Bir 8 Mart daha…

Bayan, hanım, kız, abla, yenge, bacı, analık…İyi eğitimli ve bilinçli insanlar arasında bile kadına ‘kadın’ demenin nezaketsiz/yanlış olduğu düşünülen bir zamandayız. Sene 2011. Feminizmi, ‘modern’ bir neslin bireylerinin bile müstehzi karşıladığı, feministlerin hangi ‘hak’ları talep ettikleri üzerine düşünmeksizin savunularını başka görüşlerin alt dalı olarak görme eğiliminin bir türlü geçmişte kalamadığı zamanlardayız. Peki, neden kadın hakları, neden Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü de erkek hakları ve Erkekler Günü değil? İnsan hakları denmeli- kadına vurgu yapmak yersiz- ayrımcılığın pozitifi yoktur- ayrımcılık ayrımcılıktır, diyenlerin oranı azımsanmayacak denli yüksek. Tam bir kavram kargaşası çağındayız.

Feminizm, başta kapitalist toplumlar olmak üzere erkek egemenliğin sistematik biçimde hüküm sürdüğü tüm toplumlarda gündelik yaşamdan, toplumsal hak ve özgürlüklere; tüm cinsel kimliklerin eşitliği tüm bireyler tarafından içselleştirilene değin sönümlenemeyecek bir ideolojidir. Var oluş nedeni de yine bu cümlede saklıdır.

Yazımızın konusu olan 8 Mart ve tarihçesine dönecek olursak:
Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada kutlanan uluslararası bir gündür. Türkiye’de de “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adıyla kutlama taraftarları ağırlıktadır.
8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grev yapılmaktadır. 40.000 civarında dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istemektedir; düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve insanlık dışı çalışma şartlarını protesto ederler. Ancak protesto, bir faciayla sonuçlanacaktır. Polis işçilere saldırır, işçiler fabrikaya kilitlenir. Arbedenin ardından çıkan yangın ise asıl faciayı doğurur. Grev yüzünden fabrikanın önünde kurulan barikatlar, içeridekilerin yangından kaçmasını engelleyecek, 8 Mart, haklarını arayan, çoğu kadın 129 işçinin can verdiği kara bir gün olarak tarihe geçecektir. Cenaze törenine 100.000’i aşkın kişi katılır.
53 yıl sonra, 1910 Ağustos’unda Danimarka, Kopenhag’da düzenlenen ‘Kadın Sosyalist Enternasyonel Toplantısı’nda (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) dünya kadınlar gününün temeli atılmıştır. Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart gününün «Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirmiş, önerisi oybirliğiyle kabul edilmiştir. Bu gün, tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler nezdinde, kadın haklarının kazanılması mücadelesini simgelemektedir.
Kadınlar Günü’nün dünyaya yayılması daha geç olmuştur. ABD’de anılmaya başlanması 1960’lı yılların sonunu bulur. 1975 yılını Dünya Kadınlar Yılı ilan eden Birleşmiş Milletler ise, 1977’nin Aralık ayında 8 Mart´ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.
Türkiye’de ise ilk kez 1921 yılında kutlanmıştır. Sokağa taşan etkinliklerle yaygınlığının artması ise 1975’i bulacaktır. BM’nin yaptığı «Kadınlar On Yılı” programı Türkiye’yi de etkilemiş, «Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi düzenlenmiştir. 1980 darbesinden sonra 4 yıl kutlanmayan Dünya Kadınlar Günü, sonrasında her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanagelmiştir. Halen aynı önemi ve anlamını korumaktadır 8 Mart, çünkü dünyanın her yerinde ve tüm meslek gruplarında kadınlar, erkek meslektaşlarına göre (aynı eğitim düzeyi ve kıdem durumuna rağmen) daha az maaş almaktadır. Ülkemizde de aradaki farkın oluşturduğu uçurum gitgide açılmaktadır. 2010’da yayınlanan bir araştırmaya göre Türkiye’de beyaz yakalı kadın-erkek çalışanlar için ücret makası %15’e ulaşıyor. Üretim/ imalat sanayi, otomotiv, çimento gibi erkek ağırlıklı sektörlerde kadınlar erkeklerden %20’ye varan oranlarda az kazanmaktadır. Bankacılık, hızlı tüketim, ilaç, hizmet sektörlerinde ise eşitlik daha çok öne çıkmaktadır, ancak pozisyon yükseldikçe aradaki fark, bazı durumlarda %25’e dek ulaşmaktadır.

İzmir’de 8 Mart


İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’nin girişimi ile 8 Mart haftasının bir festival şeklinde kutlanmasına geçtiğimiz yıl başlandı. 7-12 Mart 2011’de ikinci kez düzenlenecek etkinlik çerçevesinde Kültürpark’ta panelden tiyatro gösterisine, konserlerden stant sergilerine çeşitli organizasyonlar gerçekleşecek.

Bunun haricinde, ağırlıklı olarak kadın örgütleri ve bağımsız feministler olmak üzere Sivil Toplum Örgütleri büyük bir yürüyüşle bu anlamlı günü anarak seslerini yükseltip «kadınlar vardır,” diyecek.

«Kadınlar vardır”?


Günde ortalama 3 kadın öldürülmektedir. İzmir’de 2009’da çeşitli gerekçelerle 198 kadın öldürüldü. 2010 rakamları henüz netleşmedi; ancak Kasım sonuna dek 199’a ulaştığı bilinmekte. Türkiye’de erkek kardeşi, babası, eşi tarafından öldürülen kadın sayısı 2002’de 66 iken, 2009’da 953 olmuştur. Tüm dünyada her yıl 30.000’den fazla kadın öldürülmekte; milyonlarcası ise tehdit, taciz ve tecavüze uğramakta, travma yaşamaktadır.

Kadına karşı şiddetle mücadele, daha az bilinen başka bir günle, 25 Kasım tarihi ile vurgulanıyor. Bu günün tarihçesi başka bir yazının konusu. Elbette öncelikle insan hakları, ancak nefret suçuna dönüşmüş ve bir cinsiyete karşı neredeyse kıyıma ulaşmış ataerkil zihniyetin egemen olduğu toplumlarda kadına önce yaşama hakkı ve özgürlük, sonra da insanca yaşama ve emek haklarının kazanımını savunan sesler güçlenerek yükselecek gibi görünmektedir.


Kaynakça

http://kadingunlugu.net/bitkisel-tedavi/8-mart-dunya-kadinlar-gunu-tarihcesi-anlami-ve-onemi.html

ŞİDDETE KARŞI İZMİR KADIN KOORDİNASYONU Aralık 2010 Basın Açıklaması

Radikal Gazetesi’nde yayınlanan Demet Bilge’nin araştırması, 20.02.2011

Capital Dergisi, Eylül 2010 sayısı, sf. 186 – 190

Bunları da sevebilirsiniz