İnsani ve Sosyal Bilimlerde Yöntem Sorunu

İnsani ve sosyal bilimlerde yöntem sorununun irdelenmesine başlamak için fizik bilimlerini doğanın (türün), sosyal bilimleri toplumun ve insan bilimlerini de bireyin temsil ettiği şeklindeki sınıflandırmadan hareket etmekte yarar var.
Öncelikle, insanın özne olarak kavram üretim etkinliklerini yürütmek için üzerine yoğunlaştığı temel ulamsal bilgi kaynağı mahiyetindeki etkinlik alanlarına bakalım: doğa, toplum ve nesne olarak birey. Bu üçlüden oluşan ana bilgi kaynağımızdaki bilgiler aydınlığa çıkarılırken başvurulan yolların farklı olduğunu önceki yazıdan biliyoruz. Örneğin doğa bilimlerinde deney açık ara ön planda iken bireyin gözlenmesinde, deney de dâhil pek çok yöntemin yanı sıra; tartışmalı uçtakilerden biri olarak içe bakışa dahi başvurulabilmektedir.
Ancak en doğru yaklaşım, bireysel alandaki bilgi kaynağının kendine özgü durumuna göre, diğer bir deyişle, durumun özniteliğine göre deney-içe bakış dikotomik yöntem uzayından (bu değerlendirme için epistemik açıdan olabilecek farklı adlandırmalar, pozitivist-hermönetik ve olgusal-kurgusal) en uygununun seçilmesi şeklinde olmalıdır. Öte yandan, kaynağın kendine özgü durumu güdüler hiyerarşisindeki yeri tarafından belirlenmektedir ki bu da güdünün biyo-psişik mi, yoksa psişik-toplumsal mı, ya da bu ikilinin arası mı olacağına göre değişecektir.
Bireysel olup biyo-psişik özellikteki veriler için (örneğin açlık gibi) sadece deneysel yöntem geçerliyken, bu ikisinin arası biyolojik psiko-sosyal özelliktekiler içinse (örneğin cinsel eğilim gibi) içe bakışa da başvurulabilmektedir.
Şimdilerde gelişen bilgisayarlı görüntüleme tekniklerinin, veri toplama olgusu olarak benimsenmesiyle de bu kaynak için deneysel bir yöntem ulamının oluştuğu görülmektedir. Dolayısıyla bireysel-toplumsal olan kaynaklardan bilginin sağılmasında (elisitasyonunda), açığa çıkarılmasında ve kazanılmasında kullanılan yöntemler oldukça fazla bir çeşitlilik sergilemektedir.
Freud’da hipnoz ve rüya yorumları, Adler’de kişilik testleri ile ilgili veriler ve Jung’da antropolojik-mitolojik kökenli kurgulamalar; bu üç ruhsal dinamikçinin ileri sürdükleri kuramların temelindeki bilgi kümelerinin oluşturulması için başvurdukları başlıca araştırma yöntem ve teknikleridir.
Görülüyor ki pisiko-dinamik okulun temeli olan Freud doğrultusunun yanı sıra ortaya çıkmış olan Adler ve Jung yaklaşımlarında da temel doğrultunun önerdiğinden farklı yöntemler söz konusudur. Yukarıdaki verilmiş sırasıyla, biyo-psiko-toplumsal kökenli cinsellik, psiko-toplumsal kökenli üstünlük ve özgerçekleştirim güdülerinin temsil ettiği bu alt bilgisel alanların öznitelikleri araştırma yöntemlerini, bu da derinlik psikolojisindeki alt kuramların sağınlık bakımından bilimsel tayftaki yerini belirlemektedir.
Kısaca vurgulamak gerekirse, bilgi kaynağının özniteliği bilginin aydınlığa çıkarılmasında kullanılan yöntemi, o da soyutlama kuralları aracılığı ile çıkarsanacak olan kuram türünün bilimsel spektrumda sağınlık bakımından yerini belirlemektedir. Hal böyle olunca da artan yöntem çeşitliliği yöntem seçimi konusunda artan bir belirsizliğe kaynak olmaktadır.
Bu durumun da en çok etkilediği, yöntemi kurgusal gerekçelendirme olan tin bilimleri (kültür, insan veya beşeri, sosyal bilimler ya da sadece hümaniteler de denilebiliyor) için yapılan bilgi üretimidir. Böylece tin bilimleri alanında üretilen bilginin doğruluğu, geçerliliği, kesinliği ve pekinliği son derece tartışılır hale geliyor ki bu mantık, epistemoloji, bilim felsefesi ve kuramı gibi biçimsel (formel) ve kurgusal (spekülatif) disiplinlerdeki tartışmaların başlıca kaynağı ve de yüz yılı aşkın bir süredir bilim kuramı ve felsefesinin devam edegelen temel sorunsalıdır.

