Türkiye´nin Tehlikeli Orta Doğu Politikası

Daha önce, çeşitli vesilelerle bu köşede gündeme gelen ve AKP’nin dış politika stratejisinin doğurabileceği olası tehlikeler konusunda pek çok uyarı içeren görüşler birbiri arkasına doğrulanmaya başladı. Daha önce de belirtildiği gibi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun stratejik derinlik olarak adlandırdığı ve komşularla sıfır problem mantığına dayalı dış politika stratejisi, gerçeklikten çok uzak ve nostaljik tarihi göndermelere dayalı bir stratejiden öte bir şey değildi. Özellikle Osmanlı tarihine yapılan ve bu göndermeler ışığında belirlenen dış politika, sadece Batı’da değil, liderlik iddiasının geçerli olacağı Orta Doğu bölgesinde de olumsuz etkiler yaratmış, bölge ülkelerinden de tepki çekmeye başlamıştır. Önceleri sözlü olarak ifade edilen bu tepkiler, giderek ciddi boyutlara varan tehditler haline gelmeye başlamıştır. Bu açıdan, Suriye ve İran’dan gelen son tepkiler üzerinde düşünülmesi gereken ve Türk dış politikasının içine düştüğü durumu çok açık bir şekilde özetleyen tepkilerdir.

Sıfır Problemde Elde Var Sıfır

Komşularla sıfır problem stratejisi, düşünülenin aksine, aslında içeriği tam olarak belirtilmemiş ve net bir politikadan yoksun bir strateji idi. Öncelikle, böyle bir politikanın benimsenmesi, aynı zamanda bu politikanın gerçekleştirilmesi için gerekli olan araçların da belirlenmesini gerektirir. Ermenistan’la aramızdaki köklü problemi ortadan kaldırmak, İran’ın uluslararası ortamdan soyutlanmasına engel olmak ve Suriye gibi ezeli düşmanlarımızla aramızdaki farklılıkları gidermeye çalışmak, özünde iyi niyetli girişimler olarak düşünülebilir. Ancak, uluslararası politika, iyi niyetin en az geçerli olduğu ve hatta hiç geçerli olmadığı bir alandır. Burada genelde güç, çıkar ve bencillik gibi kavramlar egemendir ve çıkar çatışması, ortak çıkara nazaran daha çok görülen bir durumdur.

Türkiye’nin son birkaç yıldır uygulamaya çalıştığı dış politika yaklaşımı bu söylediklerimizi kanıtlar nitelikte. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi, Ermenistan’la iyi ilişkiler kurma çabası geleneksel dostumuz Azerbaycan’la aramızın açılmasına sebep oldu. Üstüne bir de Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye ile uzlaşmayı, soykırımı tanıma şartına bağlayan kararı eklenince, Ermenistan’la da anlaşma umudu suya düştü. Sonuçta hem Azerileri gücendirdik hem de Ermenistan’la uzlaşamadık. Elde var sıfır.

Daha sonra, uluslararası alanda İran’ı savunma görevi üstlendik ve BM Güvenlik Kurulu geçici üyeliğimiz sırasında, uluslararası toplumun İran’a nükleer araştırmasını durdurmaması üzerine uygulamaya çalıştığı yeni ambargo planına hayır dedik. Böylece Batı’da, İran’la eşdeğer bir konuma geldik. Ama aynı zamanda, İran’a karşı düşünüldüğü açık olan füze kalkanın Türkiye’de kurulmasına izin verdik. İran Hava Kuvvetleri Komutanı, önceki gün kendilerine karşı herhangi bir saldırıda önce Türkiye’yi hedef alacaklarını açıkça duyurdu. Sonuç olarak İran’la ilişkilerimizde elde var gene sıfır.

Stratejik Derinliğin en başarılı uygulaması olarak görülen Suriye ile ilişkilere gelince; PKK’nın ve liderinin Suriye’den tasfiye edilmesi sonucu iyileşmeye başlayan ilişkiler, AKP döneminde doruğa ulaştı. Ancak, Arap Baharı ile birlikte Türkiye’nin öngöremediği bir durum ortaya çıktı: ya bir diktatörle dostluğa devam edecektik ya da halkın demokrasi isteklerine kulak verecektik. AK Parti hükümetinin şimdiye kadar hem ülke içinde hem de dünyada çizmeye çalıştığı liberal, demokratik değerlere önem veren ülke imajı bizi ikinci seçeneğe zorladı. Sonuçta, Esad’la ipleri kopardık, fakat aynı zamanda Esad’ı destekleyen Suriyelilerin kin ve nefretini kazandık. Suriye ile ilişkilerde elde var sıfır.

Son olarak, derin strateji, Filistin halkını sahiplenmemizi ve doğal olarak da İsrail’le çatışmamızı gerektirdi. Her ortamda İsrail’e verdik veriştirdik. Fakat ne Arap dünyasından ne de Filistin yönetiminden bir destek göremedik. Hatta zaman zaman hem Filistin yönetiminden hem de Arap Birliği’nden, Arapların işine karışmamamızı ima eden konuşmalar duymaya başladık. Hamas’a sahip çıkalım derken, pek çok Batılı devletin ve İsrail’in Hamas ve PKK arasında bağ kuran konuşmalarıgündemi işgal etmeye başladı. Terörden muzdarip ülke imajımızı yıkıp yerine terörü destekleyen ülke imajı çizmemize ramak kaldı. Yani hem İsrail, hem Filistin hem de Araplarla ilişkilerimizde elde var kocaman bir sıfır.

Sonuç

Yukarıda verilen örnekler sadece çok genel olanları. Bunlara daha Libya politikasındaki tutarsızlıklar ve Mısır’da özellikle Müslüman Kardeşleri kızdıran konuşmalar dâhil değil. Komşularla ya da komşu olmayan ülkelerle ilişkilerimiz gittikçe kötüleşmekte. Fakat en tehlikelisi özellikle Orta Doğu’ya gereğinden fazla bulaşmak. Her türlü etnik ve dini kimliğin iç içe geçtiği ve çatışmaların en yoğun bulunduğu bölge ile uğraşabilecek araçlara sahip değiliz. Amerika’nın bile bir Irak ile baş edemediği düşünülürse, Cumhuriyetin kurulmasıyla uygulanmaya başlayan ve Orta Doğu ile mesafeli ilişkileri öngören dış politika stratejinin ne kadar yerinde olduğu ortaya çıkacaktır.

Bunları da sevebilirsiniz