamanda kitap olarak yayınlandı, büyük bir hizmet gerçekleştirildi, alın ibretle okuyun.. Dr. Oktay Gökdemir, «Hukuk-u Beşer”, İzmir Büyükşehir Belediyesi Yayınları, 2012)

Son sözümüz..

Hasan Tahsin, seni daima savunacağız..

Biz, Türküz.. Müslümanız.. Mustafa Kemal Ordusu’nun isimsiz neferleriyiz..

Sen, Haçlı Emperyalizmi’ne karşı direnişçi öncü kahramanımızsın..

Dün de öyleydin, bugün de öylesin!..

Bizce, mübarek Sütçü İmam´dan, şehit Gökçen Efe´den bir farkın yoktur!..

Sen, Mustafa Kemal Paşa’nın hemşehrisi, bir cekafar kardeşisin..

Allah rahmet eylesin!..

Bu yıl Cumhuriyetimizin kuruluşunun 90. Yıldönümüdür. İzmir’in kurtuluşunun da 91.yıldönümü gerçekleşecek. Ne yazık ki ülkenin içine itildiği derin ayrışma döneminde bu kutlu günlerimizi caba ve cezaya dönüştürecek nice görüntü ortaya çıkacaktır. 2015 yılı da yaklaşıyor. Ermeni iddiaları tavan yapacak. Hele hele İzmir’in kurtuluş günü olan 9 Eylül arefesinde, İzmir’i Mustafa Kemal Orduları’nın yaktığına dair dış ve iç suçlama eylem ve yayınları hızla halkımızın üzerine çullanacak. Bunu şimdiden görüyorum. Ulusal zaferin 91. Yıldönümünde, yine cumhuriyetin kuruluşunun 90. Yıldönümünde bu anlamlı yılların ruhunu tersine çevirmek için, geçmişteki kurtuluş savaşı karşıtları sanki dirilip güçbirliği yapacak.. Hepsini göreceğiz..

İşte bunun için, Hasan Tahsin’i okumanın «tam zamanı” dedik..

Bunları da sevebilirsiniz