İnsani ve sosyal bilimlerde yöntem sorununun irdelenmesine başlamak için fizik bilimlerini doğanın (türün), sosyal bilimleri toplumun ve insan bilimlerini de bireyin temsil ettiği şeklindeki sınıflandırmadan hareket etmekte yarar var.

Öncelikle, insanın özne olarak kavram üretim etkinliklerini yürütmek için üzerine yoğunlaştığı temel ulamsal bilgi kaynağı mahiyetindeki etkinlik alanlarına bakalım: doğa, toplum ve nesne olarak birey. Bu üçlüden oluşan ana bilgi kaynağımızdaki bilgiler aydınlığa çıkarılırken başvurulan yolların farklı olduğunu önceki yazıdan biliyoruz. Örneğin doğa bilimlerinde deney açık ara ön planda iken bireyin gözlenmesinde, deney de dâhil pek çok yöntemin yanı sıra; tartışmalı uçtakilerden biri olarak içe bakışa dahi başvurulabilmektedir.

Ancak en doğru yaklaşım, bireysel alandaki bilgi kaynağının kendine özgü durumuna göre, diğer bir deyişle, durumun özniteliğine göre deney-içe bakış dikotomik yöntem uzayından (bu değerlendirme için epistemik açıdan olabilecek farklı adlandırmalar, pozitivist-hermönetik ve olgusal-kurgusal) en uygununun seçilmesi şeklinde olmalıdır. Öte yandan, kaynağın kendine özgü durumu güdüler hiyerarşisindeki yeri tarafından belirlenmektedir ki bu da güdünün biyo-psişik mi, yoksa psişik-toplumsal mı, ya da bu ikilinin arası mı olacağına göre değişecektir.

Bireysel olup biyo-psişik özellikteki veriler için (örneğin açlık gibi) sadece deneysel yöntem geçerliyken, bu ikisinin arası biyolojik psiko-sosyal özelliktekiler içinse (örneğin cinsel eğilim gibi) içe bakışa da başvurulabilmektedir.

Şimdilerde gelişen bilgisayarlı görüntüleme tekniklerinin, veri toplama olgusu olarak benimsenmesiyle de bu kaynak için deneysel bir yöntem ulamının oluştuğu görülmektedir. Dolayısıyla bireysel-toplumsal olan kaynaklardan bilginin sağılmasında (elisitasyonunda), açığa çıkarılmasında ve kazanılmasında kullanılan yöntemler oldukça fazla bir çeşitlilik sergilemektedir.

Freud’da hipnoz ve rüya yorumları, Adler’de kişilik testleri ile ilgili veriler ve Jung’da antropolojik-mitolojik kökenli kurgulamalar; bu üç ruhsal dinamikçinin ileri sürdükleri kuramların temelindeki bilgi kümelerinin oluşturulması için başvurdukları başlıca araştırma yöntem ve teknikleridir.

Görülüyor ki pisiko-dinamik okulun temeli olan Freud doğrultusunun yanı sıra ortaya çıkmış olan Adler ve Jung yaklaşımlarında da temel doğrultunun önerdiğinden farklı yöntemler söz konusudur. Yukarıdaki verilmiş sırasıyla, biyo-psiko-toplumsal kökenli cinsellik, psiko-toplumsal kökenli üstünlük ve özgerçekleştirim güdülerinin temsil ettiği bu alt bilgisel alanların öznitelikleri araştırma yöntemlerini, bu da derinlik psikolojisindeki alt kuramların sağınlık bakımından bilimsel tayftaki yerini belirlemektedir.

Kısaca vurgulamak gerekirse, bilgi kaynağının özniteliği bilginin aydınlığa çıkarılmasında kullanılan yöntemi, o da soyutlama kuralları aracılığı ile çıkarsanacak olan kuram türünün bilimsel spektrumda sağınlık bakımından yerini belirlemektedir. Hal böyle olunca da artan yöntem çeşitliliği yöntem seçimi konusunda artan bir belirsizliğe kaynak olmaktadır.

Bu durumun da en çok etkilediği, yöntemi kurgusal gerekçelendirme olan tin bilimleri (kültür, insan veya beşeri, sosyal bilimler ya da sadece hümaniteler de denilebiliyor) için yapılan bilgi üretimidir. Böylece tin bilimleri alanında üretilen bilginin doğruluğu, geçerliliği, kesinliği ve pekinliği son derece tartışılır hale geliyor ki bu mantık, epistemoloji, bilim felsefesi ve kuramı gibi biçimsel (formel) ve kurgusal (spekülatif) disiplinlerdeki tartışmaların başlıca kaynağı ve de yüz yılı aşkın bir süredir bilim kuramı ve felsefesinin devam edegelen temel sorunsalıdır.

Bunları da sevebilirsiniz