Yargıya Güvenin Olmadığı Yerde Osman Özgüven Neden Kalsın Ki?

Onu herkes, halkına suyu ücretsiz dağıttığı için yargılanan belediye başkanı olarak tanıdı. Herkes, ‘Aman ne güzel! Belki bütün belediye başkanlarına örnek olur’ diye düşünüyordu ki, Osman Özgüven hakkında, ‘Suyu nasıl bedava dağıtırsın’ diye soruşturma açtılar. İçeri atılması an meselesiydi ki, büyük bir kamuoyu baskısı oluştu. Sadece Dikili’nin değil tüm Türkiye’nin gözü Osman Özgüven hakkında verilecek karara çevrildi. Neyse ki yargıçlar bir suç unsuru bulamadılar ve Osman Özgüven -o defalık- beraat etti.
****
Bir belediyede suç unsuru arayıp da bulmamak olası mı? İsterseler, ‘niye o gülleri şu bahçeye dikmedin de ötekine diktin’ diye sorarlar insana. Ya da, ‘neden şu sanatçıyı getirmek için ihale açmadın!’ diye- İzmir’deki gibi- saçma sapan bir soru ile şaşkına çevirirler yerel yöneticileri. Bir kez soruşturmaya karar verince -Dikili’de bile- belediye başkanını suçlayabilecek bir şeyler bulurlar elbette. Nitekim öyle de oldu. Dikili, Dikili olalı böyle suçlar görmedi! Meğer neler yapmış, ne büyük cinayetler işlemiş Osman Özgüven ve arkadaşları… Osman Özgüven’in 8 yıl 4 ay, arkadaşlarının da büyük cezalar almasına yol açan suçlar (!) bakınız nasıl işlenmiş.
1-Belediyeye ait garaj yerini satışa çıkarmışlar. İhaleyi bir firma kazanmış. Ancak, bu firmanın henüz kuruluş işlemini tamamlamadığı anlaşılınca belediye bu ihaleyi iptal etmiş.
Olayın burada bitmesi lazım değil mi? Belediye olarak bitmiş ama meğer yargısal olarak olay bitmemiş. Mahkeme, sanki bu ihale iptal edilmemiş gibi Osman Özgüven ve arkadaşlarını ‘ihaleye fesat karıştırmak’ suçundan mahkümetmiş.
2-Belediyenin bir cenaze aracı, bir et nakliye aracı, üç de öğrenci nakil aracına ihtiyacı olmuş. Belediyenin parası yokmuş. Onlar da, belediyenin büyük ortak olduğu jeotermal enerji şirketine bu araçları satın aldırmışlar. Sonra da bu şirketten adı geçen araçları kiralamışlar. Bir yıl sonra da bir ihale açarak bu araçları satın alarak belediyenin üzerine geçirmişler. Her şey normal gibi görünüyor değil mi? Ne gezer! Meğer jeotermal enerji şirketinin sosyal sigortaya borcu varmış ve sosyal sigortaya borcu olan şirket ihaleye giremezmiş…
Özgüven’e, anasından emdiğini burnundan getiren soruşturmalar… Mahkemeler…
Ne, cenaze taşıyacak bir aracın neden satın alınmak zorunda kalındığını düşünen…
Ne, halkın et ihtiyacını sağlıklı koşullarda sağlayacak aracın gerekliliğini değerlendiren…
Ve ne de yavrularımızı okullarına çağdaş koşullarda taşıyacak üç araç satın alındığı için sevinç duyan varmış soruşturmayı yapanlar arasında…
****
Şimdi Osman Özgüven İsveç’te…
Her şeyiyle bütünleştiği Dikili’yi terk ederek, gitmek zorunda kaldı.
Eğer mahkeme böyle bir kararı bundan birkaç yıl önce -yani yargının tamamen AKP’nin eline geçmesinden önce- vermiş olsaydı, eminim Osman Özgüven ülkesini terk ederek gitmezdi. Çünkü karar böyle çıksa bile, onun yüksek yargıdan döneceğini bilirdi. Ama Yargıtay’ın da, eski Yargıtay olmadığı bir dönemdeyiz artık. Bireysel başvuru yapacağını söylediği Anayasa Mahkemesi’nden de farklı bir sonuç çıkacağını düşünmemiş olacak ki, çekti gitti ülkesinden… Yargının tarafsız olmadığına inandığına göre, o cezayı çekmeye neden razı olsun ki!
****
Askeri darbelerin ardından insanlar kendilerini İsveç’e atarak canlarını kurtarırlardı.Şimdi ise AKP hükümetinin sivil darbe yaptığı bir dönemi yaşıyoruz… Acaba, Silivri’de yargılanmak için yurtdışından koşarak gelen o komutanlar, 18 yıl hapis cezası alacaklarını bilselerdi, gelirler miydi?
Eminim ‘Elbette gelirdik,’ diyeceklerdir gururla. Çünkü onlar, yargının tarafsız olmayacağını öngörseler bile gururlarına yediremezlerdi, korumakla görevli oldukları yurtlarından uzak kalmayı.
Evet geldiler… Her sonucu göze alarak geldiler… Ama ne yazık ki en kötü senaryonun oynandığı bir Türkiye’de, en acımasız duvara tosladılar; hukuk kurallarıyla istediği gibi oynayan yargının duvarına…
Keşke kalsalardı, ülkelerinin özlemini içlerine atsalar da gelmeselerdi… Burada, ‘ölüm cezası’ anlamına gelen (keşke o kadar yaşayabilseler) 18 yılı içeride geçireceğine, bağırlarına taş basıp kalsalardı oralarda…
****
Türkiye artık 10 yıl önceki Türkiye değil.
Türkiye’de; yönetimiyle, yargısıyla ve ele geçirilmiş tüm kurumlarıyla olağanüstü bir durum var artık; bir sivil darbe bu. Askerin yaptığından çok daha acımasız, çok daha aldatıcı…
****
Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, halkı için çalışmanın cezasını çok ağır çekiyor elbette. Halkından ve ülkesinden uzak yaşamak, az şey midir bir yurtsever için? Ama iyi ki de gitti Osman Özgüven. İyi ki gitti de, ona bunca yıl hapiste yatmayı uygun görenler, onu dört duvar içine tıkmanın keyfini yaşayamadılar… Bir gün nasılsa gelecek ve onu seven halkıyla buluşacaktır… O gün, ona bu cezayı uygun görenler nerelerde olacaklardır dersiniz?
Kim bilir…

