Erkan Yücel: Sanat ve Devrimin Çocuğu


Türkiye’de yaşayan ve tiyatro ya da sinema ile az çok ilgili olan herkesin kulağına çalınmıştır Erkan Yücel efsanesi. Erkan Yücel’in efsaneviliği, gerçek dışılığından değildir elbette. Aksine, gerçeğin iyide ve güzelde olduğunu, umudu ve umduğunu gerçekleştirme mücadelesini, gülen gözleri, güldüren sözleri ve ruhunu üflediği oyunculuğu ile bir devrin zihnine kazımasıdır.

Erkan Yücel, Ankara’da Atatürk Lisesi’nde aldığı lise eğitimini tamamlamadan, tiyatroya başlamıştır. 1963’te kurulan Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) tiyatronun kurucusu Asaf Çiğiltepe tarafından alınmıştır. AST’ta oyunculuk yaparken, Sermet Çağan’ın Ayak Bacak Fabrikası, Orhan Kemal’in 72. Koğuş’u gibi tiyatromuzun önemli oyunlarında oynamış, Türkiye’nin tanınan oyuncuları arasındaki yerini almıştır. İdeolojik farklılıkları nedeniyle, AST ile yollarını ayırdıktan sonra öncelikle, kurduğu Devrimci Ankara Sanat Tiyatrosu’nda ve ardından Ankara Halk Tiyatrosu’nda oyunculuğa devam etmiştir. 12 Mart döneminin baskıcı rejiminden Erkan Yücel de payına düşeni almış, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti isimli oyun nedeniyle 15 yıl hapse mahkum edilmiş, 2 yıl tutsak tutulmuştur. 1970’lerin Türkiyesi’nde «sakıncalılar” kervanının üyesi olarak mahkum edilirken, 1975’te Yılmaz Güney’in Endişe filmindeki rolü ile, San Remo Film Şenliği’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü alarak Türkiye’nin gururu olmuştur. 12 Eylül döneminde de Erkan Yücel «yasaklı” bir tiyatrocu olmaktan kurtulamamıştır. Yücel’in oyuncuları arasında olduğu, TRT için hazırlanan ancak yayınlanamayan Yorgun Savaşçı isimli dizi 12 Eylül sıkıyönetimi tarafından yakılmış, oyunculuk yapması ve yurtdışına çıkması yasaklanmıştır.

Erkan Yücel’in maruz kaldığı bu yüz karası durumu açıklamak için kendisi hakkında tek bir cümle kurmak yeterli olacaktır aslında. Erkan Yücel devrimcidir. Ancak Erkan Yücel’in devrimciliğinden yalnızca (yasa dışı) Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi ve (yasal) Türkiye İşçi Köyü Partisi üyesi olması anlaşılmamalıdır. Çünkü Yücel bir sanatçıdır. Dostu, mahpushane arkadaşı Doğu Perinçek şöyle demektedir Yücel için: « Erkan’ın büyük sevdası o gün zavallı gözüken sıradan insanları seçkinlere, kahramanlara dönüştürmekti. Herkesin aynı zamanda sanatçı olduğu, büyük uyum toplumunu yaratmada devrimci sanatçıya düşen sorumluluğu benimsemişti.’’ (1) Erken Yücel efsanesinin başladığı yerin burası olduğu belirtilmelidir. Sanat ve devrim aynı ruhun çocukları aynı özlemin çığlıklarıdır: İyilik, güzellik ve doğruluk… İlerlemenin özü olan devrim, tarih için ne ifade ediyorsa, sanat da toplum için aynı şeyi ifade etmektedir. Devrim tarihin, sanat toplumun lokomotifidir. Birbirinden ayrılması olanaksız bu iki mucizeyi sanatçılığı ve devrimciliği büyüttüğü için yüreğinde, Erkan Yücel efsanedir.

Yücel, devrimciliğin gereğini sanatıyla bütünleştirebilmiştir. Kavgalarla, çatışmalarla çalkalanan Türkiye’nin elverişsiz her koşuluna rağmen, Anadolu’yu karış karış gezmiş, Anadolu insanını iyiliğe güzelliğe taşımak için üzerine düşeni layıkıyla yerine getirmiştir. Bir traktör römorkunu sahne yapabilecek kadar yaratıcı, yılmaz ve inançlı olmayı başarabilmiştir. Anadolu’nun işçisiyle, köylüsüyle, kadın, erkek genç ve yaşlısıyla bir olmuştur. Dostları ile sanatı ait olduğu yere, halka götürmüş; aydın ve toplumcu duruşuyla sanatçının nasıl olması gerektiğini, çalışarak emeğiyle; oynayarak sanatıyla; güldürerek kahkahalarıyla anlatmıştır bizlere. Çünkü o önce özünü bulmuş sonra, ona sahip çıkmayı görev edinmiştir. Perinçek’in ifadesiyle, «Erkan, gönlü tüm insanlıkla dolu, uluslararası bir insan ruhu taşırdı. Ama o kadar da Türkiyeli’ydi, öylesine, bu toprakların insanıydı. Memleketinin her şeyini büyük bir sevgiyle, derin bir hazla paylaştı. Hatta taş duvarlarını, demir parmaklıklarını, büyük şangırtılar çıkartarak üzerine kapanan kilitlerini bile…”(2)

13 Mart 1944’te Ankara’da başlayan, 9 Eylül 1985’te İzmir’e giderken geçirdiği bir trafik kazasıyla son bulan kısacık bir hayattır aslında yaşadığı. Ancak, Erkan Yücel’in hakkında söylenenleri, sahnede ya da beyazperdedeki mucizelerini okudukça, gördükçe, hayatına kısa demeye dili varmıyor insanın. Yine de eksiktir, yine de yarımdır. Ölümü yalnızca ailesinin, sevenlerin değil; sinemanın, tiyatronun, sanatın, devrimci mücadelenin, onu sahnede izleyemeyecek olan nesillerin gözyaşıdır…

Erkan Yücel’i efsaneleştiren, sanat ve devrim birliğinin hatırlanması dileği ile kendisinin, tiyatro için söylenmiş olsa da, sanatın her alanı için akılda tutulması gereken cümleleriyle bitirelim sözlerimizi: «Gerçek bir tiyatro yapıtı sunmaya yönelik tüm çabalar, halkın sonsuz yaratıcılığından esinlenmektedir. Ayağını Türkiye toprağına basan halkın sorunlarına ortak kendisine sunulan küçük bir çıkarın büyüsüne kapılmayan onurlu sanatçılar vardır Türkiye’de. Onlar oldukça tiyatro da olacaktır.” (3)


Kaynaklar

  1. Doğu Perinçek, «Erkan Yücel’in Uçurtmaları”, Milliyet Sanat, Sayı 151, 1 Eylül 1986, içinde Doğu Perinçek, Parti ve Sanat, İstanbul: Kaynak Yayınları, 1992, s. 124.

  2. Doğu Perinçek, «Erkan Yücel’in Rolü”, Milliyet Sanat, Sayı 129, 1 Ekim 1985, içinde Doğu Perinçek, Parti ve Sanat, İstanbul: Kaynak Yayınları, 1992, s.117.

  3. «Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel: Şimdi Geçti Buradan” (Yazan ve Yöneten: Mesut Kara)

Bunları da sevebilirsiniz