Üniversite ve Demokrasi

Mümtaz Soysal’ın çok haklı olarak belirttiği gibi; 1961 Anayasası’nda yer alan üniversitelerin özerkliğine ilişkin düzenlemelerin, bu kurumları anarşinin ve terörün yatağı haline getirdiği iddiasıyla 1982 Anayasası’nı hazırlayanlar, üniversitelerin idari ve mali özerkliğini kaldırmışlardı.
Oysa yine Soysal’ın belirttiği gibi, yasa ile pekâlâ bu konulara bir çözüm getirebilirdi. Bu düzenlemenin ardından hazırlanan, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası da aynı mantıktan hareket ederek fakültelerin özerkliklerini kaldırmış, dekanların ve rektörlerin belirlediği ilk üç aday arasından Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı tarafından belirleneceğini düzenlemiştir.
Ancak kamu üniversiteleri rektörlerinden bazıları, «fakülte iç işlerine karışmamak” ve «demokrasi gereği” söylemleri ile hareket ederek, ön yoklama adı altında dekanlık seçimleri yaptırmaktadırlar. İlk bakışta demokratik bir yol gibi görünen bu durum, özellikle öğretim üyesi sayısının az olduğu fakültelerde amacının dışına taşan, hatta tam tersine demokrasiyi ortadan kaldıran bir uygulamaya dönüşmektedir.
Şöyle ki;
1- Sadece fakülte öğretim üyelerinin katıldığı seçim, oligarşik bir demokrasi doğurmaktadır. Çünkü bir seçim daha kazanmak veya istediği bir adayı yerine geçirmek isteğinde olan dekanlar ve çoğu kez onun yanında yer alan fakülte kurulundaki çoğunluğun, Yardımcı Doçent kadrolarını kendilerine oy verecek araştırma görevlilerine verdikleri, hele bir iki oyun önemli olduğu küçük fakültelerde bunun çirkin pazarlıklara sahne olduğu herkesin malumudur.
2- Her dekanın kendine oy verecek öğretim üyelerini koruyup kollayan politikalar ürettiği, hatta bunların bazen gazete manşetlerine kadar çıktığı görmezden gelinmektedir.
3- Emre Kongar’ın da belirttiği gibi; her demokrasi seçimi gerektirir ama her seçim demokrasiyi sağlamaz, kendi seçmenini yaratan bir sistemde demokrasiden söz edilemez.
YÖK sisteminin mimarı rahmetli İhsan Doğramacı, rektörlük seçim sistemine getirilen yasa değişikliğini eleştirirken, rektörlerin kendilerine oy verecek kişilere kadro tahsis etme yoluna gideceğini ve bunun çok sakıncalı olduğunu beyan etmişti. Maalesef süreç onu haklı çıkardı. Aynı durum dekan seçimleri içinde geçerlidir.
Mutlaka bir seçim yapılacaksa, fakültedeki tüm öğretim elemanlarının katıldığı bir seçim şarttır.
Böylece tekrar seçilme ihtirası ile öğretim üyeliği bekleyen öğretim elemanları ve yeniden atama bekleyen yardımcı doçentlere, atama yapmamak ve doçentlik jürilerini bozma söylemiyle reva görülen utanılası anti demokratik olduğu tartışılamayacak olan uygulamalar azalacaktır.
Acı olan, tüm bunları bildikleri halde bazı rektörlerin, fakültelerde bu seçimleri yaptırmalarıdır. İlk bakışta, söz konusu rektörlerin demokrat olduğu söylenebilir. Gerçekte olan, bir yandan ikinci bir dönemi garantileyebilmek arayışı; öte yandan yıllardır devam eden bir düzenle çalışmak isteğidir.
«Yeni bir yönetim, yeni sorunlar doğurur” düşüncesiyle eski olanı hiç sorgulamadan kabullenmenin, işin kolayına kaçmak olduğu ortadadır.
Üniversite öğretim elemanları, bu seçimlerle üniversitelerin demokrasiye varacağı; bazı rektör ve dekanların da ne yazık ki, hiçbir zaman demokrat olamayacağını bilecek kadar olgundur.

Bunları da sevebilirsiniz