Onu herkes, halkına suyu ücretsiz dağıttığı için yargılanan belediye başkanı olarak tanıdı. Herkes, ‘Aman ne güzel! Belki bütün belediye başkanlarına örnek olur’ diye düşünüyordu ki, Osman Özgüven hakkında, ‘Suyu nasıl bedava dağıtırsın’ diye soruşturma açtılar. İçeri atılması an meselesiydi ki, büyük bir kamuoyu baskısı oluştu. Sadece Dikili’nin değil tüm Türkiye’nin gözü Osman Özgüven hakkında verilecek karara çevrildi. Neyse ki yargıçlar bir suç unsuru bulamadılar ve Osman Özgüven -o defalık- beraat etti.

****

Bir belediyede suç unsuru arayıp da bulmamak olası mı? İsterseler, ‘niye o gülleri şu bahçeye dikmedin de ötekine diktin’ diye sorarlar insana. Ya da, ‘neden şu sanatçıyı getirmek için ihale açmadın!’ diye- İzmir’deki gibi- saçma sapan bir soru ile şaşkına çevirirler yerel yöneticileri. Bir kez soruşturmaya karar verince -Dikili’de bile- belediye başkanını suçlayabilecek bir şeyler bulurlar elbette. Nitekim öyle de oldu. Dikili, Dikili olalı böyle suçlar görmedi! Meğer neler yapmış, ne büyük cinayetler işlemiş Osman Özgüven ve arkadaşları… Osman Özgüven’in 8 yıl 4 ay, arkadaşlarının da büyük cezalar almasına yol açan suçlar (!) bakınız nasıl işlenmiş.

1-Belediyeye ait garaj yerini satışa çıkarmışlar. İhaleyi bir firma kazanmış. Ancak, bu firmanın henüz kuruluş işlemini tamamlamadığı anlaşılınca belediye bu ihaleyi iptal etmiş.

Olayın burada bitmesi lazım değil mi? Belediye olarak bitmiş ama meğer yargısal olarak olay bitmemiş. Mahkeme, sanki bu ihale iptal edilmemiş gibi Osman Özgüven ve arkadaşlarını ‘ihaleye fesat karıştırmak’ suçundan mahkümetmiş.

