Derbiler Rakip Taraftarlara Kapatıldığında Sorun Çözülür mü?

Şike soruşturmasında iddianamenin açıklanmasına kısa bir süre kala çok tartışılacak bir karar daha alındı. Her ne kadar bu kararın doğrudan futbol federasyonu tarafından değil kulüpler birliğinin isteği doğrultusunda alındığı ortaya atılsa da sonuç çok değişecek gibi gözükmüyor. Belirsizliği bir türlü aşamayan Türk futbolu açısından 2011-2012 sezonu alınan ve alınamayan kararlar açısından tam anlamıyla bir skandal niteliğini taşıyor.

Bu sezonu diğerlerinden ayıran en önemli nokta «şike soruşturmasının” yarattığı etkiler ve bu etkilerin alınan kararlarla bertaraf edilmeye çalışılmasıdır. Ardı ardına alınan kararların yansımaları henüz anlaşılmamışken son olarak dört büyük takımın birbirleri ile oynayacakları karşılaşmaların deplasman takımı taraftarlarına kapatılması aslında kulüp yönetimlerinin gönlünden geçirip bir türlü söyleyemediklerinin ete kemiğe büründürülmesidir. Neden bu nitelemeyi yapıyorum? Çünkü kulüp yönetimlerinin derdi taraftarlarının kendilerini rakip sahada desteklemesi falan değil, asıl istedikleri olay çıkmasın ve ceza ödemesinler.

Kulüp yönetimleri Türkiye’de futbol sahalarında ortaya çıkan şiddetin aktörlerinden biridir ve sorumluluktan kaçmak suretiyle kendilerini temize çıkaramazlar! Eğer bu yıl futbolun «marka değeri” düşmüşse, bunun suçlusu taraftarlar değildir! Bunun en büyük suçlusu bizzat yöneticilerdir ve bu yöneticiler, sanki asıl suçlu taraftarmış gibi insanların takımlarını seyretme haklarını ellerinden alabilecek kararları alabilmektedirler. Öyleyse durumu daha açık bir şekilde yeniden ortaya koyalım: Bu takımların birbirleri ile oynadıkları karşılaşmalarda stadyumun büyüklüğüne göre ayrılan %5’lik oranla, oynanan karşılaşmalar «sakıncalı” hale bürünebiliyorsa; sadece rakip taraftarları değil protokol tribünlerinde yerini alan rakip yöneticileri de oradan uzaklaştırmamız gerekmektedir. Çünkü bu karşılaşmalarda sık sık bu tribünlerdeki yöneticiler arasında da kavgalar yaşanmakta, şiddet görüntüleri ekranlara yansımaktadır.

Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan karşılaşmada Galatasaray seyircisi olmadığı halde maç boyunca saha kenarından taç atışı kullanmak isteyen veya yere düşen Galatasaraylı futbolcuların üzerine sürekli olarak «maçlara girişi yasak olan yabancı maddeler atıldı” hatta atılan bir çakmak maçın hakemi ile Galatasaray kulübünün yardımcı antrenörüne de isabet etti. Rakip yok ancak küfür ve atılan maddeler ile baskı altına alınan bir deplasman takımı var ve maçı izleyenler açısından tribünlerde maçın 65. dakikasında yaratılan güzelliklere rağmen olanların ayıbı ortadan kalkmıyor.

Olayın bir diğer önemli boyutu da alınan bu karar ile tribünlerde sadece takımını desteklemeye gelen insanların cezalandırılmaya devam edilmesidir. Olay çıkartan insanlar ile çıkartmayanları tıpkı toplumsal hayatımızın diğer alanlarında olduğu gibi bir potada eritmeye çalışan zihniyet, sonuçta yine günahsızları cezalandırmaya ve suçluları ödüllendirmeye devam ediyor. Elli bin kişinin içerisinde iki bin kişinin takımına hiçbir etkisi olmayacağını söyleyerek durumdan pay çıkartmak isteyenlerin söylemlerinde sık sık oyunun güzelliği, dostluk-kardeşlik gibi lafların bulunması sizleri aldatmasın. Bu kişiler kullandıkları klişe kavramlar aracılığı ile futbol üzerinden oluşturulan iktidara eklemlenmeye çalışmaktadırlar. Futbolun yarattığı iktidarın gücünün ülkedeki pek çok iktidarın gücünden daha fazla olduğunu hesaba kattığınızda, oyunun aslında tam da neden sürekli olarak belirli bir kitle etrafında döndürülmeye çalışıldığını daha iyi anlayabilirsiniz.

Derbilerin rakip takım taraftarlarına kapatılması ile sorun çözülmez tam tersine sorun daha da fazla dal budak salar ancak bu durum futbolun merkezi iktidarına sahip olanların umurunda değildir. Eğer birkaç kendini bilmez olay çıkartacak olursa yeni bir yasa çıkartırsınız ve sorun çözülür ya da çözüldüğü varsayılır. Kimsenin derdi bu ülkedeki insanların futbol sevgisi ve tuttukları takımla kurdukları aidiyet bilinci falan değildir, asıl istenilen şey ekonomik anlamda tüketen bir müşteri profili yaratabilmek ve ellerinde tuttukları iktidarlarını sürdürebilmektir. Bu uğurda ne gerekiyorsa yapılması mübahtır ve yöneticiler ile medyanın kanaat önderi isimler tarafından Türk futbolu ve onun mümtaz takımları, ülke insanımızın birlik ve beraberliği için var güçleri ile çaba göstermeye hazırdırlar.

Şikeyi de teşviki de meşrulaştıran ve bütün bunları futbolun olmazsa olmazları gibi sunan bu yönetim zihniyetidir. Hatta bu uğurda kendi kendilerinin bulunmaz Hint kumaşı olduklarını da dile getirebilecek kadar ileri gidebilirler. Eğer istedikleri gibi düzenlemeler yapılmazsa ileride kulüplerimizi yönetecek yöneticiler bulmakta zorluk çekebileceğimizi hatırlatırlar adeta aba altından sopa gösteriverirler. Ancak tüm aldıkları kararlara rağmen ülke insanının adeta kaçarak stadyumlardan uzaklaşmasının önüne geçebilmeyi bir türlü başaramamaktadırlar.

Türk futbolunun sorunlardan sıkıntılardan uzaklaşabilmesinin yolu, Türk futbolunu yöneten zihniyetin de sorgulanmasından ve temizlenebilmesinden geçecektir. Aksi takdirde önümüzdeki yıllarda daha şimdiden kayıp hanesine yazılmaya adaydır.

Bunları da sevebilirsiniz