Fransa ve Ermeni Soykırımı Tasarısı

Ülke olarak, Meclisi’nin kabul ettiği sözde Ermeni soykırımını inkâr edenleri cezalandıracak yasa tasarısının kabul edilmesi ile yatıp kalkıyoruz. Her yerde feryat figan; «Nasıl olur da böyle bir şeyi kabul ederler?” Boykot mu edelim isyan mı, yoksa Cezayir katliam anıtı mı dikelim, ne yapacağımızı şaşırdık. Aslında olayın pek büyütülecek yanı da yok. Fransa bunu ilk kez yapmıyor ki. Ne zaman seçim olsa, ya da ne zaman Türkiye silah ihalesine çıkacak olsa, Fransa’da bir «Ermeni soykırım” gümbürtüsü başlıyor. Meclise geliyor, günlerce tartışılıyor. Genel de reddediliyor. Ya da Senota’ya gidiyor. Artık o kadar sıradanlaştı ki neyin nereye gittiği, nereden döndüğü, kimin reddettiği, kimin kabul ettiği de karıştı. Aslında Türkiye’nin yapacağı böyle feryat figan ona buna çatmak değil, Fransız üçkâğıtçılarının Ermenileri nasıl kullandığını tüm dünyaya anlatmak olmalı. En başta da Ermenilere.

Avrupa Kimliği ve «Öteki” Türk

Türkiye’nin, Avrupa’nın Türkler hakkındaki önyargısını silmesi imkânsız. Avrupa, tarih boyunca kendi kimliğini hep öteki olan Türkler açısından tanımlamıştır.[1] Bir aktörün kendi yarattığı kimlik, ancak o kimliğin tam tersi olan bir kimlikle pekiştirilebilir. Yani kendi kimliğiniz ancak bir «öteki” varsa bir anlam ifade eder. Dolayısıyla kendinize biçtiğiniz kimliğin bir de kötü karşılığı olmalı ki kimliğiniz bir anlam ifade etsin. Avrupa’nın yüzyıllardır yaptığı da bu. Bazen oportünist politikacılar bu durumu politika malzemesi yaparlar ki bu da gayet doğaldır. Fakat aşırısı özellikle etnik çatışmaları körükleyen ve silinmesi imkânsız etnik nefrete de dönüşebilir.

Ermeni sorunu da yıllardır Avrupa’nın bu amaçla kullandığı araçlardan biri olagelmiştir. Kendileri «mazlum” olmadığından koruyup kollayacakları bir mazlum gerekmiştir ki Ermenilerin bu boşluğu doldurması uzun sürmemiştir. Bu sadece ülkelerin iç politika malzemesi olarak değil dış politika malzemesi olarak da kullanılan bir sorun haline gelmeye başlamıştır.

Fakat Avrupa’nın bu sorunu iki de bir ortaya atması ve bundan siyasi çıkar beklemesi, Avrupa’nın gerçek kimliğine de aykırı bir durum. Sarkozy gibi politikacılar Avrupa kimliğini sadece etnik veya dini açıdan tanımlama eğilimindeler. Ancak Avrupa’yı gerçek anlamda Avrupa yapan kendi kimlik tanımlamalarında bu faktörleri kullanmayı bırakmasıyla olmuştur. Aydınlanma Çağı fikirlerinin genel olarak benimsenmesi ve demokrasi, insan hakları gibi kavramların Avrupa’yı tanımlayan en önemli öğeler olmaya başlaması Avrupa kimliğini de oluşturmuştur. Ancak Fransa gibi ülkeler koydukları yasaklarla ilk başta kendi Avrupalı kimliğine ihanet ediyorlar.

Daha da vahimi, Avrupa’nın Ermeniler için trajik olan bir durumu iç politika malzemesi yapması. 1915 olaylarında pek çok Ermeni ölmüştür ancak Türk de ölmüştür. İşin aslını ortaya çıkaracak olan tarihçilerdir. Sarkozy’nin veya tasarıyı kabul eden Fransız milletvekillerinin 1915 olayları hakkında ne bilgisi var çok merak ediyorum. Ermenilere soykırım yapıldığını söyleyen tarihçiler olduğu gibi bunu reddeden de pek çok tarihçi var. Örneğin Amerikalı tarihçi Justin McCarthy soykırım iddialarını reddeden tarihçilerin başında geliyor ama kimsenin o ve onun gibi tarihçileri dinlediği yok. Türkiye’yi savunanlar taraflı anacak yalan yanlış uydurma belgelerle soykırım var diyenler objektif tarihçi oluyor. Peki, farklı görüşlere saygı ve tolerans Avrupa kimliğinin temel taşlarından değil mi? Demek ki değilmiş.

Ayrıca Türkiye bu konuyu tartışmayan bir tutum da izlemiyor. Konuyu bağımsız tarihçilerden oluşan bir kurulun incelemesini savunuyor. Ama buna da Ermeniler yanaşmıyor. Olayı tamamen siyasi boyuta indirgeyerek destek bulamaya çalışıyorlar. Ancak kendilerinin kullanıldıklarının farkına bile varamıyorlar.

Ermeni ve Kürt Sorunları

Son olaylarda ortaya çıkan diğer bir husus da BDP’nin bu olaylarda daima Ermenilerden yana tutum takınması. Son olayda da tüm partilerin yayınladıkları deklarasyona imza atmayarak bunu bir kez daha ispatladılar. Benim merak ettiğim bu durumdan Kürtlerin ne çıkarı olduğu. Kendi durumları ile Ermeniler arasında bir bağ kurmaya mı çalışıyorlar bilmiyorum. Eğer öyleyse çok vahim hata olur ki, sonuçları kendileri için de kötü olur. Biri çıkar ve Kürtlerden oluşan Hamidiye alaylarının olaydaki parmağı araştırılsın deyiverir veya Ermenilerin boşalttığı topraklar ve mülkler şimdi nerede onlar da geri verilsin diyenler de çıkabilir. BDP her ortamda Türkiye’yi kötülemek isterken kendi savundukları davayı da tehlikeye atmak üzere. Ancak nefret gözlerini öyle bürümüş ki rasyonel düşünemiyorlar.

Sonuç

Bazen uluslararası ilişkilerde bir şey yapmamak da önemli bir strateji olabilir. Türkiye’nin son olaylar karşısında ona buna bağırıp çağırması aslında kendimizi daha suçlu duruma düşürüyor. Bir şey yapılmak isteniyorsa; ya Ermeni kamuoyuna, politika malzemesi olduklarını anlatmak ya da Türkiye’de ifade özgürlüğünün sınırlarını daha da genişleterek tüm dünyaya Fransa’dan daha demokratik olduğumuzu ispatlamak gerekir.



[1]Iver B. Neumann ve Jennifer Welsh, (1991) «The Other in European Self-definition: theaddendumtotheliteratüre on internationalsociety,” Review of International Studies, vol. 17.

Bunları da sevebilirsiniz