Analiz 15

Tunus, Mısır, Cezayir, Yemen, Bahreyn, Libya, Ürdün, hatta Irak, belki İran, Suriye ve ABD için en büyük kabus Suudi Arabistan.

Halk sokaklarda. Tunus ve Mısır egemen sınıfları at değiştirip yola devam etmeye çalışıyorlar.

Libya ve Bahreyn, isyanı şiddetle bastırmaya uğraşıyor. Bahreyn’de görünür hale gelen Şii sorunu hem İran’ı hem de Suudi Arabistan’da petrol havzalarında nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan Şiileri düşündürüyor. Ama medya hala Ortadoğu’nun liberal demokrasi yolunda ilerlediğine ilişkin bir fantezinin peşinden gitmeye devam ediyor.

Libya, Bahreyn ve Yemen’de başlayan çatışmalar, «demokrasi dalgası” gibi görünen olayların, aslında «uzun süreli bir istikrarsızlık döneminin başlangıcı” olma olasılığının giderek arttığını düşündürüyor.

Ortadoğu’daki devrimler de 1848’dekiler gibi çok sınıflı halkçı devrimler olarak başladılar. Tunus’ta ve Mısır’da hedef aldıkları siyasi liderleri devirdiler ama rejimleri deviremediler. Çünkü hem rejimler hem de bu rejimleri var eden ekonomik sistemler, var olan gerçekleri bu devrimlere katılanlardan gizlemektedir.

Mısır ve Tunus devrimleri, 1848’dekiler gibi, burjuva kesiminin hızla halk sınıflarından ayrılarak, devrimi terk edip istikrar talep etmeye, egemen rejimle buluşmaya başladığını gösteriyor.

Bu bağlamda, bu devrimlere kadar tek muhalefet merkezi olarak kabul gören «Siyasal İslam”ın; radikal kanadının tarihin şarampolüne yuvarlanması, reformist kanadının ise rejimle uzlaşma hattına girerek devrimi terk etmesiyle, muhalefet barutunu tükettiği görülmektedir.

Buna karşılık Tunus ve Mısır’da işçi sınıfının, ekonomik ve siyasi taleplerini arttırmaya başladığını, emperyalizme karşı, devrimi ve muhalefet hattını koruduğunu görüyoruz.

Bu gelişmeler karşın, rejimler ve sermaye kesimleri, halkın ne maddi ne de demokratik taleplerine cevap verebilecek durumdadır.

Son benzerliği de ABD hegemonyası ve emperyalizmi açısından kurabiliriz. ABD hegemonyası soğuk savaşın bitmesiyle tek hegemonik güce dönüştü ama 20 yıl içinde, kendi istihbarat örgütlerinin de kabul ettiği gibi engellenemez bir gerileme sürecine girdi. Ortadoğu devrimleri patlak verdiğinde ABD’nin süreci kontrol etmek bir yana, zamanı arkadan yakalamaya çalıştığı, bunda da istikrarlı bir politika izlemeyemediği görülmektedir.

Bu karışıma İran’ın manevralarını, İran dışındaki Şiilerin artmaya devam eden huzursuzluklarını, Türkiye’nin Ortadoğu liderliği heveslerini, tüm bu gelişmeler karşısında İsrail’in artan korkularını da eklersek, tarihsel sürecin liberal demokrasiden otoriter rejimlere doğru yol aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bunları da sevebilirsiniz