2-Belediyenin bir cenaze aracı, bir et nakliye aracı, üç de öğrenci nakil aracına ihtiyacı olmuş. Belediyenin parası yokmuş. Onlar da, belediyenin büyük ortak olduğu jeotermal enerji şirketine bu araçları satın aldırmışlar. Sonra da bu şirketten adı geçen araçları kiralamışlar. Bir yıl sonra da bir ihale açarak bu araçları satın alarak belediyenin üzerine geçirmişler. Her şey normal gibi görünüyor değil mi? Ne gezer! Meğer jeotermal enerji şirketinin sosyal sigortaya borcu varmış ve sosyal sigortaya borcu olan şirket ihaleye giremezmiş…


Özgüven’e, anasından emdiğini burnundan getiren soruşturmalar… Mahkemeler…

Ne, cenaze taşıyacak bir aracın neden satın alınmak zorunda kalındığını düşünen…

Ne, halkın et ihtiyacını sağlıklı koşullarda sağlayacak aracın gerekliliğini değerlendiren…

Ve ne de yavrularımızı okullarına çağdaş koşullarda taşıyacak üç araç satın alındığı için sevinç duyan varmış soruşturmayı yapanlar arasında…

****

Şimdi Osman Özgüven İsveç’te…

Her şeyiyle bütünleştiği Dikili’yi terk ederek, gitmek zorunda kaldı.

Eğer mahkeme böyle bir kararı bundan birkaç yıl önce -yani yargının tamamen AKP’nin eline geçmesinden önce- vermiş olsaydı, eminim Osman Özgüven ülkesini terk ederek gitmezdi. Çünkü karar böyle çıksa bile, onun yüksek yargıdan döneceğini bilirdi. Ama Yargıtay’ın da, eski Yargıtay olmadığı bir dönemdeyiz artık. Bireysel başvuru yapacağını söylediği Anayasa Mahkemesi’nden de farklı bir sonuç çıkacağını düşünmemiş olacak ki, çekti gitti ülkesinden… Yargının tarafsız olmadığına inandığına göre, o cezayı çekmeye neden razı olsun ki!

****

Askeri darbelerin ardından insanlar kendilerini İsveç’e atarak canlarını kurtarırlardı.Şimdi ise AKP hükümetinin sivil darbe yaptığı bir dönemi yaşıyoruz… Acaba, Silivri’de yargılanmak için yurtdışından koşarak gelen o komutanlar, 18 yıl hapis cezası alacaklarını bilselerdi, gelirler miydi?

Eminim ‘Elbette gelirdik,’ diyeceklerdir gururla. Çünkü onlar, yargının tarafsız olmayacağını öngörseler bile gururlarına yediremezlerdi, korumakla görevli oldukları yurtlarından uzak kalmayı.

Evet geldiler… Her sonucu göze alarak geldiler… Ama ne yazık ki en kötü senaryonun oynandığı bir Türkiye’de, en acımasız duvara tosladılar; hukuk kurallarıyla istediği gibi oynayan yargının duvarına…


Keşke kalsalardı, ülkelerinin özlemini içlerine atsalar da gelmeselerdi… Burada, ‘ölüm cezası’ anlamına gelen (keşke o kadar yaşayabilseler) 18 yılı içeride geçireceğine, bağırlarına taş basıp kalsalardı oralarda…

****

Türkiye artık 10 yıl önceki Türkiye değil.

Türkiye’de; yönetimiyle, yargısıyla ve ele geçirilmiş tüm kurumlarıyla olağanüstü bir durum var artık; bir sivil darbe bu. Askerin yaptığından çok daha acımasız, çok daha aldatıcı…

****

Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, halkı için çalışmanın cezasını çok ağır çekiyor elbette. Halkından ve ülkesinden uzak yaşamak, az şey midir bir yurtsever için? Ama iyi ki de gitti Osman Özgüven. İyi ki gitti de, ona bunca yıl hapiste yatmayı uygun görenler, onu dört duvar içine tıkmanın keyfini yaşayamadılar… Bir gün nasılsa gelecek ve onu seven halkıyla buluşacaktır… O gün, ona bu cezayı uygun görenler nerelerde olacaklardır dersiniz?

Kim bilir…

Bunları da sevebilirsiniz